M. Sarmış: Sizin taziye yemekleri ile ilgili de özel bir hassasiyetiniz var.
Y. Demirkol: Taziye yemeği ölü sahiplerine yapılır. Taziye sahiplerinden başkasının yemesi haramdır. Hadis var: "Bir yemeğe davetsiz olarak giden kimse hırsız olarak girer eşkıya olarak çıkar." diyor Efendimiz. Ne yapmak lazım? Yemek saatinde gitmemek lazım. Şimdi duyuyoruz; Urfa, Diyarbakır ve Mardin'de, adamın parası yok, gidip bankadan faizle para alıyor. Zaten çocuğu ölmüş, ciğeri yanmış.
Bir de kalkmış gelenlere yemek yapıyor. Hem masraf, hem meşguliyet. Para mı bulsun, yemek mi yapsın, misafire mi baksın? Yoksa acısına mı yansın? Urfa, Türkiye'deki en fakir illerden biri. Onun için dikkat etmek lazım. Urfa'da eskiden "sahaniye" usulü derlerdi. Konu komşunun her biri bir şey götürürdü, olur biterdi. Bir de adamlar cenaze ile ilgilenmiyor. Tam cenaze namazı sırasında kalkıp geliyor.
Yahu madem yakınsın, önceden gelsene! Bir bak bakalım, ne lazım, ne lazım değil. Mesela Antep'te taziye yemeği fazla rağbette değildir. Komşular akşam oldu mu, baklavasını alır, hanımını da alır, ölü evine gider. Taziye konusunda Maraş daha iyi, Adana ondan da iyi. Konu komşu ölünün her işiyle ilgilenir, cenaze sahibine pek bir iş bırakmazlar. Sandalyesini getirir, yemeğini getirir, çayını getirir… Bunu duymamışım, bizzat görmüşüm. Öyle yapmak lazım. Sakın sakın, cenaze sahipleri dışında kimse taziye yemeği yemesin. Haramdır, haramdır, haramdır. Yıkımdır.
M. Sarmış: Bu taziye işi eskiden nasıldı?
Y. Demirkol: Hemen hemen yoktu. Taziye evi zaten yoktu. Yemekmiş, bilmem neymiş, yok. Gelebilenler cenaze namazına gelir; cenaze defnedildikten sonra, orada ölü sahiplerine taziyelerini bildirir. Gelemeyenler de ikindi namazında Pazar Camiinde, ölünün yakınlarından iki üç ihtiyara başsağlığı dilerler. O kadar. Ona da hatır almak denir. Öyle şu evde taziye var, oraya gidelim, çay kahve içelim gibi şeyler yok.
Yalnız, İsmail Demirkol'un dedesi vefat ettiği zaman 'Uceymi Paşa'nın geldiğini hatırlıyorum. Babası Hasan Demirkol tanınmış bir adamdı, onun hatırına gelmişti. Biraz önce bahsettiğim Güllüoğlu Sokak'taki evlerine. Ama öyle kalabalık kimse yok ha! Özel gelmiş.
M. Sarmış: Peki bu Urfa'daki taziye geleneği nasıl başladı.
Y. Demirkol: Sonraları particiler ve köylüler bu işi çıkardılar.
M. Sarmış: Çok teşekkür ederim Yusuf Abi. Çok memnun oldum.
Y. Demirkol: Sağ olasın. Unutma, senin hatırın için kabul ettim.
EK
Kendisini yakından tanıyan Cihat Kürkçüoğlu, röportaj öncesi onunla ilgili anılarının bir bölümünü bana göndermişti. Yusuf abinin "kalp gözü açık" biri olduğuna dair anılar… Bunları kendisine soramazdım; sorsam bile rahatsız olur, konuşmazdı. Onun için buraya eklemenin uygun olacağını düşündüm.
Yusuf ağabey fakir fukarayı arayıp kollar, tespit ettiği fakirlerin evlerine düzenli yemek gönderir, her kurban bayramında dostlarından topladığı kurban etlerini Çardaklı Köşk lokantasında biriktirir ve yoksulların evlerine dağıtırdı. Sofrası herkese açıktı. Ermişlik yönü olan, tevazu sahibi bir insandı. Bu yönünü anlatan bazı olayları aşağıda paylaşmak isterim.
Ziraat Bankasından destekleme almış. Parayı saymamış. Bir miktarını kız kardeşine, bir miktarını farklı kişiler dağıtmış. Ertesi gün banka memuru kendisini telefonla arayarak; "Kasada açık verdim. Tahminime göre size fazla para vermişim." demiş. Yusuf Ağabey de; "Ben parayı saymadım. Haklı olabilirsin." diyerek bankacının açık verdiğini söylediği miktarı götürüp kendisine iade etmiş. İki gün sonra bankacı kendisini arayarak açığın kendisi ile ilgisi olmadığının anlaşıldığını söylemiş ve bankaya gelerek parasını almasını istemiş.
