ALTINCI BÖLÜM
M. Sarmış: Peki, Hıristiyan zümrelere gelelim. Ermeniler ve Süryaniler… Onlar nüfus olarak daha çok. Özellikle Ermeniler. Doğal olarak onların yaşadıkları mahalleler daha geniş, evleri daha fazla. O malum olaylar üzerine Urfa’yı terk etmek zorunda kalıyorlar. Onların mülkleri ve vakıfları ne oluyor?
C. Hündür: Önce şunu belirteyim; bugün PKK’dan dolayı nasıl ki bütün Kürtleri suçlamak doğru değilse, o zaman da Taşnak ve Hınçak partilerine dâhil olup devlete isyan edenlere bakıp bütün Ermenileri suçlamak doğru değildir. Fakat tabii o olaylar olup da iki toplumun arasına düşmanlık girince, ihanet etmeyen, isyana karışmayanlar da korkularından dolayı ülkemizi terk etmek zorunda kalmışlar. Bu, işin başka bir yönü.
Onların emlakine gelince… Cumhuriyet döneminde iki türlü azınlık var: Lozan’a göre mübadeleye tabi olanlar ve olmayanlar… Mübadeleye tabi olanlar, yani Yunanistan’a gitmesi gerekenler. O da din esasına göre belirlendiği için, Rumlarla beraber aslında Türk soyundan olup da Hıristiyan olanlar da gönderilmiş. Oradan da sadece Türkler değil, Türk soyundan olmayıp da Müslüman olan Boşnaklar, Pomaklar, Arnavutlar filan da gelmişler. Benim Didim’de yazlığım var, orada komşularım var. Zaman zaman bu mevzular da açılıyor. Yunanistan’a gidenlere Yunanlılar ısınmamış, “Türk” diyorlar, ikinci sınıf insan muamelesi yapıyorlar. Oradan gelenlere de burada, işte “muhacir”, “mübadil”, “gavur” filan deniliyor, farklı gözle bakılıyor.
Mübadele dışında kalan diğer azınlıklara, yani Ermenilere, Süryanilere, Keldanilere, Asurilere gelince… Osmanlı’nın o kargaşa döneminde, o olayların da etkisi ile çoğu yer değiştirmiş, büyük bir kısmı yurt dışına çıkmış. Bizim kanunlarımız bunları vatandaş olarak kabul ettiği için Cumhuriyet döneminde kadastro çalışmaları yapılırken onlara yönelik olarak bir duyuru çıkarılmış. 10 yıl içerisinde gelip mülklerinize sahip çıkın, üzerinize kaydını yapın denilmiş. Sınırlarımız dışında kalan Türk ve Müslüman gruplar da bu çağrıya dâhil. Mesela şapka dolayısıyla ülkeyi terk edenler, Suriye’ye veya daha başka yerlere gidenler, herkes… Eğer bu 10 yıl içinde gelmezseniz mal ve mülkleriniz devlete geçecek denilmiş. Öyle de yapılmış. Tabii gayrimüslimler korkularından dolayı gelememişler. Bu, işin vicdani boyutudur. Fakat kanunen buna müsaade edilmiştir. Sonuçta, gelmeyen gayrimüslimlerin mal ve mülkleri devlet adına tescil edilmiştir. Sade onların değil, gelmeyen Müslümanlarınkine de aynı uygulama yapılmıştır. Mesela Türkiye’den Suriye tarafına gelin gidenlerin hisseleri de bu şekilde devlete geçmiştir. Hatta araya tren yolu girince hasbelkader öbür tarafta kalanların mülkleri de aynı akıbete uğramıştır. Yani bu kanun sadece onlar için değil, herkes için çıkarılmış, uymayanlara da aynı muamele yapılmıştır.
M. Sarmış: Gelenler olmuş mu hiç?
C. Hündür: Az da olsa olmuş. Gelip mülkünü satanlar da olmuş. Mesela Ellisekiz Meydanı’nın yakınındaki Tarakçı Sokak’ta bulunan “Akyüzler Evi” Yusuf Ğanime adlı bir Süryaniye aittir. Çok zengin ve meşhur bir adam. Dört beş tane köyü var. Demirkol ailesinin vekili gidip Suriye’de onun çocuklarını buluyor. Anlaşıyorlar. Çamlıdere taraflarında üç köy böylece Demirkollara geçmiş. Parayla satmışlar tabii. Demirkollara ve İzgördülere satıyorlar. Fakat her nedense Akyüzler Evini satmamışlar. Kim bilir, belki de dönme niyetleri vardı. Dönememişler tabii. Devlete kalmış, devlet de söz ettiğimiz dönemde satılığa çıkarınca Akyüzler ailesinden Ali Yaver Efendi satın almıştır.
