M. Sarmış: Babanız 15-16 yıl kaymakamlık yapıp bırakmıştı. Fakat sohbetimizin başında kendinizden bahsederken babanızın Viranşehir nüfus memuru olduğunu söylemiştiniz. Nasıl oldu? Ne zaman oldu?
    
H. Parmaksız: Babam eski dostu Hikmet Bayur'a bir mektup yazdı. 1958 yılında, yani ihtilalden iki yıl önce. Hikmet Bayur, tarihçi olduğunuz için bilirsiniz, Atatürk'ün milli eğitim bakanlığını yapmış bir isim. O sırada Demokrat Parti milletvekili.
    
M. Sarmış: Hikmet Bayur'la arkadaşlığı nereden geliyor? Ne zaman ve nasıl tanışmışlar?
    
H. Parmaksız: Onu bilmiyorum. Ama dostlar. Babam derdi ki "Senin adını Hikmet Bayur'dan dolayı verdim."
    
M. Sarmış: Çok ilginç. Acaba siyasete dayalı bir tanışıklık ve arkadaşlık olabilir mi?

H. Parmaksız: Olabilir. Çünkü babam 1950'de Demokrat Parti Urfa il başkanı. Urfa milletvekili listesini kendisi hazırlıyor. Derdi ki "Kazanacağımızı bilseydim, en başa kendimi yazardım. Kimi yazdıysam milletvekili oldu." O zaman çoğunluk sistemi var; bir ilde bir oy fazla alan o ildeki bütün milletvekilliklerini kazanıyor. 1950 seçimlerinde Urfa'da çoğunluğu Demokrat Parti alıyor; dolayısıyla da listesindeki bütün isimler milletvekili oluyor.

Bir şey daha! Babam kız kardeşime de Fevzi Çakmak'ın kızı İclal Hanımın adını veriyor. İclal Hanım daha sonra Urfa'ya geliyor. 1955'lerde… Çünkü o sırada Demokrat Parti içindeki bazı isimler çeşitli sebeplerden dolayı ayrılıp Hürriyet Partisini kurmuşlar. İclal Hanım da bu partinin Urfa teşkilatını kurmak için geliyor. Babam o sırada Demokrat Parti'den ayrılmış. İclal Hanım kendisiyle görüşüyor, ikna ediyor. Babam da Hürriyet Partisine geçiyor ve partinin il teşkilatını kuruyor, sanırım il başkanı da kendisi oluyor. 

M. Sarmış: Vay vay vay! Neler varmış, neler? Peki, babanız iktidar partisinden niçin ayrılıyor? Çok normal bir durum değil çünkü. O kadar güçlüyse bir sonraki seçimlerde milletvekili de olabilir.

H. Parmaksız: Bilmiyorum. Ama Hürriyet Partisi bir süre sonra, sanıyorum 1957 seçimlerinde başarılı olamayınca kendi kendini feshediyor. (1958) Babam da Demokrat Parti'ye dönüyor. Ama herhangi bir görev almıyor. Zaten babam kurulduğundan beri düşünce olarak hep Demokrat Partili idi. Hep öyle kaldı. Kapandıktan sonra da Adalet Partisini destekledi. Hatta şunu da ekleyeyim. Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel'e "Baba" derlerdi ya, babamdan dolayı olduğunu sanıyorum. Babam Demirel'i çok severdi. Kendisi için sürekli "Babo" derdi. "Babo" daha sonra "Baba" olarak bütün Türkiye'ye yayıldı.

M. Sarmış: Peki, babanızın memuriyeti konusuna gelelim. Hikmet Bayur'a mektup yazdı. Sonra?

H. Parmaksız: Hikmet Bey de Urfa valisine bir mektup yazıyor. "Ekrem Beyi, çağır, görüş, isteğini yerine getir." diyor. Yıl 1958 olduğuna göre vali Kadri Eroğan. O da hemen babamı çağırıyor. Babamın dediğine göre çok saygılı bir şekilde "Hayrola Ekrem Bey, senin bir problemin varmış. Nasıl yardımcı olalım?" diyor. Babam diyor ki "Şu anda ben boştayım, devlet memurluğu istiyorum." Vali hemen ilgili memurlara "Nerede boş kadromuz varsa Ekrem Beyi oraya verelim." diye emrediyor. Adamlar "Efendim, şu anda merkezde boş kadromuz yok. Viranşehir'de nüfus memurluğu açık. Oraya verelim, en kısa zamanda merkeze alırız." diyorlar. Vali babama soruyor. Babam da kabul ediyor. Böylece Viranşehir nüfus memuru oldu. O zaman ilçelerde nüfus müdürlüğü yok, nüfus memuru var, emrinde de kâtipler var. Babam Viranşehir'e önce yalnız gitti, bir yıl sonra da bizi yanına aldı. Ben beşinci sınıfı orada okudum. O yıl, yani ben beşinci sınıfta iken ihtilal oldu. O sırada biz Viranşehir'de idik. Benim beşinci sınıf öğretmenim de yedek subay öğretmendi. O zaman öğretmen ihtiyacı olduğu için askerliğini yedek subay olarak yapanları öğretmen olarak görevlendiriyorlardı.

