"Bir Başka Hüzün Taşır Bu şehrin Geceleri
Bana Seni Anlatır Bu Şehrin Geceleri
Bazen Gizli Bir Günah, Bazen Dilde bir Eyvah!
Bu Şehrin Geceleri...!"
Ferdi Tayfur'un unutulmaz yorumuyla herkese ayrı bir hayal dünyası açan bu şarkı sözleri bizleri alıp başka diyarlara götür her dinleyişimizde. Başlığa bakıpta çok arabesk bir yazının olacağını tahmin ediyorsanız ve yazıyı şiire, şarkıya ve duygusala bağlayacağımı düşünüyorsanız yanılacaksınız yazı bittiğinde..! Her şarkı söylediğinden ve anlattığından hatta melodisinin bize vermiş olduğu duygu yoğunluğundan daha öte anlamlar içinde barındırdığını biraz okuyan, yazan ve tecrübe eden bilir. Bu şehrin geceleri derken mecaz yüklü, teşbih ve cinaslarla şair sizi alıp götürür kendi duygu dünyasında ki doğal akşamlara ve köyünün, kentinin yıldızlı gecelerine aslında..! Onun içindir ki insan oğlu hep gecelerden şikayet eder ve kendini vurur sabahın aydınlığına kadar şişenin dibine..!
Gece her ne kadar gündüzün tezatı olsa da içinde yüce Allah'ın bir çok mucizesini barındırır ve gündüzün ve aydınlığın kıymetini anlamamıza vesile olur birazcıkta düşene bilen kullara..!Ferdi Baba boşuna mı demiştir "Her Gecenin Sabahın da Başım Döner" diyerek size ayrı makamda umut verir tatlı sözleriyle, nağmeleriye..! Ve bazı gecelerin en uzun gecesi olmasıdır kara sevdaya tutulmuş Aşıklar için..! 'Şeb-i Yelda'dır yürekler için, umutsuzca yalnız odasında, penceresinden yarım açılmış perdenin aralığından "Lacivert gökyüzü"ndeki kendisine gülümseyen yıldızlara bakarak aşk acısıyla gözyaşlarını içine akıtmaktır bekleyenler için..! Hayat böyledir işte kimi zaman beklemektir bir durakta umutla sevgiliyi, aşkı, emeği ve ekmeği..! Kimi zaman da bir kahroluştur giden sevgilinin ardından bakakalan..!
Bir yeri yaşanabilir yapan, oradaki insanların medeniliğiyle ve hayata bakış açıslarıyla doğrudan doğruya ilişkilidir. Eğer kente yaşayan bireyler orayı seviyorsa ve orayla kendisini içselleştiriyorsa ve kendini o mekana ait hissediyorsa: oraya değer verir ve oranın değerinin artması içinde her şeyi yapar, çalışır, çabalar, gayret eder hem kendine bir gelecek hazırlar, hem de kendinden sonra gelecek olanlara..!
Değer görmek istiyorsanız değer verirsiniz ki karşılığını bir şekilde alasınız. Şehre, şehir kültürüne değer katmak insanın öncelikle kendine saygısıyla başlar; çevresine değer vermekle sürer ve kentine, bölgesine, Ülkesine ve Dünyaya bir şey katmakla sürgit bir şekilde devam eder bu çaba, devinim..! Yaşadığınız yer sizin aslında nasıl bir yapıya sahip olduğunuz ve yaşam felsefeniziniz ipuçlarını verir. Derler ya "Aslan yattığı yerden belli olur." Burada aslında benzetme yoluyla güzel bir gönderme yapmıştır atalarımız. Şimdi biz, yaşadığımız bu kadim kente bir baktığımızda: Yolarımızla, içinden çıkılmaz trafiğimizle, milyonlar döküp ailemizle rahat rahat oturamadığımız parklarımızla, Abide Kavşağımızla, "Fatih Sultan Mehmet Köprüsü Trafiğini(!)" andıran Çevik Kuvvet ve Otogar Kavşağımızla, hiç alakası yokken "Emniyet Caddesi" ve "AK Parti Önü" Dal-Geçlerini yapmamızla, Dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan "hilkat garibesi" şehir içi ulaşımımızla, kullanılmayan üst geçit ve alt geçitlerimizle, birbirimize karşı birbirimizi yok etmek isteği sinirimizle, kavgamızla, öfkemizle bir şehir olduğumuzu zanediyoruz.
Ve bu kadim kenti geçmişinin ne kadar eski olmasıyla övünüp kendimizi geçmişin karanlık gecelerinde ki dam yatılarında "Lacivert Geceleri"ndeki yıldızların altında huzur içindeki uykularını özlediğimizi söylüyoruz ve nostalji yapıyoruz bazılarının gözlerinin içine baka baka yalancıktan..! Özlediğimizi söylüyoruz; ama bir kuruş menfaat için ölümleri göze alıyoruz, hayatları karartıyoruz helal haram demeden ve bunu da dürüstlük olarak "Şark Kurnazlığı"yla insanlara lanse ediyoruz bir şehirli kibriyle, köylülük yaparak düşük bel kot pantolonunun altındaki şalvara bakmadan..! Nutuk atıyoruz temizlikten, dezavantajlı kesimlere faydalı olmaktan vesaire ve iki göz görmeden herkesi kullanıyoruz bir "MÜLTECİ" açlığıyla "Bahçeli Evlerin" "HALİLİYE" olduğunu unutmuş gibi yaparak; ama unutmadan şehre, buraya, Urfa'ya yani Nabi'nin RUHA'sına ne kadar zarar verdiğimizi ve bu narin yüreklerde kapanmayacak yaralar bırakarak, açıyoruz aslında pandoranın kutusunu..! Kendimizi yok ettiğimizi ve şehri yok ettiğimizi, kenti günaha bulaştırdığımızın farkında olmadan bu kutsal toprakları şahsileştirerek kirletiyoruz kapkara gecelerin örttüğü çarşafla..!
