Bilgi kavram haline gelmeden kişinin hayatına bir etkisi olmaz. Bilginin kavram haline gelmesinin yegane yolu kişinin temel düşüncesiyle / amentüsüyle alakasının kurulmasıdır. Amentü ile ilişkilendirilen bilgi kavram haline gelir ve sahibini yürütür.
Kişinin doğuştan getirdiği şeylerden dolayı bir değer kazanması veya kaybetmesi söz konusu değildir. Ancak daha sonra kazandığı niteliklerle ya değer kazanır veya kaybeder. Nitekim Allah (c.c.) şöyle buymaktadır: "Gerçekten biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır. Sonra onu aşağıların aşağısına attık. Ancak iman edip salih ameller işleyenler ayrı. Onlar için kesintisiz bir ecir vardır." (Tin:4,5,6,)
Demek ki insana değer katan iman ve salih ameldir. Diğer bir ifadeyle kişinin İslam'a teslim olunması, bilgilerini onunla ilişkilendirip onun doğrultusunda hareket etmesidir. Aşağılara düşmemek ve değerine değer katmak gibi bir derdi olanların yapacağı yegane şey; İslam'ı bağrına basıp onu her meselenin başı yapmak olacaktır. İslam'ın üzerine titremek olacaktır.
İslam'ın üzerine titremek; zihnini ve amelini İslam'a endekslemektir. Düşünce dünyasının ve davranışlarının merkezine İslam'ı koymaktır. Kar ve zararını, umutlarını ve korkularını, beklentilerini ve kuşkularını, ideallerini, rüyalarını ve hayallerini İslam'ın egemenliğine bağlamaktır.
İslam'ın üzerine titremek; İslamca düşünmek, İslamca yaşamak ve İslamca ölmekle olur. Bireysel. Sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal hayata dair bilumum meselelere İslam açısından bakmakla olur. Meydana gelen bölgesel ve global her hadiseyi etnik ve bölgesel hiçbir hesap gözetmeksizin İslam'ı önceleyerek değerlendirmekle kendini gösterir. İslam'ı izzet şeref ve namus meselesi yapmakla olur.
Saidi Nursi (rahimehullah)'ın dediği gibi "En büyük musibet dine gelen musibettir." Nitekim dinin hayattan uzaklaştırılmasıyla, insanların laik, demokrat ve özgürlükçü düşüncelerin gölgesinde bir hayata mahkum edilmiş olması, insanların ulusal, etnik duygu ve düşüncelerin peşinden koşar hale getirilmiş olması dine indirilebilecek en büyük darbedir. Halbuki biz bu milletin tek bir ümmet olduğuna ve ihyasının ihyayı din ile olacağına yakinen inanmış bir milletiz.
Bu bağlamda çevremizde meydana gelen sosyal siyasal ve askeri her hadiseyi İslam'ın dünü, bugünü ve yarınını gözeterek tavır almak durumundayız. Filistin, Bosna, Çeçenistan'da, Azarbeycan, Doğu Türkistan, Afganistan, Somali, Arakan ve Miyanmar'da, Pakistan, Hindistan ve Keşmir'de, Tunus, Sudan, Libya ve Cezayir'de, Suriye, Irak,Yemen, Lübnan, İran ve Türkiye'de Anadolu'da ve Kürdistan'da, Amerika, Avrupa ve dünyanın sair yerlerinde meydana gelen her hadiseyi İslam'ın üzerine titreyerek değerlendirmek durumundayız. Biz Müslümanız başka hesaplar peşinden koşamayız. Arap Baharını'da, Kiev hadisesini de, Cephettünnüsra'yı Ahrarüşşam'ı ve İŞİD'i de, PKK'yi PYD'yi ve HDP'yi de, CHP, MHP ve AKP'yi de İslam açısından değerlendirmekle mükellefiz. Bize yakışan Hama ve Humus'ta, Akçakale ve Suruç'ta, Haseki ve Ayn-el Arap namı diğer Kobani'de meydana gelen gelişmeleri etnik ve bölgesel hesaplar içine girmeden, İslam'ın istikbalini eksene alarak değerlendirip öylece bir tutum sergilemektir.
Kısacası; ne devletin laik ve ulusal resmi politikaları ve nede Kobani'ye Ayn El Arap denince ırkçılık damarı depreşenlerin güttüğü politikalar bu ümmeti bağlar. Bir yandan Türkiye'deki yerleşim birimlerine eski isimlerin verilmesini dava edip diğer yandan Resulayn'a Serikaniye, Ayn El Arap'a Kobani (1) gibi uydurma isimler verecek kadar etnik kaygıların içinde boğulanların ortaya koyduğu ırkçı politikaların, bu bölgeyi kardeş yapmaya elverişli olmadığı açıktır. Savaş açtıkları devletin resmi politikalarından daha çok ayrıştırıcı, ötekileştirici ve hatta bölücü bir dil kullananların, ümmet kavramına tahammül edemeyecekleri gün gibi ortadadır.
Kaldı ki; Arabıyla, Kürdüyle, Türküyle bu ümmet, yegane kurtuluşunun İslam'ın hayata egemen olmasında olduğuna öyle emindir ki başka hesaplar peşinde koşanlara asla pirim vermez. Vatancı ve milliyetçi duygularla hareket edip yarınlarını karartma vebali ile Allah'ın huzuruna çıkmaktan haya eder.
Varsın sömürgeci büyük küfür devletleri ve onların yerli uzantıları türlü söylem ve eylemlerle onları tahrik etsin! Bu ümmet "Şu istikbal inkılabatı içinde en gür sedanın İslam'ın sedası olacağını" iyi bellemiş ve ona yakinen iman getirmiştir. "Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını vaad etti…" (Nur: 55)
………………………………
1) Asıl ismi Ayn El Arab olan Kobanê'nin, ismini Alman şirketinden aldığını öne süren Muhsin Kızılkaya, "Kobani yüzyılın başında küçük bir köy bile değildi. Bağdat Demiryolu inşası sırasında Almanlar orada bir istasyon kurdular. O yolu yapan şirketin isminden mülhem oraya "Company" yani Şirket anlamında Kobani denilmeye başlandı.(CNN Türk'te Cüneyt Özdemir; 5N1K)