Babasından kendisine intikal eden tarlasını ortakları vasıtasıyla ekip biçiyor. Bir defasında ortakları kendisine düşen parayı vermemişler. Kendisi de bir akşam Allah'a; "Yarabbi sen biliyorsun. Öşrümü emrettiğin şekilde veriyorum. Sadakamı veriyorum. Hayır, hasenat yapıyorum, sen görüyorsun. Bu adamlar hakkım olan parayı bana vermiyorlar." diye dua etmiş. O sıra kapı çalmış. Adamlar hakkı olan parayı getirmişler.
Yusuf ağabey eli açık, yedirip içirmeyi seven bir kişiliğe de sahiptir. Bir defasında ŞURKAV alışveriş merkezinde gördüğü üniversite öğrencisi iki kızı oradaki Halil İbrahim Sofrası Lokantasında yemeğe davet etmiş. Kızların yemeklerini ısmarlamış ve kendisi oradan ayrılmış. Kızlar yemeklerini yedikten sonra peçeteye bir not yazıp lokantacıya vermişler ve kendilerini davet eden amcaya iletmesini söylemişler. Notta şunları yazıyormuş: "Amca teşekkür ederiz. Bizler üniversite öğrencileriyiz. Otogardan memleketimize gidecektik. Karnımız aç idi ve yemek yiyecek paramız yoktu. Allah sizi bize gönderdi. Karnımızı doyurmuş vaziyette yola çıkacağız. Allah sizden razı olsun."
Vali yardımcılarımızdan Sayın Hasan Duruer ile dostluğu vardı. Hasan Bey Urfa'dan ayrıldıktan sonra bir defasında Urfa'ya gelmişti. Kendisiyle Balıklıgöl'de geziyorduk. Hasan Bey Yusuf ağabeyi sordu ve onunla da görüşmek istediğini söyledi. O sırada telefonum çaldı. Arayan Yusuf ağabey idi. "Cihat Bey dün akşam rüyamda Hasan Bey'i Urfa'ya gelmiş gördüm. Hayırdır İnşallah!" dedi. Ben de; "Doğru görmüşsün. Hasan Bey Urfa'da ve şu anda Balıklıgöl'de birlikteyiz, biz de seni arayacaktık." dedim.
21 Ağustos 2012 Salı Ramazan Bayramının üçüncü günü idi. Yusuf Demirkol'u aradım. Kadir Gecesi gördüğü rüyada ellerini açarak Dergâh'a doğru yürüdüğünü, benim de kendisinin önünde yürüdüğümü söyledi. "Güzel rüya." dedi.
Bir defasında bir arkadaşım Gaziantep'ten Urfa'ya gelmişti. Kendisini akşam bir restorana yemeğe aldım. Ben yalnız geleceğini düşünmüştüm. Arkadaşım yanında iki kişi ile beraber geldi. Cebimdeki para da ucu ucuna idi ve acaba yeterli olur mu diye düşünmeye başladım. Yusuf ağabey de orada imiş. Onu da soframıza davet ettik.
Yemeklerimizi yedik. Benim aklım hep hesabı ödemekte idi. O zaman kredi kartım falan da yoktu. Ben bunları düşünürken bir ara Yusuf ağabey telefonla birini arar gibi yapıp sofradan kalktı, tekrar döndü. Yemekten sonra parayı ödemek üzere kasaya yöneldim. Kasiyer hesabın Yusuf Ağabey tarafından ödendiğini söyledi. Benim halimi anlamış olmalı ki bize belli etmeden gidip hesabı ödemiş."
Cihat Hoca bunların dışında, benim bilmediğim için röportaj sırasında konu etmediğim Yusuf abiye ait iki ilginç hatırasını daha yazmış:
Bir de Başbakanlardan Binali Yıldırım Bey ile Urfa'da tanışması var. Binali Yıldırım Urfa'da Balıklıgöl'ü ziyaret ediyormuş. Yusuf abi de orada fakat Başbakanın çevresi insanlarla öyle bir sarılı ki yanına yaklaşmak mümkün değil. Yusuf abi Başbakan'ın Erzincanlı olduğunu biliyor. Hemen, Erzincan'ın ünlü evliyalarından Terzi Baba aklına geliyor. Başbakan'a "Terzi Baba'ya selam söyle! Terzi Baba'ya selam söyle! Hoş gelmişsin!" diye bağırıyor. Başbakan duyuyor ve Yusuf abiyi yanına çağırıyor. Terzi Baba hakkında konuşuyorlar. Birlikte fotoğraf çektiriyorlar.
Bir de cumhurbaşkanlarımızdan Sayın Abdullah Gül ile Balıklıgöl'de tanışması var. Yusuf abi Ebu Necîb Sühreverdi'nin yönetenlerin yönetimini konu alan "Nehcu's-sülûk Fî Siyâseti'l-Mülûk" adlı siyasetnamesinden devlet başkanlarının vasıflarını ve yapması gerekenleri anlatan bölümün önemli başlıklarını fotokopi yaptırarak çerçeveletmiş ve Balıklıgöl'ü ziyaret eden Sayın Cumhurbaşkanı'na takdim etmiştir.
- SON-