Ölüm rüzgarı anne eli değmiş saçlarını uçuşturuyordu. Ayakta kalacak takati tükenmiş ve parmak uçları ağrıdan sızlıyordu. Gökyüzüne, yeryüzüne ve araya sığdırılmış onca insana ilk kez bu kadar çaresiz baktı. Çaresiz ve yalnız gözlerle baktı etrafına. İlk duygular, ilk dibe vuruş, bu defa çocukça bir his değil; yılardır büyüyemeyen kadın büyümüştü bir iki saat içinde…
Hala kabullenemiyordu annesinin öldüğünü... Anne! Dedi son bir kez arkasından. Onu ayakta tutan bir güç, ellerini yüreğine koyan biri vardı. Ağlayan onca kişinin arasında gözleri kuru ve yüreği ıslak olan tek kişiydi. Babasına baktı göz ucuyla, sevdiğini kaybeden bir adam nasılsa o da başını yere indirmiş öylece bakıyordu parmak uçlarına. Oysa babasını annesinden çok daha fazla severdi ama şimdi babasının varlığında bile üşüyordu, yalnız yapayalnız hissediyordu kendisini… Bir çığlık koptu, bu son gidişti. Bu gidiş… İlk defa giden annesinin son gidişiydi bu.
Her şey bir iki hafta içinde olup bitmişti Ağlayan herkes normal hayatına geri dönmüş, geriye sadece kendisi ve babası kalmıştı evlerine doğru yürüdüler gözleri her yeri bambaşka görüyordu; yollar incelmiş, perdeler çekilmiş ve her çocuğun ellini tutan bir anne… Her şeye hazırlıklıydı bu defa, babasının elini bırakıp anahtarı çantasından çıkarıp kapıyı açmaya çalıştı ağlamamak için dişlediği dudaklarının acısı yüreğinin yangınını söndürüyordu. Kapının arkasından gelen anne kokusu…
Dönüp babasına sarıldı sonra her şeyden bir an önce sıyrılmak ister gibi hızlı hızlı hareket eti. Tüm odaları, annesinin katladığı çamaşırları, son yıkadığı bulaşıkları, uyuduğu yatağı, baktığı aynayı, her şeye tek tek dokundu. Bu gidiş, bu sessiz ölüm korkusu, bir ömür boyu içinde kalacaktı. Ya babası, o dev gibi adam kim bilir nasıl, nasıl acı çekiyordur. İki haftadır konuşmayan bu adam ellerini birbirine kenetlemiş ne düşünüyordu. Babasına hiçbir şey söylemeden odasına doğru gidip kapıyı kilitledi ve öylece düşündü sadece düşündü; kadın olmak… Dünyanın en güzel varlığı olarak dünyaya gelmiş ve öylece göçüp gitmişti. Bir kız çocuğu getirmişti dünyaya, en güzel duyguları biriktirmişti yüreğinde, şafak vakti kalkar ilk duasını yapardı, kadın olmak bunu yapmayı gerektirirdi çünkü.
Sonra sıcak ekmek kokusu sarardı evi, pencereden içeriye esen rüzgar, kurumuş yaprak sesleri, anne kokusu ve salon ortasında güler yüzlü bir baba. Tüm huzurun ve mutluluğun kaynağı anneden gelen o tarifsiz kokusuydu. En çok Pazar sabahları güzel geçerdi. Bir kadının yaşadığı tüm çilelere rağmen tüm yorgunluğunu atmak için güzel bir fırsattı Pazar sabahları. Kadın olmak derdi annesi sürekli, ' buralarda kadın olmak' diye başlarda her Pazar sabahı. İlk başlarda anlamazdı annesinin yakındığı ''buralarda kadın'' olmayı… Buralarda evet buralarda...
Bunu yirmili yaşlarından sonra anladı annesinin yetiştirdiği genç bir kadın olarak her zorluğun üstesinden gelecekti. Böyle söz vermişti annesine. Tüm bu düşüncelerinden sonra ölüm sessizliğini bozup babasına koştu.
Kadın olmak şimdi başlıyordu onun için. Büyümüştü artık. Büyütülmüştü bir kadın tarafından… Tek bir Pazar sabahı için kocaman bir haftayı hiç solmayacak olan umutlarla bekleyecekti. Şimdi onun gibi olmak vaktiydi. Şimdi kadın olmak vaktiydi.