ON ALTINCI BÖLÜM
M. Sarmış: Abi artık sona geliyoruz. Anladığım kadarıyla yazı, şiir, resim ve benzeri kültürel çalışmalarınıza paralel olarak baba mesleği çiftçiliği de sürdürüyorsunuz.
F. Rastgeldi: Evet, ondan hiç kopmadım. Tülmen'de bağım bahçem var. Yıl içinde de sık sık giderim. Özellikle baharla, yazla beraber daha çok giderim. Her yıl 150 tane ağaç dikiyorum. Bu sene 150 tane fıstık fidanı, 50 tane de zeytin fidanı diktim. Kendi ellerimle bizzat dikiyorum. Tabii sağlığım elvermediği için birisinin yardımını alıyorum. Ölünceye kadar devam edeceğim. Benim arazim bitince yollara, caddelere dikeceğim. Zaten Tülmen'in yollarına, uygun yerlerine dikiyorum. Karayolları'nın yollarına, göbeklerine, refüjlerine de dikeceğim. Hepsi fıstık ve zeytin ağaçları olacak. Bunlar çok dayanıklı ve uzun ömürlü ağaçlar. Üstelik Urfa orijinli. Ziraat uzmanlarının dediğine göre bu iki ağaç da dünyaya bu bölgeden yayılmış. Mersin'de portakal, Erdemli'de limon ağaçları dikmişler, çok güzel. Başka illerde de oraya has ağaçlar dikiliyor. Bizde de en uygunu fıstık ve zeytin. Ben bu hususu Ahmet Bahçıvan'ndan beri belediye başkanlarına söylüyorum. Havaalanına kadar orijini belli olmayan ağaçlar diktiler. Onun yerine bir fıstık, bir zeytin şeklinde Urfa orijinli ağaçlar dikilsin diyorum. Fıstığın da fıstık veren türü değil, erkek türü olabilir, menengiç ağacı, sakız ağacı olabilir. O şekilde çok güzel olur. Bizde yollara, şehir içine, hatta tarihi mekanlara daha çok çam ağacı dikiliyor. Oysa çam bir orman ağacıdır. Kökü çok belalı bir ağaçtır. Yer altında temelleri tahrip ediyor. Yollara ve tarihi eserlere zarar veriyor. Merkezden uzak tutmak lazım.
M. Sarmış: Eyvallah! Çok önemli hususlar. Urfa'nın bu gibi şeylere çok ihtiyacı var. Ben de bu uğurda çok mücadele verdim. Buna bağlı olarak bir şey sormak istiyorum. Urfa'nın yeşillendirilmesi için Doktor İhsan Barlas'ın çok çalıştığını duymuştum. Urfa'da birkaç yeşil alan var. İşte Atatürk Ormanı, Şehitlik Çamlık, Tılfındır Tepesi gibi. Oraların ne zaman kimler tarafından yapıldığına dair bilginiz var mı?
F. Rastgeldi: Doktor İhsan Barlas'ın bu konularda emeği çoktur.
Tılfındır dediğimiz tepe bizim çocukluğumuzda bomboştu. İlkokulda öğrenciydim. Öğretmenimiz bizi alıp oraya götürdü. Sınıfça çam fidanı diktik. 1958 olması lazım. Vali Kadri Eroğan zamanı (1957-1959). Onun fikriydi, teşvik ediyordu. Sadece biz değil, bütün okullar gidip fidan dikti.
M. Sarmış: Oranın daha önce Ermeni mezarlığı olduğuna dair bir şeyler duymuştum. Siz fidan diktiğiniz zaman orada öyle bir şeyler var mıydı?
F. Rastgeldi: Yoktu veya ben hatırlamıyorum.
M. Sarmış: Peki, diğer yeşil alanlar…
F. Rastgeldi: Şehitlik Çamlık bomboş bir arazi idi.
M. Sarmış: Daha önceden orada hayvan ağılları varmış; Ermeni bir vatandaş tarafından işletildiği için "Keşişin Ağılı" denilirmiş.
F. Rastgeldi: Ben hatırlamıyorum. Fakat Urfa'da eskiden tapusu Ermenilere ait çok yer olduğunu büyüklerimiz anlatırlardı. Cuma Hündür'le yaptığınız röportajda da hoca anlatmış. Yahudiler Urfa'dan mallarını satarak gitmişler. Geçen bir arkadaş da anlattı. Dedesigilin evi Hararnkapı'nın oralarda bir yerde imiş. Yahudi bir komşusu varmış. Bir gün gelip "Komşu ben evimi satıyorum. Alıyorsan sen al." demiş. Dedesi demiş ben alamam. Adam iki üç gün sonra yanında başka biriyle yeniden gelmiş. Dedesine demiş ki, "Komşu ben evimi bu adama satacağım. Senin rızan var mı?" Dedesi de "Ben alamıyorum. Ama bu adamı tanıyorum. Satabilirsin." deyince o adama satmış. Hepsi evini, bağını, bahçesini öylece satıp gitmiş. Ama pahalı, ama ucuz… Sadece satmayan bir aile kalmış. Onun da hikâyesi uzundur.
M. Sarmış: Çok karışık bir olay. O konuyla ilgili sizin bir görüşünüz var mı?
F. Rastgeldi: O ailenin Müslüman olduğu söyleniyor. 1947 yılında tamamı katlediliyor. Kimin yaptığına dair farklı görüşler var. Aile reisinin Müslüman bir ortağı varmış. O kesti diyenler olmuş. Fakat devrin Urfa Müftüsü Hasan Açanal'ın bir fetvası vardır. Öldürme şekline de bakarak Yahudilerin işi olduğunu söylüyor. Onların kitabında dinden dönenler böyle cezalandırılırmış. Sadece o sırada asker olan bir kişi kurtulmuş. Müslüman olmuş. Aşağı Çarşı'da uzun süre manifaturacılık yapardı. Bir süre sonra İstanbul'a nakletti.
