Üzeri kubbelerle kaplı mekanlardan eser kalmadı, demin bu devrinde. Her yerde sanki toprağın metrekare işgal ettiği alan, altın kıymetinde.

Üst üste bindirilen, ara katlarda sadece duvarlara para harcamakla övünen kimileri, taban ile tavanı bedavaya getirmenin zevkiyle dört köşe mutluluk içindeyken, küçük bir depremde oluşan çatlakların oluşturduğu ayıplarda kusuru işçide, kumda, çimentoda arayıp, kendisini temize çıkara dursun, aylarca can korkusuyla çadırı eve tercih eden var, bir dönem balkonda hazır kahve keyfi sürenler içinde.

Oturdukları yapıların akıllı sisteme sahip olmasıyla ovünenler, basamak çıkmayı dert, asansöre binmeyi nimet bilirken.

Akşama yakın sulanan yeşilliklerin verdiği rayihayı, oturdukları terasta hissedenlerin mutluluğuna diyecek yokken, dağıtılan ekmek için sıraya girme mefhumunu unutanlar o denli çok.

Birkaç deprem yaşamış ve görmüş biri olarak, insanın acizliğine yakından tanıklık etme, tespitlerin şahidi olmayı kolaylaştırmaktadır.

**
Fillerin yeri titreten ağırlığıyla ürkenler, etrafa dağılırken adeta zelzele hissetmiş gibi ne yapacağını şaşırmıştır.

Muazzam yapı için geldiği sanılan misafire, talan edilen develerinin istenmesine şaşıran güç sahibi, esas istediklerini neden söylemediklerini sorunca, aldığı cevaba bozulur. Çünkü onun bir sahibi vardır, onu koruyacak olan O' dur.
**
Kuşların gagasında taşıyacağı ne kadar ağırlığa sahip olur?

Diyelim ki pençelerinde taşısınlar birer birer. On gram mı, yirmi gram mı? Ağırlığına eş mi olsun, taşınan?

Devasa fillerin kaçışı ve bir türlü durdurulamayan mağlubiyet.
O an, zelzele misali, can korkusunu her canlı taşır.

İnsanlar darma dağın. Hemen alınması beklenen ve korumasız olan şehirde olağanüstülük yok...

Öncesinde yağan yağmura kim tutuşmuşsa yok olmuştur.

Mağara ehline yapılan zulmün karşılığı verilirken, darmadağın olan güç birliği ipi hav haline gelmiş çadır misali, hak ile yeksan.
**
Yeryüzünde şehirlerde yaşayan birçok insan, her şeye kolaylıkla erişince nefsine olan mağlubiyetin acısını, güçlü olduğunu hissettiği zaman içinde tatmaktadır. Acılar içinde kıvranan kimlik, toprak olmayı bile isterken, yere kapaklanmanın kıymeti kalmamıştır, an itibariyle.


**
Şehri yaşanılır kılan ilim ve irfan iken, dünyalık her şeye sahip olmayı meziyet sayan anlayış, dünyevî olmanın ruha vereceği acıları bazen yaşarken hissetmektedir, hayatında.

Huzurdan yana mutluluğu tadamamış olmanın verdiği ezikliği, başkasını hor görerek bastırma duygusunu kalbinde hissîyatlaştırandan beklenen ne olabilir?

**
Güçlü komutan alması gereken şehirde kuşlardan kaçan fillerin gücünden mahkûm ve yere düşen kuvvetlerinin zaîyatından yana perîşan.

Bazen manda yavrusunun söğüt dalına yuva yaptığını gören, bir sineğin onu kapmasına şaşırmamalıdır.
Biz gördük, anlatamıyoruz, anlaşılmak istemiyoruz.

Dünyada olup bitenleri nasıl yorumlamalıyız?
Bir türlü cevaplamaya yanaşmadığımız soru, budur.

Kazanılmamış hak misali, kimi insana hoş gelen davranışlar zamanla alışkanlığa dönüşür ve vaz geçilemez olur...

Siz, gün ortası bulutların gazaba gelip, karadaki bir gemiyi yüzlerce metrede yüzdürmesine şaşırır mısınız?

Gönlümüz o gemiye kabul edilmek ve şehri terk etmekte.

Nasıl olabilir?

Dünyada insan eliyle değiştirilmek istenen dengelere karşı, elbette tuzakların üstünde bir tuzak vardır!..