Başım; sen vücûdumdaki en kaygılı yersin yer
Korkarım bir gün bu ülfetten beni de yersin yer
Gönül her gün bir fânî âşkın hüznünü arz eder
Göğsüm, yeter pârelendiğim, hâlim derbeder der
Bu kadar bâr-ü bâr olmayacaktınız belim hiç
Mâdem öyleydiniz; olmayacaktınız benim hiç
Siz sancıyan dizlerim; kim bilir nedir derdiniz!
Bir konuşsanız, dile gelseniz neler derdiniz?
Yorgun ayaklarım; yeter bu hür yürüttüğünüz
Günâha giden kaçıncı yoldur çürüttüğünüz!
Bedenim; yıprandım yine de taşırım, zorlusun
Kaç fasıl geçti bana hâlâ teşekkür borçlusun
Aldanmışım dünyâ; bir ömür önünde eğildim
Sen bir çekiç, ben zavâllî örs, darbende ezildim
O hûlyâya dalmışım, meğer sefâhetin yokmuş
Dürtülmeli; ne tâtsız rûyâ, sefâletin çokmuş
Nasıl görkemliydin bir zamân bakınca yüzüne
Heyhât! Yîldîzlı gecene, yâldîzlı gündüzüne
Ve mağrûrdun, görecek miydim seni perperîşân?
Tılsımlı bahârların, zevâli parlatan ziyân
Bir zamân duyduğum heyecân, şimdi hep hezeyân
O ben miymişim sonsuz zanniyle peşinden koşan?
Ne kadar âşinâ olsam da muvakkat rengine
Bigâne kalamam sonsuzun ritmine, çengine
Bir ses kâfi rûhun çelikten zırhına, kırılır
Nihâyet bâkî râhatlığın hazzına varılır
Demek ki o sızı inceden sardı mı vücûdu
Sonsuza açılıp terk etmek lâzımmış mevcûdu
Mes'ûdum artık tamamen, yok münzevî hayât
EBEDÎ der: Sonsuzluk; sen tâttığım en büyük tât…
(31.05.14)