Okulun açıldığı günler tuhaf bir duygu kaplar içimi. Koşuşan, ağlayan, kaygılanan çocuk bakışları iç içe geçer sanki. Her taraftan kitap, defter ve silgi kokuları yayılır da yayılır. Her tarafta bir uğultu, her tarafta belli belirsiz bir telaş uzayıp gider. Koşanlar, etrafına şaşkın şaşkın bakanlar, annesinin eline-eteğine yapışanlar ayrı ayrı manzaralar teşkil eder adeta.
Bu manzaralar unutulmazdır. Hafızalara öyle derinden kazınır ki, yıllar geçse bile bizler bütünüyle o günlerde kalırız. Hepimiz, her birimiz kendi çocukluğuna, okul günlerine döner bu günlerde. Her anne-baba kendi çocuğunun elinden tutuyordur ama ruhu kendini alıp geçmişe götürmüştür bile okulun bu ilk günleri. Çocukluğuna, o anlara, anılara…
Kimi okuldan kaçtığı o ilk günü anımsar, kimi ilk gün yaşadığı şaşkınlığını, kimi çaresiz bir şekilde ağladığıyla kaldığı o anları… Kimi okuduğu okulun sıralarını, duvarlarını, bahçesinde top oynadığı, koştuğu, düştüğü yerleri hatırlar, unutamaz. Ve hayal meyal hatırladığımız öğretmenlerin sesi, bakışı ve tavrı hafızalarımızda dipdiri kalır öylece.
Şimdi geriye dönüp baktığımızda çocukluğumuzdan kalma o hatıralar sanki avuçlarımızdan kayıyor. O silgi kokuları, o yazmaya çabaladığımız eğik bükük harfler, o habire kenarı kıvrılan defterler, tahta kalemler, tebeşirler, siyah önlükler, bembeyaz yakalar… Her biri çocukluğumuzun başköşesine kuruluyor sanki. Her biri bizim uzaklarda gezinen ruhumuzu alıp bize, yanı başımıza getirip bırakıveriyor işte.
Hiçbirimiz, evet evet hiçbirimiz o günlerden gelmek, o günleri hafızamızdan silmek istemiyoruz. Çünkü o günlerde apayrı bir lezzet, katışıksız bir samimiyet vardı, biliyoruz. Çünkü o günlerde özümüzden, kalbimizden, kendimizden tertemiz, bembeyaz sayfalar vardı. Çünkü o günlerde saflığımız, masumiyetimiz, çocukluğumuz vardı.
Şimdi ne zaman ince bir telaş içindebir çocuk geçseönümden, sırtında çantası, matarası ve beslenme kutusuyla; tutup kendimi onun kalbine ve ruhuna gömmek gelir içimden. Ne zaman önümden bir çocuk geçse yorgun ve suskun saçlarıyla, tutup onu gökyüzünün maviliğine, güneşin umuduna, rüzgarın coşkusuna katmak isterim. Ve bir çocuk ne zaman içimden geçse, onu türkülere, şiirlere, masallara ve her şeyden öte hayata ölesiye yazmak, yazmak isterim.
Ve İsmet Özel gelir aklımane zaman önümden bir çocuk geçse, o ölümsüz satırlar gelir:
"Ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır"