Müslümanlar, bu dünyanın bir imtihan yeri olduğuna ve Allah'ın kendilerini imtihan etmek üzere yarattığına inanırlar:

'O, ölümü ve hayatı, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı sınamak için yaratmıştır.' (Mülk Suresi, 67/2)

'Andolsun ki, mallarınız ve canlarınızla imtihana çekileceksiniz…' (Al-i İmran, 3/186)

Başa gelen her şey, bu imtihanın birer parçasıdır:

'Andolsun ki biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme(fakirlik) ile imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.' (Bakara Suresi, 2/155)

Bu imtihan sadece sıkıntı ve zorluklarla ilgili değildir. Verilen her türlü nimet ve sunulan her türlü imkan da bu imtihanın gereğidir:

'Her canlı ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de imtihan ediyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.'(Enbiya Suresi, 21/35)

Yani nasıl ki, korku, açlık, yoksulluk, hastalık, ölüm vb sıkıntılar imtihansa; rahatlık, tokluk, zenginlik, sağlık ve hayatın tamamı da imtihandır.

Niyeyse imtihan denilince aklımıza daha çok zorluklar geliyor. Başka bir deyişle, zor zamanlarımızda imtihanda olduğumuzu hatırlıyoruz. O zaman Allah'a daha çok ihtiyaç hissediyor ve O'na daha çok sığınma gereği duyuyoruz. Başka çaremiz de yok zaten. Ama unutmayalım ki dine uzak olanlar, hatta Allah'a inanmayanlar bile altından kalkamadıkları bir zorlukla karşılaştıklarında dua etmeye başlıyorlar. 'Ateizm uçak sallanana kadardır' şeklindeki meşhur sözü hatırlayalım.

Ama galiba hayırla, yani nimetlerle, imkanlarla, kısaca varlıkla imtihan edilmenin pek farkında değiliz. Rahatımız yerindeyse, işimiz tıkırındaysa unutuveriyoruz, unutmazsak bile gevşiyoruz. İbadetlerimizin, dualarımızın tadı kalmıyor. 'Biz başardık, biz kazandık, bizim aklımız, bizim gayretimiz… Deyiveriyoruz farkına varmadan; dilimiz demiyor belki ama alttan alta böyle düşünüyoruz sanki. Ta ki, bir hastalık, bir ölüm, bir sıkıntı, işimizde bir daralma olana kadar… O zaman yeniden yöneliyoruz Allah'a.

Oysa Allah, başımız sıkıştığında lambadan çağıracağımız, 'ne dilersen dile benden diyen', işimiz bitince de yerine göndereceğimiz, emrimize amade bir cin değil.

Biz 'Onun değil, O bizim sahibimiz. Yaratan da yaşatan da, sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şeyi bize veren de O. Ve O, sıkıntı anında sabretmemizi istediği gibi, rahatlık zamanında da şükretmemizi istiyor. Verdiği nimetlere karşılık, onu vereni hatırlamamızı/hiç unutmamamızı, verdiği sağlık ve afiyeti, malı mülkü, her türlü imkanı, O'nun istediği yolda ve istediği ölçülere göre değerlendirmemizi istiyor.

O zaman soralım:

İmtihanınız nasıl gidiyor?