M. Sarmış: Söz babanıza gelmişken oradan devam edelim. Dedeniz dört defa evlenmiş dediniz. Babanız hangi hanımından çocuğu?
N. Yıldırım: Evet, Müslüm dedemin dört hanımı var. Eskiden çok olurdu biliyorsunuz. Her hanımı bir yerde. Üçü köylü. Biri az önce dediğim gibi Suruç’lu, Suruç’un Boztepe Köyünden. Diğerleri de başka köyde. Dedem bazen Suruç’a gidiyormuş, bazen diğer hanımlarının bulunduğu köylere… Tabii bir yerden bir yere hep atla gidiyormuş. Benim öz ninem, yani babamın öz annesi ise şehirli. Urfa’nın yerlisi. Meşhur “Köfülü İslim” Hanımın kızı Hafize Sultan. Hem çok güzel hem de iyi, sözünde duran bir hanımefendi imiş. Diğerleri köyde kalıyor, o şehirde. Evleri de Yıldız Meydanı’ndan Hekimdede’ye doğru giderken Kuttik Cami’ye yetişmeden önceki bir yerde. Eski bir Urfa evi. Taştan yapılmış, hayatlı, çardaklı, birçok odası olan güzel bir evmiş. Şimdi o evi ve bitişiğindeki evleri alıp konukevi yapmışlar. Daha sonra babamla oralardan geçerken derdi ki “Bu bizim evimiz, biz burada yetiştik.” Ninem doğum sırasında vefat etmiş. Ondan sonra dedem dördüncü defa evlenmiş. O hanım amcama hamile iken de dedem vefat etmiş.
M. Sarmış: Dört hanımdan çok çocuk olmalı. Siz babaannenizden olanları söyleyin.
N. Yıldırım: Doğru, kız-erkek çok, ama babaannemden olan dört erkek çocuk var: Reşit, Şükrü, Salih, en küçükleri de Mehmet.
M. Sarmış: Siz babaannenize yetiştiniz mi?
N. Yıldırım: Yok yetişmedim. Babamın yedek annesine yetiştim.
M. Sarmış: Yedek anne nasıl oluyor?
N. Yıldırım: Babaannem Hafize Hanım, çok zengin bir ailenin kızı. Hanımefendi. Dedem hem ona yardım etsin, hem çocuklara baksın, hatta süt versin diye bir kadın bulmuş. Yedek anne dediğim o, Fatma nine… Hani yüz elli sene kadar önce Malatyalılar Urfa’ya geliyor ya! Kırcova’dan… Çok müşkül durumdalar. Fatma nine de onlardan biri. Dedemse zengin. Manifaturacı. Ona “Gel, bizim evde kal, hanımıma hizmet et, çocuklarıma bak.” diyor. Kadın kabul edince de evdeki bir odayı ona ve çocuklarına veriyor. Yanına alıyor, sahip çıkıyor. Beraber yaşıyorlar.
M. Sarmış: Sütannelik de yapmış mı?
N. Yıldırım: Süt vermiş de, babama mı, amcalarıma mı vermiş, bilmiyorum. Babam “sütannem” diyordu; biz de “Fatma Nene” derdik. Bir gün eve geldiğim zaman rahmetli babam “Annemi getirdim.” dedi. Dedim “Baba senin annen ölmüş. Dedi “Bu da benim annem.” Yani sütannesi. O yüzden biz de kendisine nine derdik.
M. Sarmış: Babanız memurmuş. Hangi okulu bitirmiş?
N. Yıldırım: Urfa Ortaokulunu bitirmiş. O günün şartlarında ilkokulu okuyanlar bile çok azken babam ortaokulu bitirmiş. Çok özel bir durum. O yüzden herkes “Müslüm Ağanın oğlu ortaokulu bitirmiş.” diye konuşurmuş. Babası ölünce babam yetim büyümüş. Aslında çok zenginlermiş, ama en büyük amcam, yani Reşit amcam altından girip üstünden çıkmış. Mesela Tekerli Köyünde 20’şer
dönümlü iki bağımız varmış, bitirmiş; Boztepe’de varmış, bitirmiş, şehirde dükkân varmış, satmış, bitirmiş.
M. Sarmış: Nasıl bitirmiş?
N. Yıldırım: Keyf ehli. Bir zamanlar Anzılha’da gazino varmış; eskiden sazevi diyorlar, orada kızlar çalışırmış, şarkı türkü söylermiş. Diğer müşteriler o kızlara “mecidiye” (gümüş para) atamazken bu amcam, çok af edersiniz, o kadınların göbeğine altın atıyormuş. Yani böyle bir zenginlik... Ama tabii bu şekilde har vurup harman savurunca sıfıra sıfır elde var sıfır. Allah’a bin şükür ki bitirmiş, kalsaydı kim bilir başımıza ne işler açardı. (Gülüyor.)