M. Sarmış: Evet, fakat maalesef o güzel ev çok uzun zamandır metruk ve gittikçe harabeye dönüyor.
C. Hündür: Maalesef öyle.
M. Sarmış: Hocam şimdi sahipleri gelmediği için devlete kalan, daha sonra da devlet tarafından satılan mülkler konusuna geçelim. O işler nasıl yürüyor?
C. Hündür: O konu sadece Urfa’nın değil Osmanlı’nın ve Cumhuriyet döneminin en tartışmalı konulardan biridir. Ulusal boyutları olan bir konudur. Onun için detaylarına girmek bizi de, bu sohbeti de aşar. Ermenilerden kalan mallara “emval-i metruke”, yani terk edilmiş mallar deniliyor. Devlet daha Tehcir Kanunu ile o konuda bir düzenleme yapmış. Sonraki dönemlerde yeni düzenlemeler de yapılmıştır. Hepsi devlet adına tescil edilmiştir. Büyük olanların bir kısmı devletin kullanımına verilirken gerisi satışa çıkarılıyor. Yasa gereği ilan ediliyor. Burada hakkı hukuku olanların filanca gün yapılacak keşifte bulunması lazımdır deniliyor. Hani olur ya ülke içindedir. Veya Müslüman olmuştur. Gelsin hakkını hukukunu korusun. Ama tabii kimse korkusundan ortaya çıkmıyor. Bazıları ölmüş de olabilir. Bir de tabii o yıllarda uygulanan “Varlık Vergisi” dolayısıyla azınlıklar büyük maddi sıkıntı içine girdikleri için çoğunun bu malları alacak güçleri yoktur. O şartlarda o mallar çok ucuz fiyatlardan satılıyor. Ve ancak zengin ve güçlü aileler alabiliyor. Bir kısım mallar da Şam, Trablusgarp, Bingazi gibi sınırlarımız dışında kalan eski topraklarımızdan gelen muhacirler ile Rus ve Ermeni Savaşı mağdurlarına meccanen (ücretsiz, karşılıksız) olarak veriliyor.
Sade evler, araziler değil kiliseler ve okullar da bu şekilde el değiştirmiştir. Yine bir örnek vereyim. Biliyorsunuz Ellisekiz Meydanı’nın kuzeyindeki Gazezoğlu Kültür Merkezi bir Süryani kilisesidir ve vakıftır. Yakın zamanda yıkılan eski vilayet binası ile yukarısındaki Parmaksızlara ait Topçu Hanı arasında kalan 30-40 dönümlük tarla da aynı kilise vakfına aittir. Nitekim kilise de, o tarla da sonradan tekel idaresine verilmiştir. Malumunuz tekel yerine eskiden Fransızca reji kelimesi kullanıldığından halk arasında o kiliseye “Reji Kilisesi” denilmiştir. Bundan dolayı kilise binası tütün ve şaraplık üzüm deposu olarak kullanılırken söz konusu tarlaya da tekel binaları yapılmıştır. Çünkü istimlak yoluyla devletin mülkiyetine geçmiştir.
Ben o Akyüzler Evi’nin bitişiğinde başka bir kilise daha tespit ettim. Yine Süryanilere ait. Şimdi tanınmış ailelerden birinin evidir. Bizzat gidip gördüm.
M. Sarmış: Arada sormuş olayım. Benim Urfa şehir merkezinde kilise olarak bildiğim altı yedi yer var: Büyük Yol’da Ermenilere ait Selahaddin Eyyubi ve Fırfırlı Cami. Ellisekiz Meydanı’nda Süryanilere ait sözünü ettiğiniz Gazezoğlu Kültür Merkezi ile yine Süryanilere ait Kamberiye Mahallesinde bulunan Peygamber Camii. Ayrıca Bıçakçı Meydanı’nda Ermenilere ait küçük bir Katolik kilisesi. Yakup Kalfa İlkokulu’nun yerinde Ermeni Manastırı. Bir de Germüş Köyünde aynı adlı kilise. Hepsi bu kadar mı?
C. Hündür: Başka da var. Beykapısı tarafında farklı bir mezhebe ait iki Süryani kilisesi varmış. Şu anda ev olarak kullanılıyor. Yine o civarda bir Keldani kilisesi varmış. Turan İlkokulunun yerinde de kilise varmış. O kilisenin mülkiyeti Tunç Alev isimli bir zata aittir. Kamberiye’deki, halkın Circis Nebi Camii dediği eski kilise, papazların evi ve etrafındaki arsalar da, buna İl Müftülük binası dahil, yakın zamana kadar aynı ailenin mülkiyetinde idi. Oraların hepsi, 10 dönüme yakın alan kilise vakfına aittir. Devlet oraya çok eskiden el atmış. Kilise İkinci Dünya Savaşı sırasında mühimmat deposu olarak kullanılmıştır. Belki daha önceden bu şekilde kullanılmaya başlanmıştır.