15 Mart 2011'de başlayan Suriye Kıyamı dördüncü yılını geride bırakmasının üzerinden aylar geçti. Suriye kıyamını sonuçsuz bırakmak için başta ABD olmak üzere dünyanın evrensel ve bölgesel bütün güçleri sahaya doğrudan müdahil olmaya başladılar.
Nitekim baştan beri dolaylı olarak Suriye devrimine müdahil olan Rusya, son aylarda doğrudan müdahale etmeye başladı. Suriye Hilafet Kıyamı'nı sonuçsuz bırakmak konusunda ittifak halinde olan evrensel ve bölgesel güçler elde etmeyi umdukları stratejik noktalar ve maddeler bağlamında ise birbirleriyle çatışma halinde oldukları bir gerçek. Tıpkı I. Dünya Savaşında Osmanlı Hilafet devletini yıkmak konusunda ittifak edip mirasını paylaşma konusunda birbirlerine düşmeleri gibi!..
Rusya; ancak Beşşar Esed'in başta kalmasıyla menfaatlerini koruyabileceğini hesap etmektedir. Bu yüzden IŞİD'den ziyade sair muhalifleri daha çok bombalamaktadır. Zira her ne sebeple olursa olsun Esed'in gitmesi Rusya'nın Akdeniz'de ki elini zayıflatacaktır. Bu nedenle Bütün hesaplarını Esed'in gitmesi üzerine kuran Türkiye'nin hesaplarını bozmayı kendine birinci hedef yapmıştır. Dolayısıyla Bayır-Bucak Türkmenlerini bombalayarak Türkiye'nin tepkilerini üzerine çekmekten çekinmemiştir.
Büyük ihtimalle yine ABD ve Nato'nun oluru alınarak nihayet Türk F-16'ları 24 Kasım 2015'te Suriye sınırında Türkiye hava sahasını ihlal eden SU-24 tipi bir Rus savaş uçağını vurarak düşürdü.
Bu olay kuşkusuz sıradan bir hadise değildir. ABD izni olmadan bölgeye doluşan İran ve Rus güçlerin hesaplarını yeniden gözden geçirmesini sağlayacak bir gelişmedir. Bu yeni durumdan herkes değişik çıkarımlar yapıp yeni stratejiler geliştireceğinden kuşku yoktur.
Ancak bu yeni gelişme bağlamında biri İslam ümmetini diğeri Türkiye'yi ilgilendiren iki önemli noktaya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi; Eğer Rusya ile yaşanan bu hadise İslam ümmetinin Büyük Şeytan ABD'nin düşmanlığını unutup Rusya'ya odaklanmasına neden olursa büyük bir hezimet ve hüsran yaşayacağı bir gerçektir. Zira İslam coğrafyasını harabeye çeviren ABD düşmanlığını hiçbir hadise ikinci plana itemez. İkincisi; Laik Demokratik bir amentü ile yönetilirken Türkiye'nin Ümmetçi bir politika izleyemeyeceği açıktır. Bu nedenle Cumhurbaşkanı ve Başbakanıyla Müslüman halklara, altı siyasi düşünce ve eylemlerle doldurulmayan bir duygusallıkla Ümmetçi bir politika izledikleri izlenimini verme ikiyüzlülüğüne düşmüşlerdir. Bu bağlamda Müslüman halkların umutlarıyla oynamaktadırlar. Bu halleriyle Müslüman halkların beklentilerine cevap verecek durumda değillerdir. Müslüman halkların beklentilerini karşılayabileceklermiş gibi bir izlenim uyandırmaları büyük bir vebaldir. Halkları aldatmak ve yarı yolda bırakmaktır.
Eğer Türkiye yöneticileri Ortadoğu halklarının sorunlarının gerçek çözümünün Ümmetçi bir siyaset gütmekte olduğuna inanıyorlarsa - ki kanaatimizce doğrusu budur- o zaman dünya görüşlerini bir bütün olarak değiştirip bunu haklara deklere etmelidirler. O zaman Allah'ın yardımını ve Ortadoğu'nun bütün mazlum halklarını arkalarında göreceklerdir.
Büyük şeytan dururken küçük şeytanlar bizi oyalamasın. Büyük şeytanın dostluğu bizi küçük şeytanlardan korumayacağı gerçeğini bugüne değin anlamış olmamız gerekmez miydi?!.
Selam ve dua ile!..