Şanlıurfa Dernekler Federasyonu'nun (ŞANDEF) İstanbul Yenikapı'da düzenlediği "Urfa Tanıtım Günleri" kapsamında 10 Kasım 2023 tarihinde İstanbul'a gitmiştim. Facebook'tan arkadaşım İbrahim Halil Arıkan ziyaretime gelmiş; söz arasında "Camikebir Mahallesi muhtarı Mustafa Hakkı Kaysı ile de röportaj yaparsan çok iyi olur." demiş, ben de ismini not almıştım. Uygun bir zamanı bekliyordum.

Kuyumcu Ahmet Ayoğlu'nun eski eğitimci arkadaşlarını davet ettiği bir yemek vesilesi ile bir araya geldiğimiz, Atatürk Lisesi müdürlüğünden emekli olan meslektaşım Haşim Kaysı'ya onu tanıyıp tanımadığını sordum. Amcasıymış. Niyetimi söyledim. Hemen aradı. Ben de konuştum Hakkı Amcayla. Meramımı anlattım. Anlaştık.

5 Aralık 2023 Salı günü öğlen üzeri Asfalt Yol'da bulunan Bakay Otelinde Haşim Beyle buluştuk. Oradan yürüyerek Hakkı Kaysı'nın evine gittik. Şimdiki adı Demokrasi Caddesi olan yolun solunda sırtını Ulu Cami'ye veren bir tetirbenin içinde. 1359. Sokak. Eski adı "Hacı Gaffaroğlu" ya da "Hacı Gaffarların Kabaltısı"… Tetirbenin sol dibinde kuzey-güney-doğu istikametlerinde inşa edilmiş "L" planlı küçük bir kabaltı. Osmanlı dönemine ait, kesme ve moloz taştan örülmüş çapraz tonozla örtülü. Hacı Gaffaroğulları, Şair Nabi'nin ailesi. Büyük şairin ailesine ait buradaki evde doğup büyüdüğü söyleniyor. Buraya ilk olarak Eski Urfa yürüyüşlerim sırasında 2021 yılının yazında gelmiştim. Bu ikinci gelişim. Sokak bir hayli değişmiş. Tetirbenin içindeki birkaç evi satın alıp otele çevirenler, doğal eskiliğinin üstünü, eski görüntülü alçı ile kaplamışlar. (Palmyra Hotel)
    
Hakkı Kaysı'nın evi girişte sağda. Kapıyı Bahyeddin adlı oğlu açtı. Geniş bir avluya girdik. Bana çocukluğumu hatırlatan eski bir Urfa evi. Sonradan betonarme eklemeler yapılsa da aslının Urfa taşından olduğu anlaşılıyor. Karşıda ön tarafı kemerli bir sundurma ile örtülü, pencereleri eski tip demircağlı iki küçük oda. Üstünde taş merdivenle çıkılan bir çardak. Hayadın etrafında çeşitli ağaçlar. Solda bir çiçeklik. Ortada dolaşan küçük bir kedi. Etrafta iki yaşlı insanın eşyaları ve gıda maddeleri. Hava puslu, yerler ıslak. Eski Urfa'da eski hayatın son çırpınışları… Her şey çocukluğumu hatırlatıyor, hem hüzün veriyor, hem hoşuma gidiyor. Allah Hakkı Amca ve hanımına sağlık afiyet versin. Fakat daha o anda bile onlarla beraber bu evin de yok olup gideceğini düşündüm ve üzüldüm.
     
Bizi girişin hemen solundaki ön tarafı ahşap cemakanla kapatılmış minik odaya aldılar. Tavanı kab olan odanın camhanaları ahşap dolap ve camekânlarla kapatılmış. Tarihi oda, klima, çay ocağı ve koltuklarla modernize edilmiş. Hakkı Amca bizi ayakta karşıladı. Beli bükülmüş, iki bastonla yürüyebiliyor. Başında takkesinin altındaki güzel yüzü ve bembeyaz sakalı ile çok sevimli. Güngörmüş, bilgili, bilinçli, dindar bir insan; tam bir Urfa beyefendisi. Kendinden emin, son derecede kibar. Tatlı bir Urfa ağzı konuşuyor. Bir ara daha önce öğretmen olup şimdi Büyükşehir Belediyesinde çalışan Şemseddin adlı oğlu da gelip bize katıldı. Her iki oğlu da hemen hemen hiç konuşmadı. Büyük bir saygı ile oturup dinlediler, çay, meyve ikramında bulundular.

Biraz hoşbeşten sonra meramımı bir kere daha anlattıktan sonra sohbetimize başladık.

(Yazım sırasında kafamda oluşan sorular için, 2 Ocak 2023 Salı günü yine Haşim Kaysı ile buluşup ikinci defa ziyarete gittik.)

