Sorulur, çoğunlukla:

- Şehir neden önemli? Bunca yazıda şehir, usandırmaz mı, sizi?

Evet, Mecnûn'a Leyla'dan vaz geç denir mi?

Aslı, Keremsiz hayat düşünür mü?

Ferhat, Şirin olmasaydı dağları deler miydi?

Zinn için Mem, ölümü göze alır mıydı?

Anlaşılmamak, tüm mesele!..

Şehir üzerinde oynanan oyunlara dikkati başka bir yazıda ele alacağımız için, öncelikle niçin ' Şehir' merkezli düşündüğümüzü ifade edelim.

Gerçekte şehir nedir?

Nerede yaşadığımızı sorsak ya da ilçemizin veya köyümüzün bağlı olduğu merkezin neresi olduğunu ifade etsek, karşımıza şehir çıkmaz mı?

Şehir, sadece merkeziyle anlaşılmamalı.

Şehre dair ne varsa bu ifadenin içinde yer alır.

Kimi zaman şehre dair duyarlılığını bildiğimiz kimi yazanlar, şehrin mimarisi üzerinde yoğunlaşır.

Biliyoruz, hanı da hamamı da köprüsü de konağı da ibadethanesi de şehirdir.

Şehir, sadece mimarî değildir, bu unsurlardan oluşmaz.

Şehir, aynı zaman içinde musıkîdir.

Şehir, eğitimdir ve öğretimdir.

Şehir, tarihtir ve coğrafyadır.

Şehir, ilm û irfandır.

Şehre dair masal da hikaye de ata sözü de fıkra da önemlidir.

Şehre dair ne varsa muhteremdir, bizim için.

Aksakallılarımızın, yaşlı analarımızın hayat tecrübesidir.

Şehir, yokluğa ve kıtlığa rağmen doğduğu, büyüdüğü toprakları terk etmemektir.

Şehir, aynı tencereden bir çok insanın doymasıdır, birlikte.

Şehir, insanın mutluluk içinde, huzur dolu bir yaşam için şartların olgunlaştığı mekandır.

Şehir, medenîlesmedir.

Herkesin hakkının ve hukukunun korunduğu, inançla gelenekle sosyal değerlere saygıdır.

Şehir, hissiyatla fikrin kemalat ile harmanlandığı yerdir.

Şehir, hayatın her merhalesinde insanın olduğu kadar yaşayan diğer canlılara ve çevreye saygıdır.

Şehir, toprakla bütünlesmedir.

Şehir, seksen yaşındaki adamın torunları için ceviz fidanını toprağa ekip, meyvesini ömründe görmeyeceğini belirtenlere, ' Bu bahçeyi babam benim için, şunu dedem babam için yetiştirdi.' şeklinde kesin cevaptır.

Şehir, çeşme yapıp gelen ve giden için susuzluğu ortadan kaldıran, hayır ve dua bekleyendir.

Şehir, ulaşımı kolaylaştırmak için dağ başlarında, su kaynaklarında köprüleri yaptırıp, insanın ve hayvanın ulaşımını güvenlikli kılmanın şuuruna varmış olanların işidir, uğraşıdır.

Şehir, fakir komşusunu doyurmadan sofraya oturmayanın rahat yüzü görmediği, kendisini iyi hissetmediği mekandır.

Şehir, sokaklarında dilencinin olmadığı yaşam alanıdır. Ihtiyaç sahipleri için vakıfların kurulduğu, işsize iş, aç olana aş, hasta olana şifanın ücretsiz sunulduğu, Allah'ın rızasının gözetildiği, kefesi olmayan vicdan terazisidir.

Şehir, ruhun cesede dönüşen bedende dünyanın seyr û sefer seyahatidir.

Şehir, ticaretin döngü merkezidir.

Şehir, üretilenin kıymet kazandığı, herkesin nasibini sabah erkenden aradığı, akşam evine gelirken eli boş dönmemenin adresidir.

Şehir, sağılan sütün yoğurda, peynire, yağa dönüştüğü ve değer kazandığı, alınterinin karşılığının yerini bulduğu yerdir.

Topraktan gelen cömertliğin nimetle isimlendirildiği ürünlerin insanın tüketimine hizmetin yerini bulduğu mahaldir.

Şehir, el sanatlarının alın teriyle ve göz nuruyla biçimlendiği, her eserde ustasına tanıklığa şehadettir.

Şehir, köyde olsun ilçede olsun, geçim kaynakları tarım ve hayvancılık olan insanın, kazandığını helalinden elde ettiği toprakların haritasıdır.

