Aşk delice akan bir ırmak gibi kaptırır kendine seni. Farkedemezsin bile onunla hemhal olduğunu. Akışına kaptırıvermişsindir elinde olmadan. Çeker kendine uzaklardan gelen bir hortum misali. Nereye sürüklendiğin çok önemli değildir de o anda aslında. Mutluluktan gökyüzünde uçar gibisindir. Çünkü aşkın rengi kırmızıdır gözlerinden akan yüreğine. Çeker masmaviliklere… Yukarılara, alıp götürür seni aşkın aşkınlığı içinde mavi denizlerdeki berrak sulara. Aşkın rüzgarı seni nereye bırakmıştır çokta önemi yoktur elbette o zaman diliminde. Çünkü büyüsüne varmışsındır o gözlerin içinde ki alev alev yanan yüreğinin. Sen onun gözleri olmuşsundur içine bakan hayatın, o ise aşk olup dokunmuştur ıslak bakan bir nergiz çiçeği gibi…

Sen hep ilk günkü gibi yaşarsın aşkı; yüreğinle, aklınla ve her zerrenle aşkı. Mutlusundur nefes alıp vermekten, bakışların ışıl ışıldır gecenin karanlığında, yalnızlığında bile. Her tarafta onun hayaliyle oyalanırsın, sokaktaki insanların yüzünde, caddelerde, işten dönen yorgun gözlerde, mahalle parkının boş banklarında onu hayal edersin istemsizce. Her telefonu 'O arıyor.' diye açarsın, tüm mesaj seslerinde onun ılık bakışlarından süzülen sevgi sözlerini ararsın ve köşebaşlarından çıkan her insan silüetinin 'O' olduğunu zannedersin. Bir yudum şarab misali gibidir susadığın aslında. Mutluluk şarkılarını içine akıta akıta söylersin ve bir ıslık çalarsın 'Sen' aşksın diye. Kan kırmızı rengi bürümüştür her tarafa aşkın.

Beni benden çalan, sen eyleyen, benliğimi yok eden, bir çift su yeşili göze zebun eden ey 'Aşk' ne yaptın sen bana dersin kendini sorgulayarak çaresizce. Nerdeyim, nasılım, bir aşk bir adamı böyle yapar mı diye sorarsın kendine? Özlemini tüm hücrelerinle hissedersin bütün benliğinle… Onunla kurduğun dünyadan başka, başka hiçbir şeyin önemi yoktur senin için. Bir süre sonra geçer zaman, akar hayat ellerinden toz bulutu gibi uçar gider uzaklara. Artık gerçeklerle yavaş yavaş yüzyüze gelmeye başlamışsındır. Toz pembe hayallerin yerini kapkara zifiri karanlıklarda seni bir ifrit gibi saran rüyalara bırakmıştır. Aşkın seni çektiği yer umduğun gibi çıkmaz. Zaman kahra dönüşmüştür acı su misali. Çünkü, o seninle aynı heyecanı, duyguları paylaşmamaktadır. Aşkın o melal veren akışına kaptırmamıştır kendini. Ve aşk tek kişiliktir moduna dönmüşsündür ister istemez. Yaşarsın bir süre yüreğin ezik, hayallerin soğuk, umutların olmadan aşkı. Yaşarsın bir süreliğine kendi kendine ızdırap vererek ve aklını kullanırsın aşka karşı. Mantığa büründürürsün kendini. Olanları hep hayra yorarsın içinden. Aşkı söndürmek istemezsin yüreğinde. Başta bunu kabullenmek istemezsin ve vardır bir keramet bu işte dersin. Polyanacılık oynamaya başlarsın içinde ve platonizmin dibine vurursun. Dervişane Eyyup sabrıyla uzun beklemelere koyulursun, 'İşi çıktı.' dersin, gelmiyorsa 'Bugün çok yoğundu.' dersin. Daha düne kadar ne kadar da hoş gidiyordu her şey. Aşkın raksına kaptırmış gidiyordu her şey; tabiat, trafik, telefon, tüm dünya, ben ve sen …

