BEŞİNCİ BÖLÜM

M. Sarmış: Akif Hocam birçok alanda eser verdi; ama ilk akla gelenler yazılı eserleri tabii. Onları da burada sayacak olursak…

A. İnan: Abimin şiire olan sevdası çok büyüktü ama az şiir yazmıştır. Az önce de dediğimiz gibi eski biçim şiirleriyle anılmak istememiş, yeni şiirlerini kitaplaştırmıştır. İki şiir kitabı var: 'Hicret' ve 'Tenha Sözler. Hayatta iken basılan iki de deneme kitabı var: 'Edebiyat ve Medeniyet Üzerine' ile 'Din ve Uygarlık'. Vefatından sonra Sendika, onun gazete ve dergi yazılarını, röportajlarını ve televizyon konuşmalarını da kitaplaştırmış, ortaya bir külliyat çıkmıştır. Ben zaman zaman yazılarını okuyorum; birçoğu bugünkü kadar taze, bugünün meselelerine de ışık tutacak kadar ileri görüşlüve isabetli.

Şunu da ilave etmem lazım: Rahmetli ağabeyim, çok emek verdiği, ömrünün son yıllarında bütün mesaisini harcadığı sendikayı da eserleri arasında sayardı.

M. Sarmış: Gerçi, sizinle de fikir alışverişinde bulunduğum için biliyorsunuz, onun biyografisini yazınca isim konusunu çok düşünmüştüm. Onu en iyi anlatan en kısa isim ne olabilir diye… 'Adam' demiştim. Kelimenin tan anlamıyla 'adamdı' çünkü. Sonra 'Adanmış Hayat' isminde karar kıldık.

A. İnan: Tabii beraber karar verdik. Bana da Akif İnan'ı bir tek kelime ile özetle derseniz tek kelime ile adamdı, yani insandı, derim. İnsanlığın imbikten geçirilmiş halini taşıyan bir insandı. Her olay karşısındaki tavrı, davranışı, bizlere ve yeni nesillere örnek olmalıdır diye düşünüyorum. Akif İnan, tabii ki yazar, şair, eğitimci, sendikacı, fikir adamı, eylem adamı; ama bütün bunların ötesinde yemin ederek söylüyorum en önemli vasfı 'insani' vasfıdır. Bütün o diğer niteliklerini bir tarafa alın, yine de geride harika bir insan kalır. Ben onu anlatmak istiyorum. Onun haza bir insan, haza bir adam, haza bir Müslüman olduğunu ben bizatihi tasdik ediyorum.

Kitabınızın isminin 'Adanmış Hayat' olması da çok isabetli. Çünkü o gerçekten kendisini davasına adamış bir insandı. Bankada tek bir Türk lirası yok. Üzerinde tapulu bir tek ev yok. Ruhsatı kendisinin adına bir arabası yok. Ona ait maddi hiçbir şey yok. Elhamdülillah ki öyle. Gurur duyuyoruz.

Akif İnan dünyaya heves etmeyen, dünya malı ile hiçbir şekilde ilgilenmeyen bir insandı. Ama dostunun derdi ile hemdert olan bir insan. Buna inanın, arkadaş çevresi olarak kendilerine herhangi güzel bir şey teklif edildiğinde, siyasi veya başka bir alanda fark etmez, abim kendisini hemen geri çeker, yakın çevresindeki arkadaşları Rasim abi, Erdem abi, Nuri abi ve diğerlerini öne sürer, onlar olsun diye teklif ederdi. Bu onun insanlık derecesini gösterir.

Hiçbir siyasi veya bürokratik makama gidip de kendi şahsı için bir şey istememiştir. Başkaları için gereken mücadeleyi vermiş ama kendisi için asla bir talebi olmamıştır. Sendikayı kurdukları gün cebinde bir tek Türk lirası yoktu. Gururla söylüyorum, helalı hoş olsun, her zaman beni arar 'Ahmet şu kadar para gönder' der, ben de gönderirdim. Akif İnan'ın dünya malı ile hesabı olmamıştır, ama elhamdülillah namerde muhtaç da olmamıştır. Belki de Akif İnan'ı Akif yapan buydu.

Bir vasfının daha altını çizmek isterim. O derviş gönüllü insan, aynı zamanda çok yiğit bir adamdı, cesur bir adamdı ve eylemci bir adamdı. En meşhur şiirlerinden biri 'Her eylem yeniden diriltir beni/Nehirler düşlerim göl kenarında' diye başlıyor. Göl kenarı, insanlar için huzur verici, dinlendirici bir ortamdır. Öyle bir ortamda bile coşkun nehirleri düşlemek, ancak bir devinim içinde olan bir eylemciliğin tezahürüdür diye düşünüyorum. İlk mısrada da 'Her eylem yeniden diriltir beni' derken, bir önceki eylemin sonucu ne olursa olsun yeni bir eylemin kendisine ayrı bir canlılık verdiğini ifade ediyor. Aslında onu anlamak için tek bir mısraı bile yeter. Düşünerek, anlayarak okumak kaydıyla tabii. Çok şiir yazmamıştır ama Ahmet Haşim de çok şiir yazmamıştır. Hangi şiirini alırsanız alın, içerisinde bir devinim, bir eylem, bir Akif İnan ruhu rahatlıkla sezilebilir. Bir mısraın Akif İnan'a ait olup olmadığını, onun üslubundan, ruhundan rahatça anlayabilirsiniz.

