Şehir Araştırmalarında son üç yüz yılda gravürler ile 19. Yüz Yıl ile yaygınlaşan fotoğraflar üzerinde yoğunlaştıkça, bir şehrin nasıl değişime uğradığını görmek mümkündür, aslında.

Bir şehrin dünden bu güne gelişimini, değişimini, tarihî yapılarını, mimarîsini, insanının giyimle kuşamını, fotoğraf ayrıntılarda kalan inceliklerini eski karelerde görmek mümkündür.

Şehrin, kentin, kasabanın hakkında umumîyetle bilgileri seyyahların notlarında bulmak mümkündür. O dönemin ulaşım ve iletişim zorlukları, kendilerine verilen bilgiler ve gördükleri yerlerle ilgili intibalar, bizim bugünkü şehirler hakkında dün ve bu gün arasında bir karşılaştırma yapmamız için önemlidir.

Şehrin eski fotoğraflarına bakarken yapıların son yüz yıldaki halini, devletin girdiği savaşlardaki mağlubiyetleri ve iktisadî alandaki çöküşle izah mümkündür.

Devrinde yapıldığı şekliyle günümüzde hayranlık uyandıran yapıların gittikçe harabiyeti arttıkça, koruma anlamındaki restorasyonlar genelde yapıların manasından alıkonulma durumunu gündeme getirmektedir.

Ufak dokunuşların kimisine bakarken dahi bin yıl öncesinin ufku açan tekniğinden ne denli uzak düşüldüğünü görmenin mümkün olduğunu belirtme, alanında uzman olanların üzerinde ittifakla durduğu görüştür.

Şehrin eski fotoğraflarına bakarken, günümüzdeki biçimleri insana hüzün verir, genelde. İmkanların sınırlılığına rağmen, dönemin mühendislerinin ince hesapları, çalışanların ustalıkları maharetle birleşip, eşsiz eserler ortaya çıkartırken, teknolojik yeniliklerle yola çıkanların ortaya koydukları çalışmalar, dünün oldukça gerisinde kalmaktadır.

Bir şehri, eski fotoğraflar üzerinde okumaktan yoksun olma hali ve bunu kaale almama, beceriksizliklerin zaman içinde meyvesini en acı şekilde restorasyonlarda gösterir.

Şehrin tarihî yapısını her daim tehdit eden yapılaşmalar, eski fotoğraflar iyi okunursa ortadan kaldırılması gerekirken, günümüzde çok katlı apart yapılar arasında boynu bükük ve mahkûm hale getirilen tarihî öneme haiz eserlerin yerleri bile kayıtlarda meçhul hale gelmiştir.

Tarihî yapılar üzerine inşa edilen modern binaların ömrü sorgulanmazken, ana malzemesi taş olan yapıların ömrü ve kullanılan diğer yapı malzemeleri maalesef görmezlikten gelinmiştir.

Binlerce yıllık yapıların ayakta oluşunu, her türlü tahribata rağmen yıkılmaya direnmesi söz konusu iken betona ve demire yenik düşen mimarî yaklaşımlar, maalesef şehrin bağrına saplanmış birer hançerden farksızdır.

Büyük şehirlerde olsun küçük şehirlerde olsun, bir kıtanın adeta yeniden keşfi misali, tarihî yapılara rastladıkça ' Evreka evreka!..' nidaları, içinde bulunduğumuz zavallılığın tescillenmiş halidir.

Dünün yönetimini benimsemeyenlerin düne ait mimarî şah eserleri görmezden gelmesi, Taç Mahal'i sırf vefat eden hanımı için yapan hükümdarı tenkid hakkını bize kazandırdığı yanlışına sürükler.

Dönemin İttihat ve Terakki zihniyeti, bu gün üzülerek belirtelim ki, tarihî ve mimarî eserlere bu gözle bakışlarda yaşamaktadır, bu baskıcı tavır ortadan kaldırılmış değildir.

Bir şehrin eski fotoğrafları üzerinde okumalar derinleştikçe dünü inkar hastalığının derdine derman olacak reçeteler, kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
İster binlerce yıllık geçmişten gelen, adına ne derseniz deyin, Roma-Bizans dahil her tarihî yapı ve eser, bu toprakların mirasıdır. Gelin görün ki bu mirasa sahip çıkanlar, iyi bir varis olmamıştır.

Yer altında aradıklarıyla mutlu olanlar, yer yüzündeki tarihî ve mimarî eserlere inanç cephesinde geçmişlerine yabancı bırakıldıkları için düşmanca kesildiklerinden İslam Dönemi Eserlerini çoğunlukla görmezden gelmiştir.

Bunu kalkıp bilim ahlakıyla bağdaştırmayanlar, itiraz ettikçe sesleri baskın çıkanlar, başka yollarla varlıklarını ezici bir şekilde sırtını seslerini bilimsellik kılıfıyla yükseltip, ideolojik güçlere yaslamıstır.

Sorulsa bu soru, cevabı alınabilir mi, kimilerinden?

- Birçok Avrupa Müzesi'nde mevcut, bir kısmı teşhire açık eserler nasıl elde edilmiştir, bu eserlerin ana topraklarından kopartılmasının hikayesi nedir?

Siz bırakın çanakla çömleği, adamlar yapıları taşlarıyla götürmüşler...

İstanbul kalesinin surlarını döven toplardan nasiplenmiş.

Cami mihrapları, kitabeleri, kapıları, çinileri alınıp götürülmüş.

Bir de bunların kütüphanelerinde bulunan kaynakların önemli bir kısmının bizden çalındığını belirtelim mi?

Onlar el yazmalarını okurken, biz el yazmalarını ne yaptık?

El yazmalarını okuyamayan akademisyenler, mezar taşı okutmak için yaşlı ararken, fazla söze gerek var mı?

Yok, sanırız!