Şehir, şairin şiirinin ilham kaynağıdır.

Yoksulun, yolda kalmışın, hastanın, ihtiyaç sahibinin tercümanıdır.

Yazarın hikayesinde ya da romanında hayatın kendisidir.

Fikir adamının düşüncelerini harmanladığı, insanına hizmeti fikirleriyle sunmaya çaba harcadığı toprak bütünlüğüdür.

Şehir, ressamın tuvaline manzaradır, insanıyla, suyuyla hanıyla, harmanıyla.

Şehir, musıkîde acının ve sevincim tefekkürle buluştuğu hoş sedadır.

Şehir, demircinin çekicinde alınteri, çobanın kavalında nağme, tandır ekmeğinde lezzet, aşında nefaset, hasatta bereket, ikramda nezaket, konuşmada letafet, harekette letafet, dayanışmada ülfet, birlik ve beraberlikte ünsiyettir.

Biz, şehri medeniyet biliriz.

Hayatın kendisidir, çünkü.

Şehir, resmîyetin olduğu, yardımlaşmanın görülmediği, her şeyin parayla pula rüc'u bilindiği, parası olanın yaşandığı, yoksulun süründüğü yer olmaktan çıkmadıkça, medeniyet tasavvuru gerçekleşmez.

Maddîyata kapılandan, güce tapandan, haksızlıktan yana olandan, sadece kendisi için yaşayandan bir şey beklenmez. Böylesi olana Selam bile verilmez.

Erdemli, faziletli insanın sohbetidir, şehir.

Insanın aç oturduğu, tok kalktığı ve paylaşmanın mutluluğuna vardığı medeniyetin sofrasıdır, adı konulmayan.

Bizdeki medeniyet ve şehir arasındaki bağları kopartan anlayış, değerlerimizi zayiflattıkça, biz şehirde ısrar edeceğiz, insanımız anlayıncaya kadar, mevzû anlaşılıncaya dek.

Şehir, bereketin sembolü oluncaya kadar.

Şehir, insanın kendisini bulduğu emin belde sıfatını taşıyana dek.

Şehir, yoksulun ve varsılın kardeşce yaşadığı, aynı haklara sahip olduğu, herkesin vicdanen huzurlu ve mutlu hissettiği, kimsenin aç ve muhtaç olmadığı, paranın pul, insanın sadece Allah'a kul hükmünün geçerli olduğu anlaşılıncaya kadar.

Herkesin inancını yaşadığı, korkmadan ve kimseye eziyet etmeden hayat sürdüğü coğrafyada medeniyetin izlerinin yeşermesi adına gücümüz elverdikçe yazmaya gayret gösterecek, anlatmaya çaba harcayacağız.

Medeniyetin yaşam tarzını yaşanmaz hale getirip, değerlerine alenen hakaret edenlerin mimarîdeki ihaneti anlamaları için zaman geçmiş değil.

Ahlaklı, eğitimli, edepli, insanlığa faydalı olduğu kadar haksızlığa direngen, hak ve hukuk içinde herkese seslenebilen cemiyetin tesisi ve bunun hayatın her alanına yayılması kolay değildir.

Onun hayaliyle şehir araştırmalarına yoğunlaşıyoruz.

Şehir şehir, ilçe ilçe çabamız bunun için.

Yine de anlatamıyoruz:
- Kazancınız var mı, bu işte?

Hayatında her şeye para gözüyle bakan bir insan tipi ortaya çıkaranlar sevindikçe, biz üzülmeye devam ediyoruz, sürünmek hakkımız oluyor, istemesek de!..

'Yok, para için yapmıyoruz. Amacımız medeniyetin tekrar ihyası için şehirlerin dirilişini sağlamak. Insanın insanca yaşaması gerektiğini dile getirmekteyiz. Tarihten, inançtan, gelenekten gelen mirasa layık olmaya çaba harcıyoruz. Biz, bu toprakların sahibi insanlarız, özümüze dönüşü gerçekleştirmek istiyoruz.' dense yine anlaşılmayacağız.

Ölü toprağı atmadıkça üzerimizden ne ekonomik dengeler düzelecek ne insanımızın refah düzeyi artacak, huzur yaşanacak.

Bunu kabul etmek zorundayız.

Şehir aîdetine sahip olmadıkça, buna sahip çıkmadıkça, bununla ruhumuzu donatmadıkça hayat, dünyada yaşanan zaman dilimidir, amaçsız ve gereksiz.

'Şehir' derken çok şey mi istiyoruz?