Kent dediğimiz yaşanabilir yer olması gerekirken, kendi elimizle ve irademizle uzaklaşıyorsak yaşamdan, "Yaşanabilir Bir Kent" olmaktan bunun sorumlusu değil midir "Kentlilik Üzerine Düşünce Üretecek" kurumları işlerliğinden uzaklaştırıp kendi politik geleceğimize endekslemek..! Şehrin ışıkları kendini geceye "Kentin Işıkları" diye yakarken; aydınlatırken gelecek güzel günleri yüreğimizde bir "Şehirli Hülyasıyla" "Köylü Yüreğimde" sana bakıyorsam ve hüzünlü gözlerimdeki karanlığı "Löküs" gibi aydınlatan bir ateşböceği misali uzaklara, evet çok uzaklara bakıp "modernite"nin bu verimli toprakları "Kapitalizmin" demir çarklı dişlileri arasında eriyen bir buğday tanesi gibi ögüdülüyorsam; gitmiyorsam gidenlere inat ve duyarlıysak "Zenginliğin ve İktidarın Şehvetine" düşmüş "Adamlığın Zıddına" karşı, işte biz de, ben de sizin kadar duyarlıyım gecemi aydınlatan "Bu Şehrin Geceleri"ne..!
Geçen yazımızda Şanlıurfa'nın AK ve karasını yazmıştık ve TOKİ Maşuk'tan bahsetmiştik ve oranın isminin değişmesinden bahsetmiştik. "Yeni Karaköprü"nün "Yeni Yüzü" olan SEYRANTEPE'den. Burası geçen hafta feci, ölümlü bir kazaya şahit oldu, daha 18'ini yeni bitiren gencecik Mehmet ŞEKER öğrencimiz Hakk'a yürüdü elim bir trafik kazası sonucu. TOKİ Maşuk yoluna gerekli Trafik işaretlerini koymayan, orta refüjü yapmayan yetkililer bu şehrin karasıdır ve vebali de büyüktür..! "
Kent Konseyi"yle ilgili yaptığım yorumdan dolayı medeni cesaretle "Şehirli Edasıyla"beni destekleyen ve bana açık bir şekilde sosyal medyada cevap verenler bu şehrin AK'ıdır ve arkamızdan atıp, tutan ve "Sen Edebiyat Hocasısın" deyip "Ne Anlarsın Kent"ten, şehirden deyip köylülük yapan "La-edri" misali "Köşesiz" "Köşe Tutanlar"ımız bu şehrin karasıdır..! Her ne kadar eksiklikleri olsa da 1. Kitap fuarını açan, açmasına vesile olan yardımcı olan tüm yetkililer ve oradan gidip kitap alan, imzalattıran, katkı sağlayan tüm kitap severlerimiz bu şehrin AK'ıdır..!
Karaköprü'nün Esentepe'den geceleyin baktığınız da modern bir şehir görüntüsü verip o güzelim aydınlığı kadrajıyla ölümsüzleştiren ve bana "Bu Şehrin Geceleri" isimli bu yazıyı yazmama vesile olan A. Rezzak ELÇİ ağabeyim bizim yüzümüzün AĞ'ıdır.
Milenyum çağında Urfa'nın en lüks yeri sayılan Karaköprü Ali Baba Mahallesi 5062. Sokak, Şenevler Mahallesi 6134. Sokak ve 601. Sokakları karanlığa mahkum eden TEDAŞ ise bu şehrin karasıdır..! Her akşam ve sahurda "Rabia Meydanı"nda fakir-fukaraya garip-gurebaya iftarlık ve sahurluk ikram eden, bunu düşünen, yapan ve gerçekleşmesine katkıda bulunan HERKES-yiyenler de dahil- bu şehrin AK'ıdır; ama "adam"mı iftar sofrasını şereflendirir; yoksa iftar sofrası mı "adamı" şereflendirir bunu ayırt edemeyen "Büyük Afiş Yalakaları" ise bu şehrin karasıdır..!
Urfa Sporu içinden çıkılmaz bir hale düşüren, kümeye düşürmekten de beter edipte gereksiz yere borçlandıran, sonra da bu başarısızlığı başkasına yamayıpta basın önünde "ağzını bozan" yönetici ve yöneticiler bu şehrin karasıdır ve her şeye rağmen onurlu ve milli duruşunu elden bırakmayıp bu takıma sahip çıkan "olgun" adamlar da bu şehirde ki "sessiz ve kimsesiz çoğunluğun" yüzünün AĞ'ıdır vesselam..!
Selam ve dua ile…
Hoşça kalınız.