Şimdi ise her şey allak bullak. Neden cevapsız kalıyor tüm aramalarım, bekleyişlerim ve umutlarım dersin kendi kendine umarsızca. Sonra düşünürsün daha yakın bir zaman önce günde otuz defa bile aradığında yorgun olsa bile 'Ne olur biraz görüşelim.' deyişini aklına bile getirmek istemezsin. Çıldıracakmış gibi olursun tüm bu olanlara karşı. İnanamazsın bu olanlara, nasıl yapılır bu bana dersin kendi kendine. Aşk bu kadar sufli mi, basit midir şimdiler de? Düşünmek istemezsin sana yapılanları. Çünkü bunları muhakeme ettiğinde, yüreğinde acı bir ses duyarsın içine akan. Seni yoran ve gözlerini uzaklara daldıran gerçekle yüzleşirsin az sonra. Sana bir operasyon yapıldığının farkına vardığında acıyla, gerçeklerle yüzleşirsin; ama nafile. İşte o zaman aşkın sana acı verdiğini anlamaya başlarsın inceden inceye. Sana yapılan bu kansız operasyona karşı yüreğini korumaya almak istersin içgüdüyle. Ama acı seni darmadağın etmiştir bile. Yalnızlık deryasına atılmışsındır bir Yusuf misali kuyularda. Düşünmek istemezsin bu olanları. Kendine bahaneler uydurmak istersin, vardır birhikmeti dersin Nabice. Ama bu işin en kolay yoludur ve acıya karşı korunma içgüdüsür aslında birazcıkta.

Bu durumdan memnunsundur. Kimseye ilençlemezsin. Kendine bahaneler uydurarak olgunlaştırıcılık yönünü düşünürsün zamanla aşkın. Hepsi yüreğindeki med-cezirleri yatıştırmak için birer tesellidir aklının sana dayattığı ve acıyla yüzleşmekten kaçtığının farkına varana kadar yüreğin kan revan içinde kalmıştır aşkın sana attığı oklardan dolayı. Sabredersin bu yaralara berelere. İyileşirsem diye sayıklarsın içten içe. 'O' yanımda olacaksa ve vuslata erme hazzıyla hmezsin kalbinin kriz geçirdiğini; çünkü aşkın verdiği morfinin etkisinden halen kurtulamamışsındır. Uyanmak istemezsinde bu rahatlatıcı uykudan. Lakin biliyorsundur gerçekle yüzleştiğinde dönüşü olmayan yola gireceğinden ve farkındasıdır onu kaybetmeye. Hazır değilsindir böyle bir duruma. Kaybetmek kalbini yerinden sökmek gibidir diye düşünürsün içten içe. Hep şöyle dersin. Gidiyorsun değil mi? Git; ama giderken beni de yanında götürür müsün dersin kan kırmızı gözyaşlarını içine akıtarak. Evet, hazır değilsindir onu kaybetmeye henüz. Sade ve sadece sana özgü bir şey değildir bu son, işte her aşkın sonunda var olan kaçınılmaz gerçek seni de beklemektedir. Ne yaparsan yap, ne kadar ertelersen ertele, ne kadar kaçarsan kaç yüzleşmekten sonra gideceğin son uzak menzil orasıdır hep. Yalnızlık.

Bir süre bu iş böyle gitmez dersin ve aşkı tek kişilik yaşamak yorar seni. Çünkü iki kişilik yaşanması gereken aşkı tek başına gögüslüyorsundur ve bu da iki kişilik yükü tek başına kaldırıyormuşsun gibi bir yük sırtına bindirmiştir ve tek kişilik eforla yorulursun zamanla. Sonra melal denizinde tek başına yüzmek seni yorar. Bitkin düşersin boşuna kulaç atmaktan aşk denizinde. Boğulmaktan kurtulmak istersin aşkın mavi sularında, gözlerinde. Kalbinin yarısını kesip atman gerektiğini anlarsın umutsuzca ve cesaretin varsa sağlam kalan diğer yarısını kurtarabilmen için bir neşter vurman gerekiyordur kangren olmuş diğer yarısına. Yaşaman için bu operasyon gereklidir aslında, yoksa yitip gidecektir tüm benliğin her şeyin… Ve vurduktan sonra neşteri aşk yarasına, iyileşmesi uzun zaman alacaktır kesinlikle. Belki Züleyha bekleyişleri kalbinde olması gerekecektir, Eyyup sabrı dindirecektir gelecek güzel günler için…

Elbette, yaranın iyileşmesi çok uzun zaman alacaktır. Bu yarayla yaşamaktansa ölmeyi düşüneceksindir zaman zaman. Geceler şeb-i yelda olacak sana, uykular ise haram. Sabahlar çok uzak, göndoğumlarına özlem duyacaksın kan çanağına dönen gözlerinle. Ama neşteri sen vurduğun için er ya da geç o iyileşmez sandığın yara mutlaka iyileşecektir. Zaman zaman bir sızı hissedeceksindir kuşkusuz geriye dönüp baktığında. Ama doğru olanı yapmışsındır. Çünkü aşk yarası kılıç yarası gibidir, yara iyileşse de izi kalır ve her depreştiğinde sızısı kalır zihninin en üçra köşelerinde.

Şimdi aşka çok yönlü bir operasyon yapıldı ey okuyucu.

Çünkü aşklar iki kişilik ve faydacı.

Zaman ise onun ilacı.