M. Sarmış: İhtilal babanızın durumunu nasıl etkiledi?
    
H. Parmaksız: İhtilalden sonra bir tuğgeneral, yani paşa Urfa'ya vali olarak tayin edildi. Adı Alaaddin Kral'dı. Ortaokullarda da derse girmeye başladı.
    
M. Sarmış: Nasıl yani? Bu adamın zaman zaman okullara gittiğini, derslere girdiğini duymuştum. Ama galiba siz başka bir şeyden bahsediyorsunuz.

H. Parmaksız: Öyle bir okul ziyareti değil, öğretmen olarak düzenli bir şekilde derse giriyor. Çok ilginç değil mi?

M. Sarmış: Çok ilginç tabii. Bir vali, üstelik asker, hele de bir ihtilal olmuş, herkes diken üstünde, adam işini kârını bırakıp derse giriyor.

H. Parmaksız: Öyle… O sırada ortaokulda olan Müslüm abimin de dersine girmiş. Çocukları kaldırıp "Benim adım nedir?" diye sorarmış. Çocuklar "Alaaddin Kral" deyince "Hayır!" dermiş. "Benim adım Vali Alaaddin Kral Paşa." Hem vali, hem kral, hem paşa…

Neyse… İhtilalden sonra babamı uyduruk bir soruşturmayı bahane ederek önce Bozova'ya verdiler. 15-20 gün sonra da açığa aldılar. O zaman il emri deniliyordu. Beş yıl açıkta kaldı. Maaşının üçte ikisi kesildi. Tabii birçok zorluklar yaşadık. Sonradan evraklardan anladık ki ihtilal olunca Urfa'da görevli memurların tamamının listesi isteniyor. Babamın isminin altı kırmızı kalemle çizilip "Demokrat Partilidir." diye yazılıyor. Yani görevden alınma sebebi Demokrat Partili olmasıymış. Babam mahkemeye müracaat etti. Mahkeme beş yıl sürdü. Artık ihtilalin etkisi geçtiği için beş yılın sonunda beraat etti ve göreve iade edildi. Açıkta iken kesilen üçte ikilik maaşını da toplu olarak aldı. Bu sefer Urfa'ya nüfus başkâtibi olarak atandı. Sonra da nüfus müdürü oldu. O sırada ben lise ikinci sınıfta idim.

M. Sarmış: O görevi ne kadar sürdürdü?

H. Parmaksız: Fazla değil. Ben Eğitim Enstitüsünün üçüncü sınıfında iken emekliye ayrıldı. 65 yaşından dolayı yaş haddinden emekli oldu. Yani Urfa'daki görevi üç yıl kadar sürdü. Memuriyette 25 yılı doldurmadığı için emekli maaşı vermediler. Babam Emekli Sandığına yatırdığı parayı toplu olarak çekti. Bir ara gezmek için annemle beraber, o sırada Kıbrıs'ta yaşayan kız kardeşimin yanına gitti. İclal'in eşi subaydı ve o sırada Kıbrıs'ta görev yapıyordu. Dönerken bir taksiye biniyorlar. O sırada taksi bekleyen bir genç görüyorlar. Başka taksi yok. Babam "Evladım, gel seni de limana kadar götürelim." diyor. Yolda konuşuyorlar. O genç adam babama "Amca ne iş yapıyorsun?" diye soruyor. Babam da "Devlet beni kovdu, 25 yılı doldurmadığım için de maaş vermedi." diyor. Adam "Öyle şey olur mu amca?" diyor. "Ben, Emekli Sandığı Genel Müdür Yardımcısıyım. Şu şu evrakları hemen bana gönder, sana maaş bağlatacağım." Kısmete bak! Babam Urfa'ya geldikten sonra o evrakları hazırlayıp gönderdi. Babama hem daha önce aldığı ikramiyeyi düşüp kalan geriye kalan tazminatını ödediler, hem de maaş bağladılar. Yani yapmış olduğu ufak bir iyiliğin karşılığını böylece görmüş oldu. Meğer o arada kanun değişmiş; maaş için 25 yıl çalışma şartı kaldırılmış. Babamın haberi yok. Oysa babam bu işleri çok iyi bilirdi.

