15.Temmuz Cuma akşamı, saat 10.00 gibi, çevik kuvvet yakınındaki evimin önünden sirenler çalarak, süratle geçen emniyet araçları tuhafıma gidiyor. Allah Allah bu saatte ciddi bir olay var herhalde deyip, geçiştiriyorum. Saat 10.30 civarı oğlum bana sesleniyor: Baba hemen TV' yi aç, son dakika haberleri geçiyor diye.
TV'de Başbakan Sayın Binali YILDIRIM, telefonla canlı yayına bağlanmış, Boğaz köprüsündeki tanklarla ilgili olarak bu bir kalkışma hareketidir, hükümetimiz işbaşındadır. Bu kalkışmaya yeltenenler en ağır şekilde cezalandırılacaktır, şeklinde beyanat veriyor. Hayretler içindeyim Allah'ım, yine darbeler dönemine mi dönüyoruz, bu aziz ülke yine karanlık güçlere mi teslim olacak, çocuklarım da mı benim 12 Eylül darbe dönemlerini yaşadığım gibi darbe dönemlerini yaşayacak? Diye düşünceler sarıyor beni.
Evimin balkonundan caddelere bakıyorum. İnsanlar şaşkınlıkla ve süratle evlerine doğru gidiyor. Kısa bir müddet sonra. Cumhurbaşkanımız sayın R. Tayyip ERDOĞAN 3G ile TV'lerden halka sesleniyor: Herkes meydanlara, alanlara insin, halk ülkesine ve demokrasiye sahip çıksın diye çağrıda bulunuyor. Deyim yerindeyse bu kutsal çağrıdan sonra, evlerine doğru akan trafik akışının, misliyle ters yönde alanlara doğru yöneldiğine şahit oluyor ve oğlumu da alarak o mahşeri kalabalıkla birlikte AK Partinin önündeki meydana süratle koşuyoruz.
Manzara şu: Hiç kimse arabasını umursamıyor, nereyi bulursa oraya hatta caddenin ortasına bırakıp, kapılarını bile kilitlemeden bizim gibi alana koşuyor. AK Parti önü kısa süre içerisinde binlerce insan tarafından doluyor.
Sağcı, solcu, AK Partili, Ülkücü, CHP'li ve diğer görüşlere sahip herkes tarafından ellerinde Türk bayrakları, bunların içerisinde ak sakallı dedeler, bastonlu-tespihli nineler, bebek arabasında ağzında biberonuyla süt içen çocuğuyla gelen anneler, gençler, kadınlar, kızlar, erkekler velhasıl kendini o meydana atabilen herkes var. Birlik beraberlik içerisinde HALK orada. Aynı şekilde Urfa'nın diğer meydanlarında da aynı mahşeri kalabalığın olduğunu öğreniyoruz. Halk, ülkesine, iradesine , demokrasiye ve geleceğine sahip çıkmak için dimdik ve kol kola ayakta. Bu manzara sabaha kadar değişmiyor. Kaç gündür de hep aynı şevkle devam etmekte. Etmeli, edecek te.
Cuma gününden beri medyadan izliyoruz. Bu işe kalkışan hainlerin kimlikleri, mevki-makamları, amaçları, düşünceleri ve yaptıkları kanımızı donduruyor. Önünde dünyanın titrediği en prestijli, en güçlü, en imanlı ve en şanlı tarihe sahip koca Türk ordusunun birtakım hainlerce düşürüldüğü duruma bakıp kendime kahrediyorum. Askerler yerlere yatırılmış, elleri kelepçeli, sanki bir savaşta düşmanlar tarafından esir alınıyor gibi zavallı bir pozisyonda.
Benim kahraman ve şerefli Türk ordumu bu hallere düşüren hainlere lanet olsun. Yüzyıllardır o kadar savaş görmüş bir millete, kendi vatan evlatlarınca ateş açılıyor, bombalar yağdırılıyor, düşmanların bile yapamadığı TBMM'ni bombalamayı bu hainler gözü dönmüşçesine yapıyor. Bu sözde komutanlar, Ermeni mi, Yahudi mi, Rus mu, Yunan mı, Fransız mı, İngiliz mi anlayamıyorum? Ha Müslüman olmadıkları kesin sadece buna kanaat getirebiliyorum. Biz yıllardır bu komutanlarla mı Doğudaki terör örgütleriyle mücadele ediyoruz?
Bu örgütlere tonlarca bombayı, silahı, mühimmatı kim sağlıyor acaba? İnsanın aklına türlü türlü şüpheler geliyor. Ama bu işe kalkışan hainler şunu unutmasın ki; yıllardır vatanı uğruna şehit olanların ve halen bu olaydaki, şehitlerin tüm aile fertlerinin vebali, huzuru mahşerde bunların boynuna olacak ve iki elimiz yakalarında olacaktır.