M. Sarmış: Pekâlâ, şu yeşillendirme konusuna dönelim. Şehitlik Çamlık'ta kalmıştık.
F. Rastgeldi: Ben Vatan İlkokulu'nu bitirdikten sonra Sanat Enstitüsüne gittim. Okulun karşısı, bugünkü Bahçelievler'in olduğu mevki o sırada boş bir arazi idi. Bahar mevsiminde oraya arpa buğday ekerlerdi. O hububat kalktıktan sonra biz gidip orada futbol oynardık. Şehitlik mevkii de olduğu gibi boştu. Çam fidanı diktiler. Ben ortaokulda idim. 1960'ların başı.
M. Sarmış: Atatürk Ormanı…
F. Rastgeldi: Şehrin ileri gelenleri Urfa'ya bir orman yapalım diyorlar. Az önce adını söylediğiniz Doktor İhsan Barlas öncülük etmiş. Devrin Valisi Kemalettin Gazezoğlu (1966-1968) kabul ediyor. Yer olarak önce Tugay'ın yukarı kısımlarındaki Karaköprü Tepesi'ne karar veriliyor. Gidip inceliyorlar. Orası çok kayalık bir yer. Ağaç dikimine ve sulamaya elverişli değil. Üstelik de alan olarak küçük. Bunun üzerine şimdiki Gölpınar Tepesi'nde karar kılınıyor. O zaman Orman Müdürlüğü yok. Görev Toprak Su İdaresi Müdürlüğünün... Müdür de Vehbi Melik… Böylece Atatürk ormanı orada kuruluyor. Yıllar sonra Ellisekiz Meydanı'ndaki Süryani kilisesi restore edilip kültür merkezine çevrilirken isim konusu gündeme gelince Naci İpek'in teklifi ile Kemalettin Gazezoğlu'nun ismi veriliyor. Atatürk Ormanına vesile oldu diye… Tabii Atatürk Ormanı da öyle kısa zamanda oluşmadı. Toprak Su İdaresi'nin ekipleri uzun müddet gidip geldiler. Fidan diktiler, su verdiler, bakımını yaptılar. Urfa ikliminde bu işler öyle kolay değil. Sonra orman alanı da genişletildi.
M. Sarmış: Bir de Eyüp Peygamber Camii'nin karşısında yeşil bir alan var.
F. Rastgeldi: O konuyu çok bilmiyorum. Belediye ağaçlandırdı diye biliyorum.
M. Sarmış: Abi, eminim sorsam daha anlatacak çok şeyiniz vardır. Fakat artık bitirelim. Sizi çok yordum. Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?
F. Rastgeldi: Bana şöyle bir soru sormanızı beklerdim: "Yeniden doğsanız neler yaparsınız?"
M. Sarmış: Tamam, sorayım o zaman: Yeniden doğsanız neler yaparsınız?
F. Rastgeldi: Bir defa iyi bir tahsil görürüm. Örneğin Süleyman Demirel ve Aziz Sancar kendi gayretleri ile çok iyi bir eğitim almışlar. Baba servetiyle, özel kolejlerde okumakla değil. Demek ki okumak çok önemli. Ben de iyi bir tahsil yaparım.
Birçok hastalıkları geçirdim. Ayağım kırıldı. Bağırsaklarım delindi, dışarı alındı, uzun müddet dışarıda kaldı, bir daha ameliyatla içeri alındı. Böbreğim çalışmıyor. Daha bir sürü rahatsızlık geçirdim. Gençliğimde alkol de alıyordum. O yüzden karaciğerim yağlandı. Bir daha dünyaya gelsem o gibi şeyleri yapmam. Doktora gitmemek için, sağlığımı korumak için daha dikkatli olurum.
Kazandığım parayı harcarım. Bol bol gezerim. Kavgadan uzak dururum. Ufak tefek şeyler için kavgaya girmem. Kin tutmam. Kimsenin kalbini kırmam.
M. Sarmış: Şimdi bir dakika. Böyle şeyler yapmam demenizden daha önce bunları yaptığınız anlaşılıyor.
F. Rastgeldi: Tabii. Maalesef zaman zaman yaptım. Ufak şeyler için kavga ettik. Hatır koyduk. Fakat bir daha dünyaya gelemeyeceğime göre, şimdi bundan sonraki hayatımı bu şekilde geçirmeye çalışıyorum. Sağlığıma daha çok dikkat ediyorum. Daha fazla para harcıyorum. Daha fazla dost ahbap tutuyorum. Kimsenin hatırını koymuyorum. Kimseyle tartışmaya girmiyorum. Hele hele cahillerle hiç tartışmıyorum. İmam Gazali'nin güzel bir sözü var: "Ne zaman cahillerle tartışmaya girdiysem kaybettim." Artık seviyemde olmayanlarla muhatap olmuyorum.
M. Sarmış: Çok güzel. İyi bir final oldu. Allah sağlık afiyet versin, siz de o dediklerinize göre yaşayın inşallah! Her şey için çok teşekkür ediyorum.
F. Rastgeldi: Ben de size çok teşekkür ediyorum. Yaptığınız bu çalışmaların tarihe belge olarak kalacağına inanıyorum.
-SON-