DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
M. Sarmış: Eyvallah! Şimdi buradan, edebiyat hayatınıza devam edelim. Büyük Doğu ile tanışmanız, irtibatınız hakkında ne dersiniz?
M. A. Maraş: Büyük Doğu'da hiç yazmadım. Esnaftan Fehmi Gayberi vasıtası ile Büyük Doğu'yu tanıdım. Onun babası veya amcası aboneydi. O bize getirdi. O zaman haftalık çıkıyordu. Henüz lisedeydik. Fakat dediğim gibi benim orada hiçbir yazı ya da şiirim yayınlanmadı.
Erzurum'a gittikten sonra okuyan yazan arkadaşlarla bir kitap kulübü kurduk. O arada Sezai Karakoç'un 'Sesler' adlı kitabı yeni çıkmıştı. 1968 olması lazım. Kitabı okuyunca çarpıldım. Neden? Çünkü heceyi bildiğim halde ben de serbest şiir yazıyorum. O sırada adı sanı çıkmış serbest yazan birçok şair var. İkinci Yeni'nin bütün şairlerini tanıyoruz. Sezai Bey de İkinci Yeni şairi. Fakat onlardan farklı yazıyor ve Müslüman birisi. İkinci Yeni'nin bütün imajları, kapalılıkları, bütün anlatımları, var. Ama bir taraftan da İslami duyarlılığa sahip, İslami kavramları ilk defa şiire sokan adam.
M. Sarmış: Ruhunuza hitap ediyor.
M. A. Maraş: Evet. 'Tam benim adamım' dedim. Onu kendime 'üstat' kabul ettim. Yayınlanmış başka kitabı var mı diye araştırdım. 1959'da 'Körfez' ve 60'ların başında 'Şahdamar' yayınlanmış. Nasıl temin edeceğim? Urfa Lisesi'nden sınıf arkadaşım İbrahim Halil Çelik İstanbul'da okuyor. Sezai Beyle tanışıyorlar, görüşüyorlar. Sezai Bey Diyarbakırlı ya! Onun çok yakını. Kendisinden rica ettim. Sağ olsun gidip Sezai abiden o kitapları almış, Urfa'ya gelince de bana verdi. Hemen okudum. Farklı bir kalem, belli, büyük bir derinliği var. Onun tesiriyle başladım şiir aramalarına. Sonra Necip Fazıl'ı okudum.
Ondan önce Ümit Yaşar'ı okudum, o zaman gençler arasında çok tutuluyordu. Cahit Sıtkı'nın külliyatını okudum. Adaşım Atilla İlhan'ı okudum. Çok severdim, seviyorum. O zaman magazin dergilerinde çıkardı şiirleri. Yelpaze diye bir dergi vardı mesela, haftada bir orada çıkardı şiirleri. Henüz çok tanınmamıştı. Fakat biz üniversitede iken 'Sisler Bulvarı' çıktı. Sonra 'Yasak Sevişmek'. Son sınıfta iken onunla yatıp kalkardım. Osmanlı dönemini anlatan, gelenekten yararlanan şiirler…
M. Sarmış: Daha üniversitedesiniz.
M. A. Maraş: Tabii tabii, bir yandan okul, bir yandan sanat edebiyatla uğraşıyoruz. Yine o dönemde 'Nurettin Topçu hareketiyle' tanıştım. Onun Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi ile. Topçu Hocanın babası Erzurumludur, biliyorsunuz. Onun yakınları, talebeleri zaman zaman Erzurum'a geliyor. Mesela Dergah Yayınları'nın sahibi Ezel Erverdi, İstanbul'da tıp okuyor ama arada bir Erzurum'a gidip geliyor. Müthiş bir avcıydı o. Yetenekli gençlerin peşine düşerdi. Üniversiteye de gelirdi. Bir gün gelip beni buldu. 'Sen şiir yazıyormuşsun.' dedi.