Bütün bunlar bugün toplumda en çok eksikliğini hissettiğimiz vasıflar.

Yandığımız konu ne biliyor musunuz? Bugün gurur duyduğumuz çok şairimiz var, birçoğunu yakından takip ettiğim yazar var, şair var, edebi mecmualar var; ama o Yedi Güzel Adam gibisi yok. Arkadaşlıkta, dostlukta, vefada, kardeşlikte birlik beraberlikte, o ölçüde bir ekip bir daha oluşmadı.

O ekip ki bugün Türkiye'ye yönünü çizen siyasiler de itiraf ediyorlar; 'biz Akif İnan'ın memesinden beslendik.' diyorlar. Bu, bizim için büyük kıvanç. Dilerim ki, isterim ki Urfa'dan yeni Akif İnan'lar çıksın, Türk edebiyatına, Türkiye'deki aksiyon hareketlerine önderlik edecek insanlar çıksın. Çünkü Akif İnan bu topraklarda doğdu, burada bu kültürü alarak büyüdü, elhamdülillah bu noktaya geldi. Bizlere düşen de onun gibi yetişecek insanlara yardım etmek, önlerini açmaktır.

M. Sarmış: Merhum hocamız ölümü de büyük bir dirayetle ve metanetle karşılamıştı, siz en yakın şahitlerindensiniz.

A. İnan: Aynen öyle. Ankara'daki hastane günlerinde ben başındaydım. Büyük bir tevekkül içerisindeydi. Ölümden korkmuyordu. Bir gün beni çağırdı, hastalığını sordu. Hekimlik bilgimi de katarak 'Abi, dedim. Akciğerinizde balgam birikmiş; doktorlar onu söküp nefesinizi açmak için tedavi ediyorlar.' Başını salladı ama inanmadığı her halinden belliydi. Akşamüstü doktor arkadaşım Numan Bey geldiğinde, 'Kapıyı ört, dedi, kapıyı örttürdü. Sonra 'Doktor, dedi.

Geç, otur bakayım.' Doktorun da kendisine karşı büyük bir saygısı vardı. 'Buyur abi' dedi. Abim 'Benim hastalığımı açıkça tek tek söyle' dedi. Doktor gözüme baktı, çaresiz boynumu büktüm. 'Abi, dedi. İşte akciğerinizde bir tümör var, tedavi aşamasındayız. İnşallah sizler de bize destek vereceksiniz, üstesinden gelmeye çalışacağız.' Abimde ne korku, ne telaş. 'Yavrucuğum, dedi. Ben korkmuyorum. Elhamdülillah! Geride bıraktığım eserlerim var. Şu kadar kitabım var. Kurucusu olduğum sendikalar var. Çocuğum var, torunum var. Cenabıhak onları bana nasip ve müyesser eyledi. Benim bundan sonra hiçbir beklentim yok.' Tam bir teslimiyet içerisindeydi. Ben doktor olarak birçok hastayı gördüm, hastalıklarını lisan-ı münasip ile söylemeye çalıştığımda, hepsi telaş ve panik içerisinde kalırdı, en azından tavırlarından, gözlerindeki ifadeden bunu anlardım. Ama yemin ederek söylüyorum ki Akif İnan ölümden korkmuyordu. O ki;

'Ölümlerden korkar isem
Gönül evi yıkar isem
Ben bu yoldan çıkar isem
Yazık bana vahlar bana'

Diyen adamdı.
Türkiye'nin birçok yerinden birçok insan cenazesine katıldı. O güne kadar Urfa'da öyle bir cenaze görülmemişti. Övmek ya da övünmek için değil, ona olan sevginin beyanı açısından söylüyorum. Tabii onun gibi birinin kardeşi olmak bizim için her zaman bir iftihar vesilesidir, onu da belirtmiş olayım.

Bugün Türkiye'de birçok okulda, birçok kurumda, birçok caddede, birçok kültür sitesinde, kütüphanede sevenleri tarafından onun ismi yaşatılmaktadır. Elhamdülillah! Kendisini rahmetle yad ediyorum. Size de bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

M. Sarmış: Ben de hocama gani gani rahmet diliyor, size de çok teşekkür ediyorum.