DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
M. Sarmış: Artık öğretmenliğe geçebiliriz.
M. Oymak: 30.09.1970… Bildiğim tarih çok azdır, biri budur. Gelip Urfa Lisesinde göreve başladım. Okulu bitirdiğim yıl. İki veya üç sene sonra da müdür yardımcılığına başladım. Arkasından okul pansiyonunun sorumluluğunu verdiler. Daha sonra Akşam Lisesi kurulunca onun müdürlüğü. Sonra gidip Suruç İmam Hatip Lisesini kurdum. 12 Eylül 1980'e kadar böyle geldik.
Bir şey daha ilave edeyim. İlahiyat'ı bitirdiğim zaman bir dilekçe Milli Eğitim Bakanlığına verirken dilekçe de Diyanet'e verdim. O zaman gençlik tabii. Boyum uzun, 1.88. Şimdi kısalmışım galiba. Zarif de giyiniyoruz. Babamın arkadaşı Talat Karaçizmeli Diyanet'te başkan danışmanı. Urfalı. Ortaokuldan tanışıyorlar. Babam askerliği süvari olarak yapmış. Kendisi gibi 20-30 arkadaşı var. Talat Karaçizmeli de onlardan biri. O zamanlar atı olanlara, atını getirmek kaydıyla memleketlerinde ve süvari olarak askerlik yapma imkânı veriyorlar. "Zati" deniliyor onlara. Üç yıl askerlik yapmışlar. Sonraki yıllarda ben ve abim 6-7 yaşlarında o atlarla Çarmelik'e kadar gidip gelirdik.
M. Sarmış: Ben bunu Doktor Faruk Subaşı'dan da duymuştum. Diyanet'e de müracaat ettiniz ama nasip öğretmenliğe imiş. Sizin askerliğinize gelelim.
M. Oymak: Askerliği kısa dönem olarak yaptık. Şunu da söyleyeyim, askerliği kısa dönem olarak yapan ilk grup biziz. O da şimdiki gibi değil. Askeri öğrenci olarak alınıyor, dört ay askeri öğrenci eğitimi veriliyor, bu sürenin sonunda askerde kalacak olanlar asteğmen olarak kıtaya gönderilirken bizi eve gönderiyorlar. Ben Manisa Kırkağaç'ta eğitim gördüm, Jandarma asteğmen olarak diplomamı aldım. Mahmut Karakaş da benim askerlik arkadaşlarımdan biridir.
M. Sarmış: 12 Eylül'de kalmıştık. 12 Eylül sizin hayatınızda bir değişiklik yaptı mı?
M. Oymak: Şöyle bir şey oldu. Paşa, Milli Eğitim Müdürü ile beraber İmam Hatip Lisesinin önünden geçerken içeri giriyor. Dışarı çıkınca, müdür dâhil bütün öğretmenleri görevden alıp yerine yenilerini verin demiş. O sırada Halk Eğitim Merkezi Müdürü İbrahim Halil Çelik, bana sormadan müdürlük için benim adımı vermiş. Rahatsız oldum ama onun sözü yere düşmesin diye kabul ettim. 5-6 ay kadar İmam Hatip Lisesi müdürlüğüne vekâleten baktım. Tabii bu arada Akşam Sanat Okulu müdürlüğü de elimden gitti. O yüzden İmam Hatip'e yeni müdür gelince ben de mecburen eski görev yerim olan Urfa Lisesine döndüm. 1984'te seçim olup da İbrahim Halil Çelik belediye başkanı olunca ben de o yılın sonunda veya 1985'in başında yardımcısı olarak belediyeye geçtim.
M. Sarmış: Onu sonra konuşacağız. Önce evlilik ve aile konularını bitirelim.
M. Oymak: Şimdi evlilik tarihini hatırlamıyorum desem hanım yine kızar, kıyamet koparır. (Burada çok güldük. Benim teklifim üzerine Mahmut Kaya'nın bizimle birlikte gelen oğlu Ali Emre'yi yenge hanıma gönderdik. 3 Ekim 1982 imiş. 4 gün geçmiş üzerinden.)
Herkes bana evlilikten söz ediyor, ama ne evliliği? MTTP var, Harran Kitapevi var, Harran Spor Kulübü var, Harran Üniversitesi Kurma Derneği var, Harran Dergisi var. Bir sürü meşguliyet… Gece saat 02.00'de, 03.00'te eve geliyorum. O bahsettiğim Bıçakçı Meydanı'ndaki ev. Âdetimdir, anahtar taşımam, kapıyı vuruyorum. Ya annem ya babam kapıyı açıyor. Benim için yapılan oda da yukarıda. Bir gün annem dedi ki "Sabah yoksun, akşam yoksun. Bir tek gece yatmaya geliyorsun. Sürekli "Harran! Harran! Harran!" Bir yatak değil mi? Götür onu da oraya koy. Daha neye geliyorsun?"