***
M. Sarmış: Öncelikle "Kaysı" ailesi hakkında bilgi verir misiniz?
H. Kaysı: Biz Yemen kökenliyiz. İbni Kays Kabilesi… Kabile aşiret demek değildir, aşiretler topluluğudur. Bu Kays Kabilesinden bir grup "Vakt-i Saadet"te Medine'ye gelir. Dolayısıyla sahabe mertebesine yükselirler. Bedir ve Uhud harplerinde Peygamber Efendimizin (SAS) safında çarpışırlar. Çok da şehit verirler. Sonra bunlardan bir grup Irak'a gelmiş.
M. Sarmış: Ne zaman?
H. Kaysı: Tarihini kesin olarak bilmiyorum, ama gelmişler. Nitekim bugün Bağdat yakınlarındaki bir semtte oturanların hepsinin bizim kabileden olduğunu biliyoruz, yani İbni Kays kabilesinden.
Haşim Kaysı: Ben bir şey söyleyeyim. 1990 yılında karayoluyla umreye gitmiştik. Dönerken Irak'a da uğradık. O zaman güzergah Bağdat'tan da geçiyordu. Cuma Hündür'ü tanıyorsunuz sanırım; o da bizimle beraberdi. Bir ara bir yerde konaklamıştık. Cuma Hoca iki genç ile yanımıza geldi. "Bunlar da Kays kabilesindenmiş, yani amcazadelerinizmiş." dedi. Yaklaşık 200 bin Kaysi varmış orada. (Röportajın yazım aşamasında Cuma Hündür'e telefon ederek bu konuyu sordum. Olayın Bağdat değil Musul tarafında geçtiğini belirtti. Ayrıca Urfa'daki Arapların büyük çoğunluğunun Kaysî olduğunu, ama Urfa'da onlara daha çok "Ceysî" denildiğini söyledi. M. S.)

M. Sarmış: Urfa'ya ne zaman gelmişler?

H. Kaysı: Onu da bilmiyorum. Bildiğimiz en eski isim Şeyh İsmail… Bu Şeyh İsmail ailesini alarak önce Suriye'ye, bir müddet sonra da Urfa'ya geliyor. Harran bölgesine… Onun oğlu Şeyh Mustafa'nın yedi tane erkek çocuğu var. Biri nasılsa kaybolmuş, altı oğlu kalmış. Kaysı ailesi bu altı çocuktan devam ediyor. Şimdi Kaysı soy ismini taşıyanların hepsi Şeyh Mustafa'nın oğullarındandır.

M. Sarmış: Kaysı soyadı nereden geliyor?

H. Kaysı: İbni Kays'tan geliyor. Kays'tan Kaysî, yani Kays'a mensup. Konuşma dilinde Kaysı'ya dönüşmüş. Soyadı Kanunu çıkınca da Kaysı diye kaydedilmiş. Birçok ailenin soyadı değişti, bizimki değişmedi.

Haşim Kaysı: Kays, mukayese eden, kıyaslayan, karşılaştıran anlamında Arapça bir kelime. 

M. Sarmış: Bir aile şecerenizin olduğunu duymuştum.

H. Kaysı: Bende yok.

Haşim Kaysı: O işle amcazadelerimizden rahmetli Mükrimin Kaysı uğraşmıştı. O da belli bir noktaya kadar getirdikten sonra bıraktı.

M. Sarmış: Peki, baba tarafınız böyle. Az sonra buradan devam edeceğiz. Şimdi bir de ana tarafınıza bakalım. Şair Nabi'nin soyundan geldiğinizi söylüyorsunuz. Evi de burada imiş.
H. Kaysı: Evet. Evi burası. Yirmi beş yaşında İstanbul'a gidiyor. Malum… Hem zahiri ilimde zirvede, hem şiirde zirvede.

M. Sarmış: Büyük şair. Divan edebiyatının en büyük isimlerinden biri. Urfa'da Yakup Kalfa'nın müridi imiş.
H. Kaysı: Evet, Yakup Kalfa'ya bağlı. Onun ibriktarlığını yapmış. Yani abdest alırken ve sair zamanlarda eline su dökermiş.
M. Sarmış: Urfa'da, o zamanki adıyla Ruha'da, dediğiniz üzere bu evde doğuyor. Genç yaşta İstanbul'a gidiyor. Kısa geçiyorum. Damat Mustafa Paşa'nın himayesine giriyor. İlim ve edebiyat meclislerine devam ediyor. Kısa zamanda devrinin en tanınmış şairlerinden biri oluyor. Bir ara Halep'e geliyor. Yıllarca burada, yani Urfa'ya oldukça yakın bir yerde kalıyor. Sonra tekrar İstanbul'a gidiyor. Eski hayatına geri dönüyor ve 1712 yılında orada vefat ediyor.

Diyorum ki, Urfa'dan ayrıldıktan sonra bir daha Urfa'ya gelmiyor mu? Mesela hazır Halep'e gelmişken Urfa'ya uğramıyor mu? Hiç olmazsa ailesini görmek için…

H. Kaysı: Bilmiyorum.

M. Sarmış: Babasına, annesine, kardeşlerine dair bir şey biliyor musunuz? Kaynaklarda bazı bilgiler var, ama…

H. Kaysı: Ben bir şey bilmiyorum.

M. Sarmış: Birçok yere mektup yazmış. Urfa'daki akrabalarına yazmamış mı? Daha kestirmeden sorayım: Ondan kalan hatıra kabilinden herhangi bir eşya var mı?

H. Kaysı: Yok. Daha doğrusu ben bilmiyorum. Bildiğim bir şey var. Anne tarafından dedem Mehmet Hacı Gaffaroğlu. Sultan Hamid kendisine bir nâme vermiş. Yetkili kılmış. Tabiri caizse bir nevi derebeylik. Mali durumu fevkalade iyi. Esemkulu Köyünde, Akziyaret'te fıstıklığı var. Müneyçir de kendisine ait. Şimdi Harran Üniversitesi'nin bulunduğu yer. Müneyçir Köyü…  Oralarda çok nüfuzlu… Etrafı çok geniş. "Hac Gaffaroğlu Mehemed Ağa" diye isim yapmış. İki oğlu, yedi kızı olmuş. Annem üçüncü sırada… Bir dayım genç yaşta vefat etmiş. Ahmet ismindeki diğer dayımı hatırlıyorum. Teyzelerimin de dördüne yetiştim. Emine, Fatma, Fehime, Ayşe… Annemin adı da Zeliha.