M. Sarmış: Artık sona geliyoruz. Başkalarına da sordum, size de sorayım: Urfalılar Urfa'yı terk ediyor. Aralarında değişik alanlarda önemli hizmetler vermiş kimseler de var. 2006'da siz de gittiniz.
A. Akbıyık: Bu bir sonuç. Asıl sebeplerine bakmak lazım. Bu sonuçlardan sebeplere doğru gidebiliriz. Mesela bizim ayrılma sebebimiz çocuklarımızın eğitimi. Başka sebepler de vardı, ama en önemli sebep buydu. Niye? Çünkü Urfa'da eğitim öğretim iyi durumda değil. İllere göre başarı sırlamasında çok gerilerde. Siz eğitimcisiniz, daha iyi bilirsiniz. Bunun dışında kişiden kişiye değişmekle beraber Urfa'dan gitmenin birçok sebebi var. Ama biz gitmiş miyiz Urfa'dan? Ben hep Urfa'dayım. Bütün gönlüm Urfa'da. Gitmenin şöyle de bir faydası var. Urfa'da sadece Urfa'yı görürken, çıktıktan sonra Türkiye'yi görüyoruz. Mesela kendi mesleğimle ilgili olarak söyleyeyim; Türkiye'de sanayide nasıl bir gelişme var? Bunu Urfa'ya nasıl aktarabiliriz? Başta da anlatmıştım; böylece bilgi ve birikimimizle Urfa'ya hizmet etmeye devam ediyoruz. Diyelim ki bir Nabi Urfa'dan gitmeseydi "Nabi" olur muydu? Faruk Saraç Urfa'da kalsaydı dünyaca meşhur bir modacı olur muydu? İbrahim Tatlıses Urfa'dan gitmeseydi "İbrahim Tatlıses" olur muydu? Seyfettin Sucu Urfa'da kaldı, mahalli bir sanatçı olarak kaldı. Hâlbuki sesi, yeteneği itibariyle Tatlıses'ten kalır bir tarafı yok. Tatlıses defalarca "O benim ustamdır; ben onun izinden gidiyorum." diyor. Onun için Urfa'dan gitmek çok zaman kötü bir şey değil. Hatta Urfa açısından bir kazanımı da var. Diyelim ki ben doğduğum 1958'den ayrıldığım 2006'ya kadar Urfa'da kaldığım 48 yıl boyunca derneklerde vakıflarda, gazetelerde, dergilerde, radyolarda, televizyonlarda o kadar yoğun çalıştım ki! Hep Urfa'nın değişeceğine, gelişeceğine inandığım için… Ama geldiğim nokta şu: Urfa değişmekte direniyor, ben değişiyorum. Ben de oradakiler gibi olmaya başlıyorum. Bu, benim için tehlike çanlarıydı. Basit bir örnek vereyim. Mesela biri arabasını benim arabamın arkasına park ediyor. Geliyorum, acilen çıkmam lazım, adam ortada yok. Aramak için telefon da bırakmamış. Kızgın vaziyette bekliyorum. Sonunda adam sallana sallana geliyor. "Arkadaşım niçin böyle park etmişsin?" diyorum. "İşim aceleydi." diyor. "Benim de işim aceleyse ne olacak?" diyorum. Şu, bu derken, adam diyecek bir şey bulamayınca "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diyor. "Ben filanlardanım, filanım…" Yani adam bana gözdağı veriyor. Ben de o anda ona karşılık vermek durumunda oluyorum. Sonra düşünüyorum "Ya ben bu işlere karşı olan bir insanım. Ben de onun gibi oluyorum. Büyükşehirlerde böyle şeyler olmuyor mu, diyeceksiniz. Oluyor da, çok az. İnsanlar bir şehre geldiği zaman kendini derleyip toparlar. Burada bir şehirli-köylü ayrımı yapmıyorum, ama şehrin de kendine göre kuralları var. Köyün kurallarını şehre getirdiğin takdirde o zaman benim yıllar önce yazdığım bir yazının başlığı oluyor; "Şanlıurfa" değil "Şanlıköy" oluyor. Urfa'da bu süreç daima tersine işledi. Biz o insanları Urfa'nın potasında eritip şehirlileştiremedik, şehir köylüleşmeye başladı. Bunu bir küçümseme olsun diye değil, sosyolojik bir durum tespiti olarak söylüyorum. Köyün de kendine göre bir hayatı var, kuralları var, ona da saygı duyulur, ama o köyde yaşanır. Şehre geldiğiniz zaman şehrin hayatına uymanız lazım. Apartmanın dördüncü katından çöpünüzü boşaltamazsınız. Apartmanın ortak giderlerine katılmak zorundasınız. Aidatınızı ödemek zorundasınız. Urfa'nın nüfusu 1974'te 70-80 bin iken