Allah'ın rızasını dileyenler kınayıcıların kınamasından, zalimlerin zulmünden, münafıkların fitnesinden, fasıkların tehdidinden korkmaz. Dinin yalnızca Allah'a ait olduğunu bilir ve inanır, hayatını ona göre tanzim eder, mükafatını da O'ndan bekler.
Her defasında yazmamıza rağmen içimizdeki dinci hainlerin kurduğu tuzaklara düşmekten kurtulamıyoruz. Neden? Sureti haktan görünüp din libasına bürünen şeytanlar, insanın zaaflarından faydalanıp en ince yerinden türlü şekillerle yaklaşarak Allah'ın emirlerini unutturabiliyorlar.
İlk insan Hz. Âdem'de bu zaafın kurbanıydı. Rabbin açık ihbarıyla İblisi düşman bilmesine rağmen şeytani tekliflere kapılıp aciz kalmış, azim ve dirayetini koruyamamış yasak ağaca yaklaşmıştı. ''Doğrusu bundan önce söz almıştık (bilgilendirme yapmıştık) da o unuttu. Âdem'i azimli bulmadık(Taha süresi:115)''
Samiri Hz. Musa'nın takipçisiydi. Firavun'un zulmünden büyük göçe katılarak nehri geçip kurtarılan müminlerden biriydi. Hz. Musa Sina dağına Rabbine verdiği sözü yerine getirmeye gittiğinde israiloğullarını din tandanslı sözlerle kandırıp yoldan çıkardı. İlahı cisimleştirdi, cisme yücelik yükledi. 'İşte sizin ve Musa'nın Tanrısı budur fakat o (Musa) unuttu (Taha süresi 88).
Hz. Musa'nın vekili Hz. Harun'u etkisiz kılacak kadar dindar ve insanları din ile etkileyecek kadar hitabı kuvvetli olmalı. Çünkü Hz. Musa yerine vekil kardeşini neden engel olmadın diye saçı sakalından tutup sorgularken aldığı cevap hayretlerimizi artırıyor: ''Ey Kardeşimin oğlu! Sakalımı ve saçımı çekiştirmeyi bırak. İsrailoğullarıyla aramı ayırdın ve sözümü gözetmedin demenden çekindim(Taha süresi-94)
Tevhidi tarih'te, müminler bu kişilerin kurbanları. Din itibar ve rızık kapısı görülmüştür. İblis kadar ilmi birikimleri iman şerbetinin tadına varmaktan onları alıkoymuş denizin ortasında sussuz kalmışlardır.
Sorunlarımızın altını kırmızı kalem ile kalın çizgilerle derin çizmek gerekir. Allah'ın kitabındaki vurgulara bakan yok. Ayetler tartışmalarda egolara kurban veriliyor, silah olarak kullanılıyor. Kibirli gözlerden din akıyor. Fosseptik çukuru. Zemzem ile yıkasan da temizlenmez. Murdar olmuş beden. Kalp işgal altında yıkıldı-yıkılacak.
Davet ettiğini iddia eden şu zevzeklerin hatalarından insanlar dinde uzaklaşıyor. Sonu -izm olarak tanımlanan ve adı doğru dürüst telaffuz edilemeyen urlar türüyor. Sonra bu başımıza nereden geldi denilerek devanın peşine düşülüyor.
Kim bunlar? İsmin A veya B olması pek de önemli değil. Vahyin metodu ilkeler üzerinden konuşulduğunda boşlukların doldurulması zor olmayacaktır. Dolayısıyla İsimler üzerinden değil ilkeler doğrultusunda konuşmak gerekir.
BELLİ BAŞLI YAPILAR:
1- Dini Hüviyetli Cemaatler: Cemaatler fonksiyonları yitirdi. Güç zehirlenmelerine uğradılar. 28 Şubatın sefaletini iliklerinde yaşadıktan sonra sınandıkları nehirden kana kana içip bitap düştüler. Ölçü ve tartı 'da hile yaptılar. Terazinin kefesini eşitlemeyi haksızlık saydılar. Din adına çalıp din adına iyilik yaptıklarına inandılar. Para biriktirdiler ve biriktirdikleriyle övündüler. Pasta'dan faydalanmak isteyenlere bile bile çamur attılar. Yaşam hakkına saygı duymadılar, ötelediler.
