Bir keresinde bir adam ayıya dönüp, küstah bir edayla, 'biliyor musun, çok pis kokuyorsun' der. 'Bir çaresini biliyorum' der ayı kendisinden beklenmeyen bir soğukkanlılıkla. 'Hemen şu baltayı al ve başıma vur' der. Adam öfke ve biraz da suçluluk duygusuyla 'yapamam' der. Şaşırtıcı bir kararlılıkla, gözlerini iyice kısarak konuşur ayı: 'Yapmazsan seni öldürürüm.'
Korkudan iyice düşünemez hale gelen adam, bütün zamanların yol ayrımına gelmiştir artık. Baltayı aldığı gibi, öldüresiye ayının başına çalar. Yaralanan ayı sendeleyerek, gözünde acı yaşlarla adama döner ve konuşur: 'Seni tam bir yıl sonra burada bekleyeceğim.'
Aradan bir yıl geçer adam ayının yanına varır. İyileştiğini görünce hayli sevinen adam, hayvanın başını yoklar ve 'iyileşmiş, iyileşmiş' diye bağırır. Ayı adamın sevincini yarıda keserek, 'başım iyileşmesine iyileşti ama' der, 'sözlerinin açtığı yara hala kanıyor.'
Biraz uzun bir alıntı oldu, farkındayım. Ama kesemedim. Kıyamadım bölmeye. Böyle nakleder şeyhinin anlattığı bir ayı ile adamın arkadaşlığını Muhyiddin Şekûr.
Bu derece acı değil midir gerçekten sözün açtığı yara. Sahi, bu derece acıtmaz mı insanı, insanın Kabe'si olan kalbini, mana iklimlerinde yaşayan ruhunu. İnsanı acılar girdabına sokmaz mı ağzından dökülen bu birkaç harflik söz. Ağrıtmaz mı kalbinin bütün damarlarını.
Kimi sözler vardır ki gerçekten alır insan başına bela. Kimi sözler vardır ki izi pası çıkmaz bir ömür. Kimi sözler vardır ki ne yapsan bitmiştir artık, dönülemez geri. Kimi sözler vardır ki binlerce söz silemez, yok edemez onun etkisini. Ne kadar söylesen, ne kadar anlatsan nafile. 'Ben böyle demek istememiştim ama' yollu cümleler sakil kalır öylece. Yabancı kalır. Sessiz ve yalnız kalır.
Bazen insanın kendinden, bazen en yakınından, ya da hiç tanımadığı birinden varit olan bir söz karşısında, keşke böyle bir şey söyleneceğine, bu tür cümleler sarf edileceğine, yıllarca bir şey söylenilmese, konuşulmasa, öylece suskun kalınsa daha hayırlı, daha isabetli olmaz mı diye de aklından geçirmiyor değil hani insan.
Yanlış bir söz bizi içinden çıkılmaz hallere sokar, bilir herkes. Bizi kendimize düşman edecek kudrettedir hatta. Öyle bir yıkar ki bizi, öyle bir yıkılır ki üstümüze, harfler öyle boylu boyunca uzanır ki gölgemize, karanlıkta kalmamak an meselesidir.
Biliyorum sözler vardır başa beladır. Sözler vardır derde şifadır. Sözler vardır yaralar, kanatır, iç acıtır. Sözler vardır insanı teskin eder, ruhunu ötelere, göklere taşır. Sözler vardır yakar, yıkar, beddua olur; sözler vardır dualarda, ezanlarda buluşur, hoş sada olur.
O halde bir harfin noktasının hatırına, bir kelimenin aşkına, bir gönlü, bir kalbi bilme, anlama, sevme adına sözün gittiği yeri bilelim ki kapanmaz yaralar açılmasın gönüllerde.