Sabahın o ılık rüzgarı usul usul değiyor mu sizin de saçlarınıza? Her sabah sonbaharın o ılık havası ta ciğerlerinize kadar inmiyor mu? Eylül ayının o derin hüznü içinizi sarıp sarmalamıyor mu? Sonbaharın verdiği o derin yalnızlık hissi, o şiirsel sabahlardan yayılan toprak ve rüzgar kokuları, o sessizlik, o sükûnet sizi alıp götürecek kuvvette değil mi yoksa?
Şimdi her yer sonbahar. Şimdi her yerden tuhaf bir yalnızlık dökülüyor sabahın yumuşak karnına. Rüzgarlar, bulutlar, kararan gök bir şeyleri haber veriyor sanki bize. Ağaçların o esaslı duruşu, yorgunluğu, kırgınlığı bizlerden hep bir şeyler saklıyor gibi.
Evet, şimdi her yer sonbahar. Şimdi zamanlardan eylül. Şimdi dünya başka bir kalıba girmiş gibi mahzun ve duygulu. Şimdi hayat başka bir sayfayı önümüze açmış gibi suskun ve düşünceli.
Böyle zamanlarda insan daha bir meftun oluyor radyodan akıp giden müziğe. İnsan daha bir tutkun oluyor şiire, şiirden eylüle yayılan sese, kokuya ve renge. Şiir sonbahara, eylüle daha bir yakışıyor sanki. Daha bir yakınlaşıyor.Ve sonbaharın kokusunda her zamankinden daha fazla şiir soluyor insan. Şimdi her yer biraz şiir, biraz eylül ve biraz sonbahar.
Mevsimler, aylar, günler daha çok anlatır bize hayatın o tuhaf döngüsünü. Daha iyi anlatır. Yaşlandığımızı, günlerin gitgide ufalandığını, çocukların ansızın büyüdüğünü mevsimler daha kestirmeden ihbar eder bize. Hele sonbahar, hele eylül bu ihbarları daha derinden duyumsatır ruhlarımıza. O tarifsiz sessizlik ve sükûnette bütün boyutlarıyla duyarız hayatın katmanlarını ve anlarız dünya kaç köşe. Yapraklar sararmıştır çünkü biz farkına bile varamadan o güzelim yeşilin. Çünkü hayat bir film gibi, sonbaharda, eylülde vizyona girmiştir belki de. Kim bilir…
Şimdi saat eylüle çeyrek var, günlerden eylül. Mekan eylül, zaman eylül. Bütün şiirler eylül başlığıyla yazılmaya muhtaç ve mahkûm. Radyodan akan bütün müziklerde eylülün o eşsiz tınısı var. Bütün kitapçılarda sanki üzerimize üzerimize düşüyor Mehmet Rauf'un o ölümsüz romanı.
Sokakta koşan uzun, siyah saçlı küçücük kız çocuğunun annesi bir telaş içinde nasıl da bağırıyor arkasından: "Eylül! Dur, gitme kızım" diye. Ne de güzel bir tesadüf bu mevsimde. Eylül, yine eylül, yine eylül…
Bazı anlar vardır ki insan kendiyle daha bir baş başadır. Daha bir okur hayatın satır aralarını. Daha bir kendine yaklaşır o anlarda. Daha bir yaşar kendini bütün damarlarıyla. Bu an çoğu zaman sonbahardır. Ve her zaman sonbaharın ölümsüz adıdır eylül.