He valla, hem billa bir deli arıyorum. Ciddi söylüyorum DELİ-DELİ-DELİ hem de kulakları küpeli. Varsın başında huni olmasın, ama deli olsun. "Hayda sende mi kafayı yedin be adam" dediğinizi duyuyorum. Yerin kulağı var dostlar. Ha bir de "Abdala malum olurmuş" lafını hiç duymadınız mı?
Bi zaman önce, teeee pandemi öncesi yıllardan birinde kızımla Belediye tiyatrosuna gitmiştik. Oyunun adı "Bizim köyün delisi". Seçim zamanı etrafa heyecan katmak isteyen bir muhtar seçilebilmek için köyüne diplomalı deli getirmişti. Hasan OCAKOĞLU dostumuzun başrolde oynadığı sahnede, sanıyorum parasız kalan ve araştırma yapmak isteyen bir üniversite öğrencisi deli rolüne girerek köye gelmiş ve muhtarın seçimi kazanmasını sağlamıştı. Öyle ya delisiz mahalle olmazdı, köyde neden deli olmasın.
Bendeniz çocukluğumda şehrimden ayrılıp İstanbul'a göçtüğümden o dönemde deli olarak sadece "DELİ AYNO'yu tanımıştım. Urfa'ya geri geldiğim yıllarda nam-ı diğer "Hülya Avşar" lakaplı güzelimsi bir afet-i devran, etekle gezen bir yakışıklı beyefendi ile elinde tokmak ve bidonla gezen halkın deli diye takıldığı saf ve temiz birini görmüştüm. Fakat şehrimde zaman içinde öyle deli lakaplılar geçmiş ki say sayabildiğin kadar. Yazsam koca koca sayfayı doldurur, sonra ne bilim gazete editörü abim beni kovar herhalde belki bu köşeden.
Yahu millet akıllı arıyor, sen deli. Nereden çıktı bu muhabbet. Öyle demeyin dostlar. Ben ömrümde iki DELİ tanıdım, başka deli tanımam. Kargadan başka kuş bilmem misali. Bu söylediğim deliler gerçekten deli. Bizimkiler kimbilir hangi dertten kafayı yemişler, zavallı garipler.
Gelelim en sevdiğim deliye. Hani Osmanlı tarihçilerinin Deli lakabını taktıkları Rus Çarı I. Petro. Adamcağız tahta, pardon başa geçtiğinde Rusya o dönemde sadece Moskova'dan ibaret küçücük minnacık bir şehir devleti. Ne yapayım da şehrimi büyüteyim, krallığımı soğuk iklimden sıcak ülkelere sahip kılayım diye kafayı yormuş.
Nihayetinde IV. Murat gibi sivil kıyafet giyerek bütün Avrupa'yı dolaşmış, buradaki teknik gelişmeleri inceleyip ülkesine yanında mühendislerle dönmüş. Ülkesini her yönden kalkındırmış ve kısa zamanda Moskova topraklarını genişletmiş. Bugün bile o meşhur vasiyetini koca Putin bile gerçekleştirmeye çalışıyor. Yani sıcak denizlere inme politikası. Ya dostlar boşuna tarihçilerimiz Petro'ya deli dememişler. Sahi bu adam gerçekten delimi diye bazen düşünüyorum. Düşündükçe de kafayı yiyorum.
Gel gelelim ikinci deliye. Bu örnekte uyanıklığı ile ünlü Kayseri şehrimizden. Demokrat Parti iktidarında Belediye başkanı seçilen Osman Kavuncu Beyabimiz yaptığı projelerle adını deliye çıkarmış. Kendisi bugünkü modern Kayserinin mimarı ve öncüsü sayılıyor.
Ne mi yapmış? Boş arazileri, hatta dağlara kadar uzanan bataklık arazileri bile projelendirmiş. Koca koca yollar, caddeler, her sokağın köşesine parklar, üüüüüü aklınıza ne gelirse onu yapmış. Şehrin ortasından geçen derede çamaşır yıkamayı yasaklamış, efendim şehirde şemşamer (Ayçekirdek) yemeği bile yasaklamış, hatta söylentiye göre Erciyes Dağına pikniğe makam arabası ile giden Vali Beyi arabadan indirtip şehre yayan göndermiş. Bakın ben görmedim ama Kayserili komşularımdan duydum. Tabii icraatları ile bu arada haliyle adı deliye çıkmış. Ama ne deli. Kurban olam bu delilere. Gel de elini, ayağını öpme bunların.
Şimdi düşünüyorum da şehrimizde de böyle delice projelere sahip, şehrim Şanlıurfa'mı her yönüyle uçuracak, adı yıllarca unutulmayacak ve secimde aday olacak Abiler, Ablalar yok mu? Vardır elbet.
Şimdi anladınız mı ey dostlar neden Delileri seviyorum? Ama dediğim gibi delice projesi olanları ha. Yanlış anlamayın. Yoksa lafım pek muhterem ve hizmet aşkıyla yanan büyüklerimiz değildir. Yanlış anlayanlardan da özür dilerim.
Bizim derdimiz Şanlıurfa'mıza, vatanımıza, ülkemize ve güzel insanımıza hizmet eylemek. Hizmet eden kim olursa olsun saygımız sonsuz. Laf ola beri gele dostlar. Sürçü lisan ettiysek affola.