Gün geçtikçe doğrularımız, tutkularımız, vazgeçilmezlerimiz daha bir azalıyor sanki. Daha bir her şeye ve her yere eklemlenme derdine düşüyoruz. Fikrimiz, ilkemiz, duruşumuz, sağlam bir zeminimiz yok gibi. Tabirimi mazur görün ama, yağmur nereye yağarsa tarlamızı oraya çekmeyi pek bir marifet belliyoruz artık.
Olaylar karşısında bir doğrumuz yok neredeyse. Ya da doğrunun yanında yer almayı pek önemsemiyoruz. Ne söylenmiş, söylenen ne, hiç umursamıyoruz. Söylenen sözün mantığını, manasını deşmekten çok, kim söylemiş, söyleyen kimdir ona odaklanıp kalıyoruz. Biri bir şey işaret ettiği zaman işaret ettiği yere değil, işaret eden kişiye saplanıp kalıyoruz. İşaret eden kişinin etrafında doğrular veya yanlışlar üretmeye çabalıyoruz.
Öyle bir noktaya gelip dayandık ki; herkeste kupkuru bir tarafgirlik, kupkuru bir saplantı. Ya bendensin ya düşman, ya yanımdasın ya karşı. Öyle bir hal ki bu; olduğumuz yerdeki her söze gözü kapalı itaat etmeyi ve de karşıdan gelen her sözü baştan sona reddetmeyi tek temel mesele olarak kabul edeceğiz. İstenen bu.
Ve öyle bir hale geldik ki, gücün gücüne, paranın, makamın, namın, aşiretin buyruğuna girmeyi kendimize yol belliyoruz. Güçlüden yana, zenginden yana, itibardan yana yer almayı pek seviyoruz. Onlarla aynı karede poz vermek, onlarla anılmak pek bir okşuyor benliğimizi. Aklımız sıra kendi benliğimizi bir başka bende var etmenin yolunu bir yol olarak seçmeyi marifet biliyoruz. Kendimizi başkasında bulmanın acizliğini duymadan hem de…
Saçma sapan alışkanlıklar girmiş hayatımıza, kabul edelim. Basit, tekdüze, sığ bir hayat algımız kaplamış bütün hayatımızı. Kendimiz olmak, kendimize varmak epey zamandır çıkmış lügatimizden. Hep bizden olmayana benzemeyi, başkasında kendimize yer açmayı, başka başka hayatlarda kendimize hayat devşirmeyi önceliğimiz yapmışız. Hayat karşısındaki duruşumuzu, yerimizi ya bilmiyoruz ya da çoktandır unutmuşuz.
Evvela şunu sormalıyız kendimize. Hayatımızda şunları sorgulamalıyız:
Doğrunun, haklının, hakkın yanında mı olacağız, yoksa güçlünün, zenginin, muktedirin mi yanında? Doğruyu söyleyen bir garip, bir fakir, bir güçsüz bile olsa, yalan-yanlış konuşan bir muktedire karşı kimin tarafında duracağız? Görüşü bizim görüşümüze, hayatı bizim hayatımıza, dünyası bizim dünyamıza uzak olan kişi de olsa söylediği söz doğru ise, biz yine de ona burun mu kıvıracağız? O benim tarafımda değil diye her söylediğine toptan karşı mı çıkacağız?
Yok. Olmaz. Böyle olmamalı. Haktan ve adaletten uzaklaşan bir toplumun bireyi olmaya itirazımızı yapmaktan imtina etmemeliyiz. Hoşumuza gitmese de doğruyu söyleyeni savunmalıyız. Sevmesek de, haz etmesek de hak haktır. Doğruyu hangi taraf söylüyorsa o taraf tarafımız olmalı. Ana zeminimiz, ilkemiz güç değil, hak olmalı. Tek fert kalsak bile, yenilgi mukadder bile olsa doğru sözün altına imza koyabilmeliyiz. Özümüz, cevherimiz, insanlığımız ancak ve ancak bunu gerektirir.