Gerçek şu ki, Batı'nın İslam düşmanlığı ve bu düşmanlıktan kaynaklanan korkusu cehaletten değildir. Bilakis ideolojik bir düşmanlıktır.
Batının İslam düşmanlığı hem fikri hem siyasi ve hem de kültüreldir. Batı İslam'ın hayat tarzına düşmandır. İslam'ın amentüsüne, İnsan, hayat ve kainata dair bakış açısına, değer yargılarına, aklı konumlandırmasına, laiklik ve demokrasiyi reddedişine, kadına bakışına, özgürlüğe değil kulluğa çağırmasına, kültür ve medeniyet anlayışına düşmandır. İslam'ın yönetim biçimine, uluslar arası siyaset politikasına, ekonomi doktrinine, eğitim anlayışına ve medeni hukukuna karşıdır. İslam'ın varlığını kendi varlığına bir tehdit olarak algılamaktadır. İslam'ın Batı medeniyetini batıl addettiğini, onunla fikri, siyasi ve askeri olarak mücadele ettiğini, Batı medeniyetini hayattan uzaklaştırmayı öngördüğünü iyice anlamış bulunmaktadır.
Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: 'Bütün dinlere üstün kılmak üzere, Peygamberini, doğruluk rehberi Kur'an ve hak din ile gönderen Allah'tır. (Fetih: 28) Dahası İslam tarihte bunu Batıya yaşatmıştır. Bunun hatıraları onların hafızasında tazeliğini korumaktadır. Aldatanlar ve aldananlar bağlamında ve üslupta bir fark olsa da sivilinden askerine, dindarından dinsizine, Yahudisinsen Hırisriyanına, cahilinden entelektüeline kadar serapa bir düşmanlık söz konusudur. Allah Taala bu gerçeği bize ' Allah'ın nûrunu ağızları ile / kötü söz ve iftiraları ile söndürmek istiyorlar… (Saff :8) diye buyurarak bildirmiştir.
Muhammed (s.a.v.)'in fikri, siyasi ve aksiyoner bir şahsiyete sahip olması ve net duruşu her çağda küfür ehlini rahatsız ettiği gibi bugün de Batıyı rahatsız etmektedir. Entegre olmaya, münkeri hoş görmeye, diyaloga, münafıklığa, imkan vermediği için Batı O'na düşman kesilmiştir. Nitekim Allah (c.c.) şöyle ferman buyurmaktadır: 'Hak yol, batıl yoldan apaçık ayrılmıştır. Kim tağutu tanımayıp, Allah'a iman ederse, muhakkak ki o kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Bakara :256
Batı, Kur'an'a da düşmandır. Zira Batı'nın yaşam felsefesini ve değer yargılarını yerle bir etmektedir. Buna fikir ile karşı koyamayan batı Kur'an'a karşı fiziki saldırılar gerçekleştirmektedir. Nitekim Müslümanların evine barkına yönelik saldırılarda sıkça buna şahit olmaktayız. Müslümanların ikamet ettiği meskenlerde veya camilerde ele geçirdikleri Kur'an Mushaflarını parçalayıp yaktıklarına defalarca şahit olmuşuzdur. İsrail ve ABD askerleri tarafından bu sahneler defalarca tekrarlanmıştır. Bu fiziki saldırının yanı sıra iftira türünden saldırılar da olmuştur. Nitekim Salman Rüşdi Batı adına Kur'an'a saldırmıştır. Türkiye'de Aydınlık Gazetesi Aziz Nesin yönetiminde Kur'an sahifelerini saygısızca günlük olarak neşretmiştir.
Batının düşman olduğu Dördüncü unsur ise kuşkusuz topyekun Müslümanlardır. İslam alemidir. İslam'ı doğru anlamış ve onu kuşanmış Müslüman evlatlarıdır. Nitekim nasıl ki fikir bazında hak ve batıl, nur ve zulümat, aydınlık ve karanlıklar arasında kıyamete değin bir mücadele söz konusu ise aynı mücadele bu düşüncelerin müntesipleri arasında da cereyan etmektedir. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır. ' İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkar edenler ise Tağut'un yolunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır. (Nisa :76)
İnzal olduğu ilk günden beri İslam ve Müslümanlar Kitapsız müşriklerin ve Kitap ehli müşrikleri olan Yahudi ve Hıristiyanların saldırılarına maruz kalmıştır. Lakin ne İslam ve nede Müslümanlar kurumsal manada bugün ki kadar savunmasız kalmamışlardır. Zira İslam olması gerektiği gibi evrensel bir devlet bazında temsil edilmediğinden, İslam'ı ve Müslümanları savunmak bireysel veya en fazla örgütsel düzlemde kendini göstermektedir. Bu nedenle İslam'a yönelik saldırılara verilen tepkiler kolaylıkla terör eylemi gibi lanse edilebilmektedir.
