11 ilde büyük bir yıkıma sebep olan ve 40 binin üzerinde vatandaşımızı hayattan koparan deprem felaketinin üzerinden 2 hafta geçti. Depremi yaşayan bölge halkı olarak hazırlıksızdık. Tıpkı ölüm gibi daha önce tecrübe etmediğimiz bir şiddetle sallanırken ne yapacağımızı bilemedik. Donakaldık. Aradan 2 hafta geçmesine rağmen bu sarsıntının travmasını yaşıyoruz. Artçı depremlerin sallantıları, sallanıyormuş hissiyle harmanlanıyor ve her bir derin sese kulak kesiliyoruz.
**
Bu anlattıklarımız depremi en az hasarla atlatan insanların yaşadığı durum. Depremde enkaz altından çıkarılan, yakınlarını yitiren, evinden işinden olan insanların halini düşünsek de anlayamayız. Hala enkaz altında bulunan cenazeler ve onların çıkarılmasını bekleyen hısım akrabalar. Dayanılmaz bir acı.
**
Bir yanda bu insanların acısını hafifletmek için canla başla çalışan güzel insanlar, görevliler, gönüllüler. Diğer yanda hayatın normal akışında kalbindeki karanlığa teslim olmayı sürdürenler… Hani konuşuyoruz ya "Her kurumun, her bireyin bu tür felaketlerden çıkaracağı dersler olur" diye… Oluyor elbet. Ama olmayanlara da "Bu kadar olmaz, bu kadar çabuk olmaz" diyoruz.
**
Devlet bir yandan felaketin yoğun yaşandığı bölgelerde altyapıyı kurmaya, çadır kentler oluşturmaya, enkazları kaldırmaya devam ederken; diğer yandan hasarlı yapılar için hane başına 10 bin TL acil yardımda bulundu. Sosyal medyada bu yardımın "Ev sahibi - Kiracı" arasında polemik konusu olduğuna dair yorumlara denk geldik.
**
Şahsen "Yoktur öyle bir şey, yine abartıdır, istisnadır" dedim. Genel anlamda istisna olsa da varmış. Hep birlikte o dehşet anları yaşadıktan sonra bile hakkı olmayan 10 bin TL'nin derdine düşenler, düşebilenler var.
**
"Gözünü toprak doyursun" diye bir türkü var. 40 binin üzerinde insan bir anda toprak oldu. Hala enkaz altında olan cenazeler… Kalan bizler… Derdimiz ne? Gözümüzü toprak bile doyurmuyor. Şükür böyle davrananlar yine de azınlık.
Selam ve dua ile kalın sağlıcakla.