bugün 2 milyonu geçmiş durumda. Bunun üzerine son yıllarda 300-400 bin Suriyeli de eklendi. Maalesef iş artık iyice çığırından çıktı. Eskiden sokaktan geçen insanlar birbirini tanıyordu. Çarşıya çıktığında, otobüse bindiğinde selam vereceğin birçok kişi olurdu. Kimse kimseye, ailesinin hatırı için sesini çıkarmazdı. "Mahallenin namusu" diye bir şey vardı. "Mahalle şeniği" birbirinin çocuğunu gözetirdi, gerekirse müdahale ederdi ve o çocuk da o çocuğun ailesi de bunu yadırgamazdı, normal görürdü. Şimdi bunların hangisi kaldı? Üzülerek söylemek durumunda kalıyoruz; Urfa Urfa olmaktan çıkmış durumda. Her ne olursa olsun Urfa bizim memleketimiz. Sahip çıkmak zorundayız. Ben Urfa'dan gittim ama, Urfa ile irtibatımı hiç kesmedim. Gezme, iş, düğün, taziye gibi çeşitli vesilelerle ayda bir, bazen iki ayda bir mutlaka Urfa'ya gelirim. Dostları ziyaret ederim, sabah erken kalkar şehri dolaşırım. Urfa Benim sevdam, benim ana vatanım, yazılarımın şiirlerimin ana konusu, Urfa'dan fiziken ayrıldım fakat Urfa benim hep içimde. Telefon numaralarımız 3134363, 2516306, 2630663, plakalarımız 06UD963, 06AB6360, 06ABL363… Bu size bir fikir verir herhalde.
M. Sarmış: Dert çok Abuzer Bey. Urfa'da olmadığınız halde siz de bu dertlerle uğraşmaya devam ediyorsunuz.
Konuşulacak çok şey var, ama artık bitirmek istiyorum. Şimdi neler yapıyorsunuz?
A. Akbıyık: Tabii benim bu anlattıklarım profesyonel hayatımın dışında. Profesyonel çalışma hayatıma devam ediyorum. "Ankara AB Yatırım Danışmanlık Şirketi" adıyla şirketimiz var. Şahsıma ait. Oğlumla ve başka bir arkadaşla yürütüyoruz.
Devlet Türkiye'yi altı bölgeye ayırmış; Urfa altıncı bölgede. Orada yatırım yaparsanız size şu şu imkânları sağlarım diyor. Vergiyi az alırım, sigortayı az alırım, faiz desteği veririm, şunu yaparım, bunu yaparım diyor. Biz de kendimizi bu alana adamışız. Bu konuda eğitim verecek, konferans verecek vaziyete gelmişiz. 35 yılı aşkın bir zamandır Urfa başta olmak üzere Türkiye'nin hemen her tarafında orta ve daha büyük ölçekli sanayi kuruluşlarına, eğitim kurumlarına, hastanelere ve enerji yatırımlarına danışmanlık hizmeti veriyorum. Bu amaçla Ankara'da TEŞVİKDER diye bir dernek kurduk; yedi yıl genel başkanlığını yaptım. Sonra başkanlığı başka bir arkadaşa devrettim. Şimdi bana "Onursal Genel Başkan" diyorlar. Bizde bir koltuğa oturanlar kalkmak istemez. Ben tam tersini söylüyorum; vakti saati geldiğinde kalkmasını bileceksin, gençlerin önünü açacaksın. Meslek hayatımda da böyle yaptım. Eski ustaların çoğu mesleği başkalarına öğretmek istemezdi. Ama ben tam tersini yapardım. Daha önce de söyledim, yanımda çok kişi yetişti, bildiğim her şeyi onlara öğretmeye çalıştım. Çünkü ona bir şey öğretmezsen ondan istifade de edemezsin.
Bir de bağımsız denetçilik hizmetimiz var. Sekiz kişinin ortak olduğu "VEKTÖR Bağımsız Denetim ve Danışmanlık A.Ş."… Orada da bağımsız denetçilik yapıyoruz. Orta ve büyük ölçekli işletmeleri denetliyoruz.
Ayrıca bir de "VTR Akademi" adıyla bir eğitim şirketimiz var. Ona da ortağız. Bağımsız denetçilere, mali müşavirlere mesleki eğitim veriyoruz.
M. Sarmış: Maşallah yılmadan usanmadan çalışmaya devam ediyorsunuz. Sağlık afiyetle beraber başarılar dilerim. Çok teşekkür ederim.
A. Akbıyık: Allah ömür verirse memleketimize hizmet etmeye devam edeceğiz. Siz de çok zaman ayırdınız. Çok emek verdiniz. Önemli bir hizmet yapıyorsunuz. Tarihe not düşüyorsunuz. Bu nedenle size çok teşekkür ederim.
M. Sarmış: Eyvallah! Sizlerin peşinden ufak katkılarda bulunmaya çalışıyoruz.
-SON-