Yalın ayak dolaşıyordu bahçenin ıssız köşelerinde. Ona çok yakın mıydım, bilmiyorum. Aramıza sıralanmış kaldırım taşlarını soracaksanız eğer. Ellerimi uzattığımda ona ulaşabilecek kadar azdı taşlar. Peki ya kalbimizi tam ortadan ikiye bölen, biz birken, tek ve özelken bizi yalnız ve uzak yapan taşlara ne demeli. İşte onlar sayılamayacak kadar çok, üstelik yıkılamayacak kadar büyüktüler. Ayaklarının altındaki toprak akıp gidiyordu öylece. O kadar sessiz, hırçın ve öfkeliydi ki bana karşı, toprak ana bile bunu hissedebiliyordu. Köşemde öylece bakıyordum ona. Ayların özlemini sığdırdım bu bakışlara, yılların sevgisini ve çektiğim onca acıyı. Ben de öfkeliydim, ben de kırgın. Ona sorsam en az onun bana olduğu uzaklıkta uzaktım ona. Evet, bir bahçenin iki köşesinde uzak iki kişiydik. Peki, nasıl affedecektim onu veyahut nasıl affedecekti beni?

Anı ölümsüzleştirmek için makinalara, kağıda, kaleme ihtiyaç duyduğumuz gün yitirdik birbirimize olan samimiyetimizi. Söz uçar yazı kalır dendi. İçimden geçen, geçmeyen ne varsa kağıda yazdım. İşte bu günlerde kırdım onu, bu günlerde yalan bulaştı aşklarımıza, başka eller karıştı ruhumuza. Böyle günlerde hepten yitirdik birbirimizi.

Ama vazgeçmedim. Vazgeçemez insan kendi yaşamından. Çünkü affetmenin temelinde bencilik vardır. İnsan mutlu olmak, eski yaşantısına geri dönmek ve yeniden sevip, güvenebilmek için affetmek ister. Bunun için vazgeçmedim affetmekten. İlk önce kendi içimde onu affetmeye çalışıyorum. Şimdi mesela tutmuş ellerinden koşuyorum bu bahçede ve takılıp düşüyorum yere. Çünkü henüz sığınamamışım ona, henüz olgunlaşmamız acım. Affetmek için sevmek gerek, sonra acı. İnsan acısından kurtulmak için affeder ve acıyı sevgi olgunlaştırır. Sevgi acıyı azaltmaz, sevgi acıyı olgunlaştırır. İnsan sevdiğine kızar, bağırır ve çoğu zaman sevilenin hatası karşısında kımıldayamaz olur. Mesafeler girer araya. Taşlar örülür, gözyaşları şelale olur akar.

Tüm bunları düşünürken sen neler geçiriyorsun aklından. Affetmek için çabalıyor musun mesela ya da kabullendin mi acını? Sardunyaların yanında oturuyorsun çünkü Affetmeye benim sardunyalarımla başladın farkındayım. Bunun birer kişilik savaşı olduğunun da farkındayım. İkimizin sırtında taşınamayacak kadar ağır yükler var. Affetmek, geçmişi değiştirme umudundan vazgeçmektir, özgürleşmek, beklentileri küçültmek ve en önemlisi sırtındaki tüm yükleri karşındakine atmaktır. 'Seni bağışladım, sıra sen de.' Demektir.

Sesler geliyor kulaklarıma ve ben bu belli belirsiz düşüncelerden sıyrılıyorum. Yeniden bahçeme döndüğüm için mutluyum. Vardığım tüm bu sonuçları uygulamak için biraz yorgun. Yorgun ama içimde seni affedebildiğim için umutluyum. Her köşe başının yeni varışlar olduğunu biliyorum. Bunun için de senin adına mutluyum.

Odamdan izliyorum şimdi seni. Halen sardunyalarla baş başarırsın. Etrafta huzur verici bir koku varken ben, yeni bir başlangıca adım atıyorum. Karanlıklardan sıyrılmış kendi aydınlığıma varmışım. Affetmenin insanı rahatlatan tadına varmışım. Yüreğim kendi iç giysisinde yorulmuş, üzülmüş ama ölmemiş. Kalkmış ve başa sarmış. Çünkü seni seven yüreğim, seni affedecek kadar cesur olan yüreğim bedenimden çok daha güçlü, çok daha yüksektedir. Tanrısaldır ve hesap verecek olandır. O her vazgeçişte yeni bir yoldur. Her gidişte yeni bir geliş. Her ayrılışta yeni bir vuslat. Yüreğim senin dolaştığın her köşe başından sonraki yoldur; vardığın ve affederek varacağın yoldur.

Sana söylüyorum tüm bunları ama sen duymuyorsun. Ben seni yüreğimde affettim ama sen bilmiyorsun. Odamın karanlığında ve yüreğimdeki bu şiirle seni bekliyorum;

Kutsiyet makamından bir nağme misali gözlerin.

Her tanesine vurgun:

Her bakışına aşık biçareyim.

Titrese kirpiklerin bitap düşerim.

Acziyetimdir duy, gör ve etme

İncilerini dökmeye dahi yeltenme

Sonra saf bir karşılık ver rüzgara

Ne nefesin karışsın rüzgarın nefesine;

Ne de

Rüzgar ilişmesin gözlerinin eşiğine…

Sırdaş olsunlar sana

Kırlangıçları sev mesela

Çokta aranırsan eğer bir ıslık çal ufuklara

Geleceğim duy, gör ve söyle

Affetmek sevgidendir de…