Günümüzde meşhur bir söz var hani duymuşsunuzdur: ' Zaman değişti komşu, neydi o günler' Sahiden zaman değişti mi dostlar? Bundan bin-iki bin yıl öncede bir saat altmış dakikaydı, bir gün yine 24 saatti. Zaman nasıl değişir? Yoksa değişen başka şeyler mi? Teknolojinin gelişmesi ile yaşantımız oldukça değişti, bu inkar edilemez bir gerçek. Peki, kültürel değerlerde mi teknolojiye uyarak değişti mi? Gelin sizinle düğün geleneklerimizle ilgili bir zaman yolculuğu yapalım.
İlk örneğimiz peygamber efendimiz dönemi ile ilgili. İslami yaşantının temelini belirleyen özellikler bildiğiniz gibi Kur'an-Kerim'in yanı sıra peygamberimizi örnek alarak yapılır. Düğün geleneklerimizde bunlardan biridir. İslami inanca göre düğün ve düğün esnasında uyulacak esas; her işimizde olduğu gibi helal ve haram sınırını gözetmektir. Düğünlerimizde harama kaçmamak kaydıyla, kadınlar ve erkeklerin birbirlerine karışmaması, içki içilmemesi şartıyla eğlenebilirler.
Düğünlerde tef* çalınması, şarkı söylenmesi de Peygamberimiz (s.a.s.)'in tasvip ve teşvik ettiği şeylerdendir. Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet olunan bir hadîste Rasûlullah (s.a.s.) Ensar'dan bir kadının düğününden dönen Hz. Âişe (r.a.)'ye: 'Ya Âişe herhalde düğününüzde eğlence (çalgı) yoktu, halbuki Ensar eğlenceyi sever.' buyurmuştur. Bir başka rivayette de: 'Tefe vuracak ve şarkı söyleyecek bir cariye göndermediniz mi?' buyurunca Hz. Âişe '(Şarkı olarak) ne söylesin ya Rasûlallah?' demiş, Rasûlullah (s.a.s.) de: 'Size geldik size geldik... ' diye başlayan bir kaside okumuş ve 'Bunu okusun' buyurmuştur (Mansur Ali Nasıf, et-Tac, II-130). Bir başka hadiste de Hz. Peygamber (s.a.s.): 'Helal ve haram nikah arasındaki fark (helalinde) tef ve ses (şarkı) bulunmasıdır. ' buyurmuştur. (aynı eser).
Konumuza bir diğer örnek ise şudur: Tabiîn'den Hz. İshak'ın gözleri görmezdi. Hz. Âişe onu kabul ettiği zaman başını örterdi. Bir gün İshak, Hz. Âişe'ye 'Ben ama olduğum halde benim yanımda örtünüyormuşsun. Halbuki benim sizi görmeme imkan yok!' demişti. Hz. Âişe, 'Evet, sen beni görmüyorsun, fakat ben seni görüyorum!' diye cevap vermişti. İslami hassasiyet budur.
Yıl 1968. Karameydanı Camii arkasındaki bir düğüne davetliyiz. Bendeniz 5-6 yaşlarındayım. Çocuk olduğumuz için kadınlar arasında yapılan Kına Gecesindeyiz. Akşam saatlerinde dar fakat uzun duvarlara sahip eski Urfa sokaklarını geçerek düğün evine vardık. Kapının ardında bezlerle kapalı bir yer dikkatimi çekti. İki kör müzisyen sanatlarını icra etmekteler. Hem kapalı bir mekan hem de görme özürlü sanatçılar. Avluda kadınlar kendi aralarında eğlenmekte, kimi oyun oynuyor, kimi müziğin ritmiyle çepik çalıp oyunlara iştirak etmekte. Ama hepsi de renkli kumaşlardan örülü düğün kıyafetleriyle eğlenmekte. Aralarında bir başı açık veya dekolteli kimse yok. İstek parçalar yaşlı bir nene aracılığı ile perde arkasındaki müzisyenlere iletilmekte. Yani anlayacağınız içeride erkek sinek bile yok. Yaşı küçük erkek çocukları ve kör müzisyen ihtiyarcıkları saymazsanız.
2000'li yıllar. Yer şehrin herhangi bir yerindeki düğün salonu. Aradan 30 yıl geçmiş. Yer yine bir düğün salonu. İçeride yine yabancı bir erkek görünce 'yerel ağızla 'Namahrem' diyen Urfalı avratlar. Kadınlar kendi aralarında eğlenmekte. Sahi erkekler nerede? Eskiden olduğu gibi başka bir yerde eğlenmekteler. Namahremci bacılar çalan davulun ritmine uyup oyun oynuyor, halaylar, zılgıtlar çekiliyor. Ama görüntüde bir farklılık var. Namahremci bacılar gayet dekolteli, bağrı yanık türkülere bağrı açık şekilde iştirak etmekte ve oyun oynamakta. Kıyafetlerde her rengin yansıması var. Hadi diyeceksiniz kardeş kardeş, bacı bacı oynuyorlar, bu kadar da kalbini fesat yapma. İçeride yerli tabirle gevendeler, erkeklerden oluşan orkestra ve garsonlar var. Namahremci bacılar bunları erkekten saymayıp hoplaya hoplaya oyun oynamakta. Saat 10'a doğru kapıdaki bir bayanın sesi duyuluyor 'Namahremler geliiiiii'. Haydi bir telaş bir telaş. Dekolteli bacılarımız hemen örtünmekte ve gelen erkeklerle birlikte bu kez beraber eğlenilmekte.
Yine başka bir düğündeyiz. Ama sözde İslami bir düğün. Mevlithanlar gözü yaşlı ilahiler ve Kutsal kitabımızdan sureler okumakta. Ardından Semazenler meydana çıkıp dünya gibi etraflarında dönüp raksetmekte. Yaklaşık bir saat süren bu programın ardından yine gevendeler ve orkestra eşliğinde cümbür cemaat kadınlı erkekli halaylar çekilip dans edilmekte. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Anlayan iki adım öne çıksın.
Hanımlar, beyler ben söyleyeceğimi söyledim. Anlayan anladı. Anlamayanlara veya anlamak istemeyenlere sözüm yok. Siz yine eğlencelerinize devam edin. Ha bu arada şunu söyleyenler olabilir. 'Hoca hoca iyi hoşta sen bunları ailene yaptırabiliyormusun?' Gelin bunu müsaadenizle bir fıkra ile cevaplayayım.
İmamın biri kürsüye çıkar 'Ey cemaat-i Müslimin kadınlarınıza, kızlarınıza dikkat edin. Mini etek giydirmeyin, oje ruj sürdürmeyin, açık giydirmeyin…'
Hocanın bu laflarına kızan birisi hemen atılır: 'Hocam iyi de senin kızın bunların hepsini yapıyor'
Hazır cevap imam hemen lafı yapıştırır: ' Eeeee benim kıza iyi de yakışıyor ama'
Laf ola beri gele dostlar. Hepiniz Allaha emanet olun.