Yeryüzü sakinleri, sadece insanla sınırlı değil.
Taştan kayadan, bitkiden ağaçtan, balıktan kuştan kurda kadar ne varsa, hepsi iççice.
Çağ, yaşanan devranda her şeyde bir huzursuzluk.
Beklentisi kalmadı, insanın.
Huzur, göç ettirildi her yerde.
Mutluluğun ölçüsü maddiyatla sınırlandı.
Ne iyilik ne merhamet...
Ne yardımlaşma ne dostluk...
Paylaşamamak, hakkına razı olmamak, beklenenden fazlasına talep hırsı...
Bilgisizliğin insanı cesaret sahibi kıldığı malûm. Bilgi ırmağının kenarından geçmemişken duydukları ile eksikliklerini tamamladığını var sayan mantık.
Bir adım önde olana tahammülsüzlüğün iftiraya, gıybette kapı aralayan çirkin yüzünün kirli toplamı.
Kardeşin kardeşe tahammülsüzlük...
Yaşa olan hürmeti, korkudan emare sayma hali...
Vesveselerle örülmüş iç dünyasında insanın, her kese ön yargıyla bakma hastalığı...
Neyi, nerede, nasıl yapacağını, söyleyeceğini bilmeme ikilemi...
Çağın bunalımı...
İnsanlığın içine düştüğü, düşürüldüğü kaos...
İnsanın met'a için birbirine düşman kesildiği ortam...
Hep kendi kazanmak hissi...
Paylaşamama, bu çağın en büyük hastalığı...
İçi irinle cerahatle dolu fikirleri insanlığa kurtuluş reçetesi sunma meşgalesi...
Fikrin iğdiş edildiği ortamda erken öten horoz anlayışı...
Birbirine tahammülsüzlüğün tavan yaptığı ortamda nasıl kardeşlik şarkıları söylenir?
Komşusunun iki gözünün çıkarılması için bir gözünü feda etmenin vahşet hali...
Dünyanın alevden topa dönüştüğü ortamda hala sen-ben kavgası...
Ölümlü dünya...
Her gün olmasa da muhakkak haftada bir ya mezarlıkta defindeyiz ya birkaç taziyedeyiz...
Yüze karşı samimî görüntü, arkadan çekiştirme yarışları.
Söz getirip götürenler...
Dostu dosta düşman kılma çabası...
Neyi paylaşamıyoruz?
Bir soluduğumuz havanın bedeli yok, para mukabilinde.
Görüyor ve bakıyoruz ki insanlığın içine düştüğü kuyuda birbirimize benzer olanlar var, kıskançlıktan, çekememezlikten.
Mükâfatı nedir, ne ola öte dünyada?
Hesabını veremeyecek olan, eli boş nasıl gidecek huzura?
Dünyalık peşinde koşmanın insanı getirdiği ve batağa sapladığı açmaz...
Sana selam veren kim?
Ardından seni hayırla anacak kimler?
Bir cehenneme döndü şehir, kazalar, köyler...
Güvensizlik, emanete sahip çıkmama, yalan ve iki yüzlülük.
Büyükten küçüğe miras zenginliğin diğer adı.
Çağ, büyük bunalımda.
Bir yanda yemek beğenmeyen bir yanda açlıktan ölen insan.
Nimetlerin terazide dengesiz pay edilmesi.
Herkesin herkese şüpheyle bakma hastalığı?
Biz insanız, hani söz vermiştik, birbirimize?
Ölen beraberinde bir şey götürüyor mu?
Bu mal ve mülk telaşı niçin?
Hangi insan, bir öğünde on kişinin yemeğini yiyebilir?
Ev dolusu elbisesi olan biri, aynı anda kaç elbiseyle gezebilir?
Onlarca katlı binalarda gökyüzüne yükselir mi, insanın başı?
Geldiğimiz yeri bilmemek, gideceğimiz yeri belirler.
Hangi çeşme, " Susuz kalsın." Diye yapılır?
Hangi ev, ""yıkılmasın." Düşüncesiyle İnşa edilir?
Öleceğiz, bu gün ya da yarın.
İnsan kalbini kırmanın gereği ne?
Çağ, karanlıklar içre cehennem...
" Barış" ve "Kardeşlik" yalana giydirilen kılıflar...
Her insanın yüzünde eskiyen maskeler...
Bizim insanlığa söyleyecek sözümüz olmalı, var olmak için.
İnsan olduğumuzu haykırmanın önünde engeller var, kaldırılması gereken bir bir.
Herkes tuzak peşinde.
Herkes, birbirinin kuyusunu kazmakta.
Neden ve niçin?
Çağ, bunalımda.
Kutsalı bırakılmamış toplulukların.
Her şey, sehpadan düşen cam vazo misali paramparça.
"Teselli" söz olarak parayla satılır, istenen ağırlıkta.
Hastalıklara teşhis konulmadan acıyı dindirme amaçlı fabrikalar reçetelere yetişmek için üç vardiya açık.
Toprak, aç gözlü insanın taleplerinden usanmış.
Su, kirliliğinden rengini değiştirmiş çağın.
Çağ bunalımda.
İnsan, insanın kurdu olalı böyle manzara görmedi, çağ.
Bu çağ, insanlığın intiharı.
Neyi paylaşamıyoruz?
Bu çağın idraki zorlayan sınırlarını ifade etmek, cinnete davetiyedir, özetle.