Cenneti babalarına ait tapulu mal gördüleri için fertleri dışında kimsenin oraya giremeyeceğine inandırmaya çalıştılar. Müntesiplerine de din satmayı ihmal etmediler.
2- Lider Temelli Oluşumlar: Mevki ruhsallığı, saygı duyulma sendromu… Biat şarttır. Liderin sözünden çıkılması günahtır. Kararları sorgulanamaz, mutlak itaat gerektirir. Yanlış yapmaz, Ulu'l Emir, müslümanların halifesidir. Hikmetini ancak kendisi bilir. Lidere itiraza tepkilere 'Bugün kadir kıymeti bilinmiyorsa da gün gelecek bu hakikat fark edilecek' şekildeki zannıyla savunulur..
Her liderin sembolik bir Şura'sı (Danışman topluluğu) vardır. Şura'da alınan kararlar lider onaylamadıkça kabul görmez. Yani Şura'nın adı vardır etkisi yoktur, sanı vardır kanı yoktur, cesedi vardır ruhu yoktur.
Lider temelli oluşumların Hristiyan dünyasındaki papaların özelliklerine benzer özellikler taşıması ne ilginç. Tanrı adına konuşur, onun adına ceza verir, onun adına yasaklar koyar, onun adına…. Ruhbanlığın islam'a geçişte kılık değişimi denilebilir.
Bu tip oluşumlarda liderler genelde hastalıklı tiplerdir. Yaşamlarında bir düzen bulunmaz. Hareketlerinde çarpıklık, fikri yapılarında sürekli kaymalar yaşanır. Bazen batılla sonuçlanan vakalara da rastladık, rastlıyoruz.
3- Babadan oğula geçen kutsal liderlik: Kutsallık makamda, makam aile ile bütünleşmiştir. El vermeyle babadan oğula geçer. Zahir el, batında Allah'ın eli sayılır. Dolayısıyla ruhaniyetini oradan alır. Baştaki kimse 'Şeyh' ünvanı taşır, müntesipleri 'Mürit-Sofi' olarak adlandırılır.
Şeyhin gizli güçleri olduğuna inanılır. Bu gücün övülmesi mahiyetinde ismi zikredildiğinde Kuddise Sirruhu -Allah sırlarını mukkades etsin- denilerek övgü yapılır. Kerametleri bin bir gece masalları gibi anlatılır. İnsanları etkileme amacı güdülür. Müritlerden, gassal elindeki meyyit olması istenir. Erdemlik cehalete, samimiyet şeyhe bağlılıkla ölçülür. İrşadda menkıbeler anlatılır, yol her türlü şekilde şeyhe çıkarılır. İslamın güncel meseleleri boncuk zikriyle çözülmeye çalışılır, münzevi bir hayat tarzı tavsiye edilir, benimsenir.
Aracılık burada temel mantalitedir. Beşeri kast sistemi üzerinden ilahi bağlantılar örneklendirilir, akıl şeytan sayılır. Böylece dergaha gelen Müslümanlar sürüleştirilir, sömürgeleştirilir, kitaptan uzaklaştırılır.
***
Cemaatçi kardeşlerimiz doğal bir şekilde bu yazıya tepki verebilir. Bir yerlere mesaj verip siyasi tepki oluşturulması niyetinde olmadığımı felaket tellarına açıklamak isterim. Göbek bağı kesilecekse kendimiz kesmemiz icab eder. Dışardan müdahale acı verir. Fikirlerin terk edilmesi, iş, aş ve eşin terk edilmesinden daha zor olduğu bilincindeyim. Zira ağır bedellerin ardından birlikte yaşama alışkanlığı, çevre baskısı düşünüldüğünde terk edilmesi, sorgulanması zor gözüküyor.
En azından kitlesel yapamıyorsak da -ki mümkün görünmüyor, kibir başa bela- bireysel özeleştiri yapalım. Bu hale neden geldik?