M. Sarmış: Babanıza dönelim.
N. Yıldırım: Onu anlatıyordum; amcam varı yoğu bitirince babam değişik işlerde çalışmak mecburiyetinde kalıyor. Hem okuyor hem çalışıyor. Maraş’a gidiyor, demircilik yapıyor. Mesela eski Belediye’nin karşısında şimdi RAM (Rehberlik Araştırma Merkezi) olarak kullanılan bir bina var.
M. Sarmış: Eski Kız Öğretmen Okulu.
N. Yıldırım: Hah! Ama o bina aslında İsmet Paşa zamanında ilkokul olarak yapılmış. Adı da o yüzden İsmet Paşa İlkokulu oluyor
M. Sarmış: Biliyorum, 27 Mayıs’tan sonra Devrim, daha sonra da Şair Nabi İlkokulu olarak değiştirilmiş. İlkokul Asfalt Yol’daki başka bir binaya taşınırken yeri de Kız Öğretmen Okulu olmuş.
N. Yıldırım: Tamam. İşte o binanın demirlerini babam bizzat elleriyle bağlamıştır. Sonra başka işlerde de çalışmış. Ortaokulu bitirince Maliye’de vergi tahsildarı olarak memuriyete başlıyor. Aralıklı olarak Urfa’nın birçok ilçesinde görevlendirilmiş. Mesela Suruç’a gidiyor, Bozova’ya, Hilvan’a, Viranşehir’e, Siverek’e gidiyor. Her birinde bir iki yıl çalışıyor. Urfa’ya geliyor, tekrar gidiyor. Tabii artık evli olduğu için ailesini de beraber götürüyor. Dolayısıyla her birimiz başka bir ilçede doğmuşuz.
M. Sarmış: Ne zaman emekli oldu?
N. Yıldırım: 1973’te. 1996’da da vefat etti. Annem de 2012’de vefat etti.
M. Sarmış: Kaç çocukları olmuş?
N. Yıldırım: Üçü kız üçü erkek altı çocuk… Büyükten küçüğe sayacak olursak; Hafize, ninemizin adı; ondan sonra Necla, Necmi, ondan sonra bendeniz Necdet, sonra İsmet, en sonunda da Nihat.
M. Sarmış: Nihat hoca benim meslektaşım, branştaşım, İl Milli Eğitim Müdürlüğünde yıllarca beraber çalıştık.
N. Yıldırım: Evet, en küçüğümüz. Tabii bu arada ölenler var, onları saymıyorum.
M. Sarmış: Siz ne zaman ve nerede doğdunuz?
N. Yıldırım: 1949 yılında Urfa’da doğdum. Biliyorsunuz bir Urfalı var, bir de Şanlıurfalı var. Şanlı sonradan oldu, bizim zamanımızda Urfa’ydı. Onun için sorulduğu zaman sadece Urfalıyım diyorum.
M. Sarmış: O tamam da, ben Urfa’nın neresinde diye sormuştum?
N. Yıldırım: Bozova’da doğmuşum. Çünkü babam o sırada Bozova’da çalışıyormuş. Daha sonra Birecik’e, oradan da Siverek’e gitmişler. Zaten Nihat Siverek’te doğmuş. Ondan sonra da Urfa’ya gelmişler.
M. Sarmış: Hangi mahalle?
N. Yıldırım: Dergezenli Mahallesi.
M. Sarmış: Şimdiki Atatürk Mahallesi.
N. Yıldırım: Evet, ama daha önce dedemgilin de bulunduğu Yıldız Meydanı, Hekim Dede taraflarında da kalmışlar. Kiracı oldukları için birkaç ev değiştirmişler. Siverek’ten döndükten sonra da Dergezenli Mahallesine yerleşmişler ve orada kalmışlar. Bizim çocukluğumuz, gençliğimiz orada geçti.
M. Sarmış: O zaman biraz çocukluğunuzdan bahsedelim. Okula başlamadan önceki dönemden neler hatırlıyorsunuz?
N. Yıldırım: İlk aklıma gelen şeylerden biri Urfa’nın Kurtuluş Bayramı. 11 Nisan… O zamanlar bizim evin az yukarısında Şehitlik’te yaparlardı. Çok şenlikli olurdu. Çevre illerden, Urfa’nın ilçelerinden bayrama katılmak için gaziler, misafirler gelirdi. Maraş’tan, Antep’ten, Diyarbakır’dan Adıyaman’dan, Mardin’den… Onları gördükçe babama “Bunlar niçin geliyor?” diye sorardım; babam da “Savaş var, bayram var, Urfa’nın kurtuluş bayramı var.” derdi. Mustafa Kılıç belediye başkanı idi. Belediye binası da eski yerinde idi. BU son yıllarda yıkılan değil, ondan önceki taş bina. Çok güzel bir binaydı. Yazık ettiler. Bahçesinde masalar kurulurdu. Dışarıdan gelen misafirlere “pendirli ekmek” ikram edilirdi belediye başkanı tarafından. Bizim evimize yakın olduğu için ben de gider yerdim. Çocuk olduğumuz için bizi idare ederlerdi. Böyle güzel bir hatıram var.