Bugün sizlere izlediğim bir filmden bahsetmek istiyorum. Aslında çok film izleyen biri olmadığım halde ilgimi çekti. Yönetmenliğini Çağan Irmak'ın yaptığı 'Babam ve Oğlum' kadar olmasa da ona yakın bir etki bırakabilecek başarılı bir dram filmiydi. Tabi teknik olarak eksiklerinin olup olmadığını yorumlayacak bir eleştirmen değilim. Sadece bir izleyici olarak söyleyebileceğim tek şey filmin yoğun bir duygu aktarımı yapabildiği.

******
Süresi 2 saat olan filmimizin ismi 'Hadi be oğlum'. Yönetmeni 'Bora Egemen'. Oyuncuları: Kıvanç Tatlıtuğ, Alihan Türkdemir, Sezai Aydın, Yücel Erten, Feridun Düzağaç ve Yıldız Kültür. Konusu: Bir balıkçı olan Ali, hayatını küçük oğlu Efe'ye adıyor. Efe'yi babasıyla birlikte zor şartlar altında büyütüyor. Efe diğer çocuklardan farklı, gülüp oynayan duyduklarına tepki verebilen bir çocuk değil. Ali; oğlu için çabalarken yalnızlığı yoğun bir şekilde hissediyor. Hayatta tek istediği ise oğlunun bir kere yüzüne bakması. Film baba ve oğlunun hayata tutunmalarını konu alıyor yani.

******
Fazla detay vererek izlemeyenler için filmi anlatmak da pek olmuyor. İzlerken insan kendi içinizde bir karmaşa yaşıyor. Film boyunca kendimi sorguladım ve çıkarımlarım oldu. Yazımın devamında bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

******
Öncelikle film, çevremizde ne kadar acımasız insan olduğunun bir kez daha ayrımına varmamı sağladı İnsanların eksiklikleri, hastalıkları, zayıf noktalarıyla dalga geçen; onları küçümseyen, görmezden gelen ya da ezmeye çalışan, merhamet duygusunu kaybetmiş o kadar çok birey var ki dünyada.

******
Sizlerden ricam farkında olarak veya olmayarak hayata sizden daha zayıf bir şekilde tutunmaya çalışan bu insanlara karşı daha hassas, daha duyarlı yaklaşmanız. Hele ki karşıdaki çocuksa… Kendi duyarlılık düzeyinizi artırdığınız kadar çocuklarınızı da aynı hassasiyete sahip bireyler olarak yetiştirin.

******
'Çocuktur' deyip geçmeyin ve her şeyi onların yanında konuşmayın. Onlara yaratılana karşı merhamet etmeyi öğretin ve en etkili öğretim yönteminin kendi davranışlarınız olduğunu unutmayın.

******
Dikkatimi çeken ve beni üzen diğer nokta ise şükürsüzlüğümüz oldu. Evet şükrettiğimizi düşünerek yaşarken, elimizdekilerin kıymetini yeterince kavrayamadığımızı fark ettim. Film boyunca başrol oyuncusunun oğluna yönelik tekrar ettiği tek şey 'Lütfen bir kere yüzüme bak'' cümlesiydi.

******
İnsanın boğazında koca bir düğüm oluşturuyor bu diyaloglar. İnsan evladının gözlerine bakmasının, anne-baba demesinin, kısaca nefes alabiliyor olmasının ne kadar büyük bir nimet ve mucize olduğunu hatırlıyor.

******
Pek çoğumuz çocukların atlayıp zıpladığını, yerinde duramayıp koşturduğunu görünce 'Çok yaramaz' deyip hayıflanırız. O an için 'Elhamdülillah, eli kolu sağlam. Koşabiliyor, akıl sağlığı yerinde ki kendini kontrol edebiliyor. En önemlisi de sağ ve yanımda. Evimde varlığını dağınıklığıyla htirebiliyor' demeyi çoğu zaman unutuyoruz.

******
Tabi bu her türlü yanlışına ve hatasına göz yumup şımartın demek değil. Onlara bir yabancıya gösterdiğimiz nezaketi göstermek, bağırmadan fiziksel ya da duygusal şiddete başvurmadan, onların birer birey emanet olduğunu unutmadan doğruları anlatabilmek yeterli olacaktır.

******
Kısacası şükretmek gerek olana da olmayana da. Buna ek olarak her an birer engelli adayı olduğumuzu da unutmadan, onları anlamak hayatı onlara kolaylaştırmak unutmamamız gereken bir hassasiyet.
Kalın sağlıcakla…