Kafamda çizdiğim sınırları aşmaya çalışıyordum, korku iliklerime kadar işlemiş, titreyen ellerim parmaklarımın zarafetini gölgeliyordu, beynimin içinde birbirine düğümlenen karmakarışık düşünceler; her an patlamaya hazır bir düzenek, anlatılması zor bir acı, tabancayı doğrultup kafama tüm olan bitenlerden kurtulma isteği.
Sus! Sus! Sus! Diye haykırışlar. Konuşan ben değildim, derinlerden gelen bir ses ve kimsenin duymadığı kendisini sadece sana adayan, deli olma korkusuyla baş başa olduğun o ses… Duyduğun sesi bastırmaya çalışan çığlıkların ve etrafındaki insanların sadece bunu duyuşu. Gencecik olan ben, henüz gencecik olan ben… Ne oluyordu bana, daha kırkımı görmemişken bu nasıl bir vazgeçişti. Korku denilen illet, kölesi etmişti beni, küçük zavallı kendi değimiyle gencecik bir tarla kölesi…
Üşüyordum bunu en yakınımdakine söyleyemeyecek kadar üşüyordum. Toplumsal bir olgudan altta kalan tüm dayatmalardan sonra korku beni de hapsetmişti. Evet, üşüyordum yalnızdım ve üşüyordum aslında yalnız değildim ama yine de üşüyordum demek ben korkmayı seviyordum. Hayır, hayır öyle değil çünkü ben korkuyordum ve korku beni benim onu sevdiğimden daha çok seviyordu.
Durdum ve etrafımdaki tüm nesneler dile geldi, tavandan dökülen damlalar, masamdaki silgi tozları, sineklere yuva olmaktan başka görevi olmayan loş lamba hepsi dile gelip beni susturmaya çalıştı ama ben durdum. Kafamın içindeki sesi susturmak için var gücümle bağırdım sonra esen rüzgara karşı ben korktum ve düşünmeye başladım.
Sesli düşündüm '' her şey kafamızda biter doğru, kuşlar gökyüzünde uçar, baykuşlar kim tarafından yaratıldığını düşünmez, ağaçlar konuşmaz, yürümez ve benim gibi korkmazlar… Evet, evet insanlardan nefret edecek kadar yalnız ve uyuyunca geçeceğini düşünecek kadar gencecik bir korkağım.'' Bunları deli olmuşçasına kekeleyerek sürekli tekrarladım. '' her -şe -şey ka-fa-mız-ız-da...'' evet her şey kafamdaydı ve bu gencecik olan kendime yapmış olduğum bir yıkımdı. Buraya kadar sakin giden konuşmamın ardından ayaklanan ruhumu bastıramayan ben korkudan titreyen aynaya bağırıyorum. ''Adımladığın bu sokak senin değil, uyuduğun yatak senin değil, kan kırmızı değil, konuşan sen değilsin.
Bu korku bana ait değil.'' Bağırıyorum… Bağır(a)mıyorum… Daha çok gencim diyesim var ama yapamıyorum.