Bir çocuk ağladığında yüreği paramparça olur ya annesinin,
Peki paramparça olan çocuğun annesinin yüreği nicedir?
Bir babanın kolları evlatlarına yiyecek dolusu poşet taşırken,
Gazze'deki babanın kolları evlatlarını poşetle taşır...
Huzurla uyunabilen yuvalarken dört bir yanda evler,
Gazze'de toplu mezardır okullar ve hastaneler...
Düşman zehrini içmeden yaşayamayacağını zanneden zalim insanoğlu,
Bilmemektedir yaşayan bir ölüden farksız olduğunu...
Gazze için ne zamandır bir şeyler yazıp çizmek istiyordum, ancak işin sadece edebiyatını yapmanın onlara bir faydası olmayacağını, asıl işin icraat yapmak olduğunu düşünerek sürekli vazgeçiyordum. Ta ki bugüne dek...
Bugün benim de bir şeyler söylemem gerektiğini, söylemezsem kendime ve inandığım değerlere ihanet edeceğimi, en azından bir kimseyi boykot yapma konusunda etkileyecek bir cümle yazabilsem üzerime düşen ağır sorumluluğun küçük bir kısmını yerine getirmiş sayılabileceğimi düşündüm. Bu sebeple bana ayrılan bu mütevazı köşede bir iki kelam etmek isterim.
Şehit İsmail Haniye'nin şehadeti kutlu olsun!
Şehit İsmail Haniye'nin şehadeti kutlu olsun!
Şehit İsmail Haniye'nin şehadeti kutlu olsun!
Onun şehitliğine biz şahitlik ederiz, onun cihadına biz şahitlik ederiz!
Peki şahitlik etmekten başka ne yaparız? Bugüne kadar ne yaptık? Binlerce insan çoluk çocuk demeden acımasızca katledilirken şahitlik etmekten başka ne yaptık? Önce üzüldük, belki ağladık, sonra dua ettik ve bizim başımıza da aynısı gelirse acaba ne yapardık diye düşündük sonra belki bir iki sosyal medya paylaşımı yaptık, sonra ya sonra? Vicdanımız sustu mu bunları yapınca? İnsan olmanın verdiği sorumluluğu yerine getirmiş olduk mu? Müslüman kardeşlerimizin derdiyle dertlenmiş olduk mu? Hayır, vallahi olmadık, billahi olmadık, tallahi olmadık.
Neden mi? Çünkü yapmamız gereken çok daha fazla şey varken yapabildiklerimiz zalimin karşısında sadece kuru laftan ibaret kalmakta... Hâlbuki biz içimizdeki potansiyelin farkına varsak, topyekûn bir şekilde hareket etsek, dünyanın en korkak kavmi karşısında bu kadar pısırık bir ümmet olarak anılmayacaktık.
Soykırım başlayalı dokuz ay olmuş, biz hala düşman mallarını boykot etmeyenleri, boykot etmeleri için iknaya uğraşıyoruz. Dokuz ayda hastaneler, okullar, camiler bombalanmış, biz hâlâ kınamaktan ileri gidemiyoruz.
Ne yazık bana ki, bu işin edebiyatını yapmak gafletine düşmek zorunda kaldım. Hâlbuki soykırıma uğrayan Gazze halkının bizim kuru laflarımıza ihtiyacı yok, onların bize de ihtiyacı yok. Çünkü Hz. İbrahim misali teslim olup "Hasbunallahi ve nimel vekil" demişler, dışardan ateş çemberinde görünseler de her biri gül bahçesinde... Onların Rabbi var, bizim hiçbir şeyimiz yok. Acınası halde olanlar biziz... Kendisi için bir şeyler yapmak zorunda kalanlar yine biziz...
Biz üç yüz gündür idrakine varamadık ateşin büyüklüğünün... Biz film seyreder gibi bombalar altında kalan bebekleri izlerken anlayamadık aslında bombalananın ümmetin hayati bir uzvu olduğunun..
Biz kahvesinden, kolasından, deterjanından, fenomeninden vazgeçemeyecek hale gelirken, idrakine varamadık özgür olduğunu zanneden prangalı köleler olduğumuzun...
Hâlâ uluslararası hukuk denen şeyin koca bir yalandan ibaret olduğunu anlayamadık... Haklının değil güçlünün haklı sayıldığı bir dünyada, gerçek gücün Hakk'a teslim olmak olduğunu bilemedik...
Zalimin karşısında susan dilsiz şeytanların kol gezdiği bu dünyada, boş kınamaların zamanının çoktan geçtiğini, artık icraat yapmak gerektiğini bir türlü kendimize söyleyemedik.
Maddi ve manevi olarak kuşatılmış bir halde olan Ümmeti Muhammedi, içinde bulunduğu çukurdan kurtarmak için sadece soylu bir öfke gerektiğini bilemedik...
Zaman artık şahit olma zamanı değildir. Zaman soylu bir öfkeyle, her şehide karşılık bin kez dirilme zamanıdır. Zaman Özgür Filistin'in zamanıdır.