O açığa alındığı yıllarda arzuhalcilik yapmıştı. Haşimiye Meydanı'nda Lüks Banyo'nun bitişiğinde bir yazıhanesi vardı. Bir de daktilosu. Eskiden arzuhalcilere "dava vekili" derlerdi. O zaman avukat çok olmadığı için davaya girerlerdi. Çünkü kanunları, mevzuatı iyi bilirlerdi. Gerçi babam davaya girmiyordu, ama demek istediğim, babam kanunları çok iyi bilirdi. Herkes gelip ona danışırdı. Bu arada biz bile çocuk olduğumuz halde bazı şeyleri öğrenmiştik. Diyelim köylü vatandaş gelir, "Oğluma mektup yaz. İyi hal kâğıdı yaz. Şunu yaz, bunu yaz." derdi. Babam formları önceden hazırladığı için biz daktilo ile doldurup verirdik.

M. Sarmış: Peki babanız emeklilikten sonra neler yaptı?

H. Parmaksız: Daha sonra çalışmadı. Evimizin bitişiğindeki eski selamlık kısmı o sırada boştu, orayı yazıhane olarak kullandı. Arkadaşları gelir, sohbet ederlerdi. Politikacılar, eski, yeni milletvekilleri, köylü dostları gelir. Babam kendi eliyle çay demler, kahve pişirir. Mırrası devamlı kaynar. Büyük mangalları vardı, gümgümleri vardı. Ağalıktan kalma alışkanlık. Çok iyi yapardı. Mırrası bütün Urfa'da ve Harran'da çok meşhurdu.

M. Sarmış: Çocuklar evlenip ayrıldılar. Babanız, anneniz ne zamana kadar o evde oturdu?

H. Parmaksız: Belediye orada yol çalışmaları başlatınca mecburen ayrıldılar. Bahçelievler'de bir eve geçtiler.

M. Sarmış: Babanız ne zaman vefat etti?
H. Parmaksız: 20 Nisan 1985 yılında 81 yaşında vefat etti.
M. Sarmış: Nereye defnedildi?

H. Parmaksız: Hacı Bekir Bey Ulu Cami haziresine defnedilmişti. Dedem, babam ve annem ise Bediüzzaman Aile Mezarlığına defnedildi. Hemen doğu kapsının girişinde yan yana yatıyorlar. Babamla annem aynı mezardalar.

M. Sarmış: Annenizin vefatını konuşmadık…
    
H. Parmaksız: Annem 2014 yılında vefat etti.

M. Sarmış: Babanız 1985'te vefat ettiğine göre 29 yıl sonra. Tek başına mı yaşadı?
    
H. Parmaksız: Müstakil evi vardı. Evini hiç kapatmadı. Fakat en az beş altı ayını Urfa'da ve diğer şehirlerdeki çocuklarının yanında geçirirdi. "Anne, bizde kal, evi kapatalım artık." derdim. Kabul etmezdi. Bir bakıma iyi de oluyordu. Büyük ev diye bayramlarda herkes orada toplanırdı; bu sayede Urfa'ya geldiğim zaman herkesi bir arada görme imkânı buluyordum. Şimdi geliyorum, çoğunun benden haberi olmuyor. Benim tek tek hepsini görme imkânım da yok. Büyük ev kapanınca öyle oluyor.

M. Sarmış: Hep öyle hocam.
    
H. Parmaksız: Annem çok zeki bir kadındı. İlkokul mezunuydu, ama ortaokul lisede bizim ödevlerimizi yapardı, inanmazsın. Haritalarımızı çizerdi. Ha aklıma geldi. Annem genç. Singer dikiş makinesi var, dikiş dikiyor, nakış işliyor. Şıh Müslüm dedem kendisi için kâğıtlara nakış için çiçekler, dallar çizermiş. Annem de alıp kumaşa işlermiş. Dosyalar dolusu. Onların bir kısmını daha sonra ben de gördüm.

M. Sarmış: Peki, burada bırakalım. Allah tüm geçmişinize rahmet eylesin. Çok teşekkür ederim.
    
H. Parmaksız: Ben size çok teşekkür ederim. Bizim yapamadığımız bir şey yapıyorsunuz.