Çok yaşâ! Bugün tam yüz yetmiş sekiz yaşındasın
Ebed devlet mülkünün toprâğında, taşındasın!
Coşkûn akıyor ırmâğın, en bedî çâğındasın
Çâğlar açsın suyun, sesin Ebedî çâğıldasın!
Bir buçuk asırlık kıyâmın sarsılmaz, hayrettir!
Hayrânım asâletine dirâyet kahramânı
Durduğun yer, yaptığın iş Âllâh'a ibâdettir!
Kurbânım adâletine baş tâcı, cânlar cânı
Sen; Âllâh'ın hidâyeti, Ömer'in adâleti
Sen; Resûlullâh'ın nûru, Hamzâ'nın cesâreti
İlim kapısı Alî'sin, kaldırdın cehâleti
Medenîyete gark edensin yerle âsumânı
Yûsuf'un Ziyâ gibi pârlâk güzelliği sende
Yâkûp'un tahammül devşiren tâzeliği sende
Zinnûreyn'in hayâsı, mütevâzılığı sende
Sende Ebûbekr'in sadâkati, rûh-u revânı
Dilinden dökülen her sözcük bir nasîhat, tembîh
Attığın her adım tek başına bir destân, târîh
Şüphe kabûl etmez doğruluk menbâısın sarîh
Güvenilir kılansın varlık içinde mekânı
Bilim, medenîyet, vicdân olduktan sonra mülkün
Şer meydânında cehdinle mücâdele ne mümkün?
Kâlkânın sâbır, âsân mârifetken olmaz korkun
Bilmelidir ki dost, düşman; yurdun Cennet meydânı
Ziyâ! Seni anlatmak için yazsak sonsuz kıt'a
Kaç ömür bitişir bilemeyiz tâ kıyâmete
Kifâyet etmeyecek yine de ifâden kat'a
Bulunmaz her insün pâyene erişmek imkânı
Düştük zulmün ihânet ocâğına neredesin?
Düştük sonsuzluğun pûslu âğına neredesin?
Düştük kanlı suların girdâbına neredesin?
Gelsin muâvenet elinle buluşmak zamânı
Varlığında necâsete hiç eller uzanmadı
Hâkkâniyeti haykırmaktan diller usanmadı
Kötülük mü? Derin bir uykudaydı, uyanmadı
Vuruldu zincîre kör İblîs; kırıldı isyânı
Amaç; bir olup vücût bulabilmekse şahsında
Âncak yüksek rûh taşıyan ulaşır fıtratında
Kaldıramaz, eriyip gider vasfında. Aslında;
Sana nâmzet, sana hasret yitik kalır bir yânı
Ey Hakîkat yolunda sırla, hikmetle yoğrulan!
Kılavuzluk yapmak üzre vekâletle doğrulan
En kûtsâl gâyeye; "İnsâna hizmet"le var olan
EBEDÎ der: Görülsün dâvân, seriver sofranı.
10.12.2012