Kül tablasında söndürdüğü sigara izmariti kadar ederi var mıydı içinde alev alev yanan kalbinin? Sigara izmariti en azından cılız da olsa bir ışık yayıyordu etrafına, ya kalbi? Bırak ışık yaymayı, kendinden haberi yoktu onun. Divane bir halde deveran etmekteydi günbegün.

Susmakta bulmuştu marifeti, gereksiz konuşmanın çok para ettiği dünyada. Kaçmakta bulmuştu huzuru, yiğitliğin enayilik sayıldığı sahteler meydanında. Ağlamakta bulmuştu merhameti, yaşayan ölülerin kahkahalarında.

Kendine bırakılmayı istiyordu. Eğer bulabilseydi kendini.

Mesai saati bitmiş, her zamanki gibi eve dosya götürmüştü. Verdiği kararların insanların hayatını etkileyeceği bilinciyle çıktığı bu yolda, çözmesi gereken her dava artık onun gözünde hızlıca okunup, hakkında birkaç cümle yazılması gereken dosyalardan ibaret olmuştu.

Akşam yemeğini yeyip hemen odasına girdi. Gecelerdir başını bin bir düşünceyle koyduğu yastığına baktı. Kendisiyle hesaplaşma mekanı bellemişti yastığını. Tüm günün muhasebesini yaptığı, acaba bugün adaletsiz bir karar verdim mi dediği yerdi orası.

İyi bir uyku için iyi bir yastık şarttı. Ama huzurlu bir uyku için bu yeterli değildi. Bir an hayalinde, beyazlığından ve yumuşaklığından sıyrılan yastık, adeta sivri, paslı bir çiviye dönüştü. Gün boyu verdiği kararları sorgulamanın zamanı gelmişti.

Hakimdi, adaletin yılmaz bir savaşçısı olacağına inandırmıştı kalbini. Ama yanılmıştı, adaletin savunucusu olmak şöyle dursun, basit işlerinde bile adaleti sağlamaktan acizdi.

Kitaplığına sığdıramadığı için üst üste koyduğu kitaplarının devrilmesiyle ilk defa acziyetinin farkına varmıştı. Çünkü devrilen kitaplarını topladığında, en altta duran kitabın en çok yıpranan olduğunu fark etmişti. Kitapları arasında dahi mutlak eşitliği sağlayamadığı düşüncesi tak etti vurdu yüreğini. Altta kalanın her zaman ezildiği bir dünyaydı bu.

Sonra gömleklerini düşündü, acaba her birini eşit sırayla mı giyiyordu, yoksa aralarında en sevdiğini en güzel yerlerde giymeye mi özen gösteriyordu? Göze hitap edenin daha çok itibar gördüğü bir dünyaydı bu.
Düşünmeye devam ettikçe aklına geliyordu kendinden adalet bekleyenler. Mesela eve gelince sulamak için koştuğu çiçeklerinin her birine aynı sevgi dolu sözcükleri mi sarf ediyordu? Yoksa daha güzel kokana daha mı güzel davranıyordu? Menfaati olduğu müddetçe sevgi gösterisi yapanların olduğu bir dünyaydı bu.

Adalet neydi? Mutlak eşitlik miydi? Yoksa hak edene hak ettiği yeri vermek miydi? Peki eşit durumdakilere tamamen eşit davranabilmesi mümkün müydü? Eşit davrandı diyelim, gerçekten hak edene hak ettiğini vermesi mümkün müydü?

Ve kolundaki saate baktı, hakkını vermiş miydi gerçekten her saniyesinin? Aldığı nefesi dinledi, kendine verilen nefes hakkını en güzel şekilde kullanabilmiş miydi?

İlk maaşıyla aldığı ayakkabılarını düşündü. Adliyede onlarla attığı adımları hatırladı, sorguladı. Acaba o adımları yeri incitmeme edasında mı atmıştı, yoksa koridoru inleten her topuk sesiyle, kendisine bakan meraklı gözlere küçük dağları ben yarattım mesajı mı vermişti?

''Adaletin topuklu ayakkabı sesiyle ne ilgisi var? Sen de saçmaladın iyice.'' diye ikaz edecek oldu susmak bilmeyen iç sesini. Cevabı yapıştırdı hemen vicdanı. Dedi ki: ''Adalet her yerde, en ufak detayın da detayında. Eğer sen gerçekten adaletliyim diyorsan işe önce kendinden başla. Attığın adımdan, aldığın nefese kadar her birini hesaba çek. Kalplerde oluşacak en ufak kırgınlık da, kendi kalbinde oluşacak en ufak riya da senin zulmündür. İlki başkalarına zulümken ikincisi hem kendine hem diğerlerine zulümdür. 

Buna her defasında burnun havada bir şekilde geçerken soğuk bakış attığın, adliye koridorlarında hüzün ve tereddütle bekleyenlerin kalbi de, topuklu ayakkabının sesiyle inlettiğin mahkeme duvarları da dahildir. Sen önce kendini hak ettiğin yer neresiyse oraya oturt sonra adalet peşinde koşmaya çık.''

Sarsıldı, kendine gelmenin arefesindeydi. Unuttuğu, önemsemediği ne çok şey vardı meğer. Canlılar gibi cansız varlıkların da adil davranılmaya ihtiyacı vardı. Ve dünyada adaleti tesis ettiğini/edebileceğini iddia eden insanoğlunun, zerrelere bile hükmeden adaletten haberi yoktu.