Halbuki başında halifesi ile birlikte bir İslam Devleti mevcut olsaydı İslam'a ve Müslümanlara bu boyutta bir saldırı ya hiç olmayacaktı veya bu saldırılara karşı devletçe bir tepki ortaya koyulacaktı. Tıpkı hırçın bir Yahudi olan Ka'b bin Eşref'in varlığına son verildiğinde arkası gelmeyecekti. Ya da Beni Kaynuka Yahudilerinin başına gelenler İslam'a ve Resulüne hakaret edenlerin de başına gelecekti. Veya da İslam'a ve Müslümanlara alçakça ihanet edenlerin başına Beni Nadir ve Beni Kureyza Yahudilerin başına gelenler gelecekti. Yada onlara, Rum valisinin kendisine eziyet ettiği Müslüman kadının 'Va Mu'tasımah / Ey Mu'tasım neredesin?!!' diye haykırdığında Abbasi Halifesi Mu'tasım Billah'ın Rum valisine verdiği ders gibi unutamayacağı bir ders verilecekti.
İslam düşmanları dün Allahın nurunu söndürmek için teorik ve pratik olarak ellerinden gelen her şeyi yapmaktan geri kalmadı. Bugün yapılanlar geçmişte yapılanların bir tekrarından başka bir şey değildir. Ogün İslam çekirdeği filizini çıkarmış boy atmaktayken onlar buna engel olmaya çalışıyorlardı. Lakin onlara rağmen o filiz gelişti, büyüdü ve ulu bir çınara dönüşerek dünyaya kök saldı. Bu gün aynı çınar küffara rağmen yeniden yeşermektedir. Evet, İslam bunca anti propagandaya bunca dezenformasyona ve bunca iftiraya rağmen insanlığın gönlüne yol bulabilmektedir.
Batıyı çıldırtan esas neden de aslında budur. Bu yüzden Salih (a.s.)'ın devesini kesen çete gibi en azılılarını öne sürmekteler. Geçmişte Firavunlarıyla, Nemrutlarıyla, Belamlarıyla, Ebreheleriyle, Tiranlarıyla, Ebucehilleriyle Müseylemetül Kezzaplarıyla, Abdullah b. Sebe ve Ka'b bin Eşref'leriyle saldırmışlardı. Bugün de Obama, Netenyahu Putin, Cameron, Hollande, Charlie Hebdo, Salman Rüşdi, Sisi ve Beşaar Esed'leriyle saldırıya geçmiş bulunmaktalar. Bütün hedefleri İslam'ın evrensel bir devlet halinde tekrar hayata dönmesine mani olmaktır. Resul (s.a.v.)'in Medine'de kurduğu ve on üç asır boyunca hükmettikten sonra 3 Mart 1924'te ilga edilen Hilafetin yeniden ikamene engel olmaktır. Bile bile Müslümanlar tahrik edilerek kontrolsüz davranmaya sevk edip esas hedefinden uzaklaştırılmaktır.
Ancak beyhude! Nasıl ki Resul (s.a.v.) daha hayatta iken Müslümanlar Yahudilerin yaptığı gibi Peygamberine iftira atıp öldürmediler ise bu gün de O'nu savunmasız bırakmayacaklardır. O'na dil uzatanları affetmeyecekledir. Evet, Allah, Resulünün kefili olduğunu 'Allah seni insanlardan koruyacaktır.' (Maide: 67) diye buyurarak ortaya koymuştur. Evet Allah Resulünü Müslümanların elleriyle korudu ve koruyacaktır. Tıpkı Zikri /Kur'an'ı Müslümanların elleriyle koruduğu gibi. Tıpkı Sünneti koruduğu gibi. İşte Charlie Hebdo hadisesi budur. Kur'an'a saldıran Salman Rüşdi'nin ölüm fermanının anlamı burada yatmaktadır.
Hıristiyan, Yahudi, Hindu, Budist ve Ateistiyle, Kapitalist ve Sosyalistiyle Batı, Allah (c.c.)'ın şöyle buyurduğunu duymuş olmalı: 'Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır…' (Ahzab, 33/6)
'Sizden birinize Ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz.'(Buharî, İman: 8;) diye buyurmuş olduğunu da duymuş olmalı!
'Gerçek şu ki; Kafirler mallarını, Allah'ın yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklar da. Sonra bu onlar için yürek acısı olacak, sonra yenilecekler ve inkar edenler cehenneme sürüleceklerdir.' (Enfal : 36)