DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
M. Sarmış: Bir de içki meselesi var. Aslında böyle bir şeyi sormam, ama bu biraz ölümü ile de ilişkili olduğu için soruyorum.
B. Ece: Evet, içiyor. Esas kendisi Kur'an-ı Kerim'i de okumuş, iyi biliyor.
M. Sarmış: O piyasa biraz öyle maalesef.
B. Ece: Öyle. Birçok sanatçı içmiştir. İçmeyene de içirtiyorlar.
M. Sarmış: Vefatına da biraz içki mi sebep oluyor?
B. Ece: Sayılır. Dedem Türkan teyzemin ölümü üzerine kendini iyice içkiye vermiş. O sıralarda Çardaklı Kahve'de program yapıyor. Kahveyi 'Herrane Kedosu' dedikleri biri işletiyormuş. Bir gece, dedemin programı yok, ama evde canı sıkılınca kalkıp gidiyor. Gitmeden annemi yanına çağırıyor. Daha altı yaşında. 'Kızım ben gidiyorum, bir diyeceğin var mı?' diye soruyor. 'Beni buradan öp' diyerek boynunu gösteriyor. 'Baba kokusu buradan gelir' diyor. Annem onu, o annemi öpüyor. Sonra kahveye gidip bir masada oturuyor. Yiyip içiyor. O sırada başka bir masada oturanlar kendisinden birkaç türkü okumasını rica ediyorlar. O da çıkıp okuyor. Sahneden inerken birisi kendisini ısrarla masaya, kendileri ile beraber içmeye davet ediyor. Dedem, kabul etmeyip teşekkür ederek kendi masasına geçiyor.
Bunun üzerine adamlar kendi aralarında tartışmaya başlıyorlar. Birisi 'Bu Hamza da kendini çok beğenmiş, tenezzül edip masamıza gelmedi.' derken diğeri de 'Hamza benim arkadaşım, arkadaşıma laf söylettirmem' diye karşı çıkıyor. Tartışma kavgaya dönüşüyor. Durumu fark eden dedem yanlarına gidip, 'Ayıptır, arkadaşsınız, niye kavga ediyorsunuz, yiyin için güzel güzel evinize gidin' diyor.
O sırada birisi 'Zaten kavga senin yüzünden çıktı, yürü git!' deyip dedemi iteliyor. Her şey bir anda olmuş. İçki ile kafası zaten hoş olan dedem adamın itelemesi ile dengesini kaybedip aşağıya, kahveyi çevreleyen tel örgülerin üzerine düşmüş. Kafasını da Nacar Pazarı'nın kütüklerinden birine çarpmış. Onun düştüğünü görünce kahvedekiler korkularından kaçmışlar. Mevsim kış, her taraf kar içinde. Artık orada ne kadar kaldıysa… Bir süre sonra gece devriyesindeki bekçiler oradan geçerken dedemi yerde uzanmış olarak görmüşler. Sarhoş olduğunu zannedip eve götürmüşler. Annesi oğlunun başını yastığa koyarken eline kan bulaşmış. Korkmuş, sebebini sormuş. Onlar da kahveden düştüğünü söylemişler. Aradan iki üç saat geçtiği halde dedem ayılmayınca hastaneye götürmüşler. Dedemin kafası üzerine düştüğü için beyin kanaması geçirdiği anlaşılmış. Hemen ameliyata almışlar, fakat kurtaramamışlar.
M. Sarmış: Bir soruşturma açılmamış mı?
B. Ece: Bilmiyorum. Öylece genç yaşta gitmiş dedim. Daha 35 yaşında imiş.
M. Sarmış: Mezarı nerede?
B. Ece: Bediüzzaman Mezarlığı'nda, Hızmalı Köprü'nün karşısında.
M. Sarmış: Allah rahmet eylesin. Taksiratını affetsin.
B. Ece: Öyle olsun. Sizin de geçmişinize rahmet.
M. Sarmış: Sizde onun plaklarından, fotoğraflarından var mı hiç?
B. Ece: Maalesef hiç kalmadı. Elimizde tutamadık. Bizim İstanbul'da lokantacılık yapan Ömer adında bir akrabamız var. Her Urfa'ya geldiğinde anneme uğrayıp 'Dayım kızı, bana Rahmetli'nin bir fotoğrafını ver' diye diye bizde bir şey bırakmadı. Bir tek internette dolaşan fötr şapkalı fotoğrafı kaldı. Rahmetli Abdullah Uyanık bir gün bana, 'Eskilerin fotoğraflarını diziyorum, bir deden eksik, onu bana getir.' dedi. Alıp götürdüm. Bir sene onun yanında kaldı. En son anam ağlayınca gidip kendisinden aldım. Aldım ama o da elimde kalmadı.
M. Sarmış: O fotoğrafı biliyorum. Oldukça şık görünüyor.
B. Ece: Tabii. Giyim konusunda çok titizmiş. Çok temiz ve güzel giyinirmiş. Takım elbise, gömlek, kravat. Ve o zamanın olmazsa olmazı fötr şapka.
M. Sarmış: Benim hayatı ile ilgili soracaklarım bunlardı. Sizin dedenizle ilgili bildiğiniz, bize anlatmak istediğiniz başka bir şey var mı?
B. Ece: Az önce söylemeyi unuttuğum bir başka türküsünden söz etmek istiyorum. Dedemin çok yakın bir arkadaşı cezaevinde. Onu ziyarete gidiyor. Adamın ailesini, eşini, çocuklarını görüyor. Hepsi perişan bir halde. Dedem zaten çok duygusal bir insan. Çok üzülüyor, etkileniyor. Bunun üzerine daha sonra şu bestesini yapıyor:
'Ne hoş olur mahpushane havası
Çocuklar ağlıyor ister babası
Adımıza verdiler idam cezası
Mahpushane seni yapan kör olsun
Kör olsun da iki elleri kırılsın
Gider gelir şebekeden bakarım
Gömlek seni ateşlerde yakarım
Ben de bu mahpustan kurtulur isem
Çok canları yakarım
Mahpushane seni yapan kör olsun
Kör olsun da iki elleri kırılsın'
M. Sarmış: Mahpushane hoş olur mu?
B. Ece: Demek ki, hoştur diyenler varmış. Dedem de herhalde, 'Ne hoşu? Hoş olur mu?' anlamında söylüyor.
M. Sarmış: Peki, Bakır Abi. Çok teşekkür ederim.
B. Ece: Ben de size teşekkür ederim.