Büyük ruhlar bilir yalnızca hayatı, aşkı, acıyı, hüznü, huzuru...

Çünkü herkes dünyası kadardır. Çünkü herkes baktığı, gördüğü, hayal ettiği, derinliğine vardığı dünya kadardır. İşte büyük ruhlar tam da bu noktada kendini izhar eder, duyumsatır. Hayatın hangi sayfalarında var, hangi sayfalarında yok. Nerede, hangi safhada bu gidişata isyan etme iradesini göstermiş.

Başımızı kaldırıp çevremize dikkatlice bakalım. Şunun şurasında kaç kişi hayatın manasına varabilmeyi kendine dert edinmiş. Kaç kişi aşkı bilmiş, bütün damarlarında yaşamış. Kaç kişi bir hüznün derinliğinde uzak yolculuklarda kendine ulaşmanın şifrelerini çözebilmiş. Kaç kişi bir sabah kahvaltısında yudumladığı çayda huzuru, sükûneti tatmış.

Başımızı kaldırıp çevremize dikkatlice bakalım. Hangi ruh kendini karanlıklardan sıyırarak en uzak köşede kendine kalmayı becerebilmiş. Hangimiz bir çocuğun riyasız, yalansız, gösterişsiz kahkahasında masum bir dünya tahayyül edip ağaca, yağmura, toprağa şefkatle dokunabilmiş.

Yok işte. Hiçbir şeyde yokuz. Kendi ellerimizle kendi hayatımıza kastediyoruz. Basmakalıp hayatların içinde gittikçe daraltıyoruz bulunduğumuz çemberi. Yemek-içmek-uyumak sarmalından koparamadığımız bedenimiz gittikçe uzaklaşıyor ruhumuzdan. Ve biz belki de bu yüzden yüksek bir ruha çeviremiyoruz ruhumuzu.

Öyle büyük ruhları anlamayı, öyle büyük ruhların içinde erimeyi göze alamıyoruz bir türlü. Çünkü kaybettiğimiz ruh, öyle bir denize girmekten korkuyor. Çünkü bu herkesin karı değil, onu anlıyoruz. Ve aşk her kalbi kapsamıyor, onu anlıyoruz. Ve şiir her ruhta depremler yaratmıyor, onu anlıyoruz. Belki de isteyeni, arzulayanı, duyanı buluyor. Yalnızca arayıp bulana sığınıyor.

Ve sonra dünya başkalaşıyor gözümüzde. Hayatta önem verdiğimiz şeyler birdenbire sıradanlaşıyor. Herkesin önem verdiği şeylere kıymet vermememiz gerektiğini anlıyoruz bir zaman sonra. Bir zaman sonra değerin, değerlinin önemine vukuf olmaya başlıyoruz. Yüzeysel, sıradan, sahte şeylerin dünyasından ruhumuzu çekip çıkarmayı başarabileceğimizi düşünüyoruz bir zaman sonra. Üzülmeye değmez şeylerin hayatımızı nasıl yıprattığını hatırlıyoruz mesela. Ya da ucuz şeylere ne kadar sevindiğimizi, onları nasıl baş tacı yaptığımızı hatırlıyoruz büyük bir pişmanlıkla.

Ve sonra her şey yeni baştan tanımlanıyor ruhumuzda. Ve sonra her şeye yeni anlamlar yükleyerek yeni baştan öğreniyoruz tüm bildiklerimizi. Hangi kapıdan çıktıysak o kapıya dönmeye, hangi kitabı bitirdiysek o kitaba yeni baştan yazılmaya başlıyoruz.

Ve ezcümle: Ruhumuzdan öteye giden bedenimizi tekrar ruhumuzla bütünleştirip kendimizi mana denizinin diplerine çekmeyi öğrenmeye başlıyoruz büyük bir sabırla.