M. Sarmış: Adı neydi yenge hanımın? Urfalı değil diye biliyorum. Nasıl oldu?
M. Oymak: Adı Nuray. Afyonlu. Afyon Lisesinde okuyor. Malum, Afyon Lisesi, birkaç cumhurbaşkanı yetiştiren meşhur bir lise. Nuray çok sosyal, konuşkan, lafını sakınmıyor. Bir gün bir hocası ile tartışmış. Hocası "Seni buradan mezun etmem." demiş. Ablası ve eniştesi Urfa'da öğretmen, "Ne yapayım?" diye onlara haber ediyor. Onlar da "Ne gereği var? Gel buraya, Urfa'da oku." diyorlar. Geliyor. Burada da çok aktif, yine sosyal faaliyetlere katılıyor. Ben de o sırada Akşam Lisesindeyim. Benim de sosyal faaliyetlerim çok. Birkaç programda karşılaştık. Merhabalaşma filan. O zamana kadar evlilik gündemimde yok. Evden, çevreden evlenme mevlenme diyorlar ama ben hep kızıyorum, "Ne evlenmesi?" diyorum. "İşimiz mi yok evlenelim?" Kader diyorlar ya evlenme ile ilgili, ben ona inanıyorum. Hakikaten tahakkuk edeceği zaman engel olamıyorsunuz. Sizi aşan bir şeyler oluyor. Düşündük, istişare ettik. Zaten bizimkiler "Vakit geçiyor. Evlen de kim olursa olsun." diyorlar. Annem öyle çoğu anne gibi müşkülpesent değildi, nasılsa siz evleneceksiniz, istediğiniz olsun diyordu. Hakikaten yaş 30'u geçmiş. Hele o tarihte Urfa için çok geç bir tarih. O sırada Nuray Hanım okulu bitirip Afyon'a gitmiş. Neyse işte, aracılar girdi, karşılıklı anlaşma sağlandı ve evlendik. Düğün de ilginç oldu. O sırada Öğretmenevinin düğün salonu yeni açılmıştı. Asfalt Yolda. Milli Eğitim Müdürü demiş ki o salonda kim ilk olarak evlenirse ona ücretsiz. Hemen haber gönderdim. Öylece o salonda düğünümüz oldu. Üç düğün yaptık. Biri Afyon'da, biri Urfa'da, biri de köyde, burada.
M. Sarmış: Kaç çocuk?
M. Oymak: Üç çocuk. Birincisi Esra. Ben özellikle "Hacı Esra" diyorum. 1975'te askerliği bitirdikten sonra Şubat tatilinde umreye gitmiştim. Oraya Malezyalılar, Endonezyalılar ailecek geliyorlar. Erkek, kadın, büyük, küçük, çocuk, bebek, hep beraber tavaf ediyorlar. Dedim ki "Ya Rabbi! Bize nasip edeceksen böylesini nasip et." Yani ailecek. Ne o öyle tek başına? Hakikaten derler ya istedin mi oluyor? Arada, kasap, berber olarak Hacc'a gidenler oldukça beni çağırıyorlar ama ben gitmiyorum. Ailecek gideceğim diyorum. Öyle de oldu. Esra doğdu, 5 veya 6 yaşında iken hep beraber Hacc'a gittik. Tam hayal ettiğim gibi omuzuma aldım. O yüzden "Hacı Esra" diyorum. İktisad'ı bitirdi. Şimdi Meclis TV'de çalışıyor. Türkçesi çok iyi. İlla ki spiker olacağım, sunucu olacağım diyor. Yüksek lisans da yaptı. İnşallah doktorasını da yapacak. İkincisi Ahmet Eymen. Meşhur. 47 kromozomlu. Örnek bir çocuk. Ona daha iyi yardım edebilmek için hanım da ben de uzman olduk.
M. Sarmış: Diğer ailelere de örnek oluyorsunuz. Eskiden biliyorsunuz, bu tür çocukları olanlar utanır, gizler, kimseye göstermezdi. Allah razı olsun, siz, bir de Harran İlahiyat'tan Ali Tenik Hoca. Onun da böyle özel bir çocuğu var. Onlar da siz de çocuklarınızı sürekli olarak yanınızda dolaştırıyorsunuz, gittiğiniz her yere götürüyorsunuz. Çok önemli. Zaten herkes Eymen'i tanıyor. Öbür çocuklarınızı bilmiyoruz.
M. Oymak: Tabii, özellikle yapıyorum. Eymen'i götürmediğim hiçbir yer yok. Bana "Eymen'in Babası" diyorlar. Hepimiz onu çok seviyoruz.
Üçüncü çocuğumuz da Muhammed Fatih. Urfa'da sadece 1. Sınıfı okudu. Süper bir öğretmeni vardı. Yusuf Özer; Allah rahmet etsin. Bir sene okuttu, yetti inanın. Fatih gerisini Ankara'da okudu. Şimdi İstanbul Haliç Üniversitesinde tıbbiyede 4. sınıfı okuyor. Devam edecek...