M. Sarmış: Dergah deyince benim aklıma hep Mustafa Kutlu gelir.
M. A. Maraş: Doğru. Fakat onu da hikayeye yönlendiren Ezel Erverdi'dir. Mustafa Kutlu da bizim Erzurum mezunudur. Oradan arkadaşız. Daha önce saz çalar, güzel desen yapıp Hareket'e gönderirdi. Bir de şiir yazardı. Öyle hikaye filan yoktu. Onu hikayeye yönlendiren, bana da ısrarla şiir yazacaksın, bunun dışına çıkmayacaksın diyen Ezel Erverdi'dir. Topçu ekibiyle tanışınca kendimizi bir 'Anadolucu' hareketinin içinde bulduk. Onun etkisiyle Erzurum'da 'Adımlar Dergisi'ni çıkardık. 24 Sayı devam etti. Biz mezun olunca kapandı. Orada Mustafa Kutlu'nun hikayeleri, benim şiirlerim, başka arkadaşların yazıları yayınlandı. Mustafa Kutlu benden bir iki sene önceydi. Mezun olunca Tunceli'de edebiyat öğretmeni olarak göreve başladı. Oradan hikayelerini gönderiyordu. Sonra Ezel Bey, kendisini İstanbul'a davet etti. O da gitti. Tabii gururdur bu. Ezel Bey davet etmişse gitmemek olmaz. Bana da gel dese ben de her şeyi bırakıp giderdim. Öyle sözleşmiştik. Her şeyimiz ortaktı. Maaşımızın yüzde 10'unu verirdik Hareket Yayınlarına. Bu gibi şeyler, fedakarlıklar, şimdikilere hikaye gibi geliyor.
M. Sarmış: Peki, şimdi sizi en son bıraktığımız yerden devam edelim. Görev olarak en son Aydın'da idiniz. Gittiğiniz her yerde kültür, sanat, edebiyat hareketlerinin içinde oluyorsunuz.
M. A. Maraş: Aydın'dan sonra tekrar Urfa'ya geldim. Devir değişmişti. İki bakımdan gelmek zorundaydım. Birincisi ailemin maddi ve manevi bakımdan bana ihtiyacı vardı. Kardeşlerim işsizdi filan. Uzun hikaye. Bir de bizim bir idealimiz vardı. Urfa'ya hizmet… Urfa'yı nasıl yönetiriz, nasıl yönlendiririz? O zaman başladı bu 'Harran Gurubu' veya 'Harran hareketi'.
M. Sarmış: Biraz ondan da bahsedelim.
M. A. Maraş: Aslında Harran Dergisi ilk olarak 1979 yılında yayınlanmaya başlamıştı. Kültür ve folklor ağırlıklı bir dergiydi. 1980 İhtilali'nden sonra kapanmış, grubun diğer faaliyetleri de durdurulmuştu. Benim Urfa'ya geldiğim 1983 yılından itibaren yeniden harekete geçtik. Harran Grubu dediğimiz, üniversiteyi bitirmiş Müslüman öğrenciler. İslami düşünceyi ve geleneği benimseyen gençler. Ve Urfa'da yaşayan...
Bir tek ben dışardaydım, artık ben de gelmiştim. Toplanıp karar aldık ve yeniden harekete geçtik. Eski Belediye binasının karşısındaki pasajda bir büro kiraladık; burası bizim arkadaşlarımızın buluşma yeri oldu. Harran Kitapevi'ni kurduk. 1983'ün Mayıs ayından itibaren Harran Dergisini yeniden çıkarmaya başladık. Önceki dönem sahibi Ahmet Apaydın idi, yeni dönemde Yusuf Demirkol oldu. Bu arada on kişilik bir sıra gecesi ekibi oluşturduk. Gurubumuz kültürel çalışmaların yanı sıra siyasi faaliyet de yürütecekti.
M. Sarmış: Kimler vardı ekipte?
M. A. Maraş: O zaman Halk Eğitim Müdürü olan İbrahim Halil Çelik, öğretmenlerden: Halil Soran, Ömer Saatçi, Adil Saraç, Mehmet Oymak, Müftü Mehmet Keskin hoca, Felsefe öğretmeni Abdülkadir Subaşı, Dr. Münip Görgün, esnaftan Mehmet Kayacan ve ben.
Ayrıca Yusuf Demirkol, Emin Beyazgül, Salih Beşkardeş ve Mehmet Emin Ergin'i de anmam lazım. Tabii dergiye yazı yazanlar daha çoktu.
M. Sarmış: Dergiye gelenler arasında Seyyid Ahmet Kaya ve Adnan Alpay da var diye biliyorum.
M. A. Maraş: Evet, tabii, ancak onlar bize göre daha çok genç idiler, lise çağında filan.