AKP dün devir teslim töreninde yeni Genel Başkanı'nı seçti. Daha doğrusu R.T. Erdoğan'dan başka bu partinin Genel Başkanı'nın olamayacağını ilam ve tescil etti.
Bir siyasal akım olarak AKP artık yalnızca Türkiye'yi değil İslam bütün bir alemini ilgilendirdiği açıktır.
Nitekim sömürgeci güçler tarafından kuruluşundan beri T.C.'ne evrensel bazda biçilen rolün "İslam alemine model ülke olmak" olduğu sır değildir. Türkiye'yi kuran kadrolar rejimin yerleşmesi için otoriter laiklilik ile yola çıkmaları bir strateji idi. Nitekim üç çeyrek asır boyunca jakoben yöntemlerle laikliği bu halka uyguladılar.
Gelinen noktada otoriter laiklik ile Türkiye'nin İslam alemine model olması mümkün değildi. Bu nedenle otoriter laiklikten demokratik laikliğe evirilmesi rejimin selameti ve pazarlanması için bir zaruret idi.
Türkiye'de darbelerle sürüklenen rejim, İslam eksenli siyaseti yasaklayarak Müslümanları demokratik siyasete mahkûm ederken, aynı zamanda laik rejime taşeronluk yapacak kadroların ortaya çıkarılmasını öngörülmekteydi.
Siyaset arenasının İslami kaygı taşımayan kişilere bırakılmaması gerektiğine inanan, lakin İslam eksenli siyaset yapmayı göze alamayan kesimler, rejimin maksatlı açtığı bu alanı doldururken, dolayısıyla rejimin aradığı kadrolar olmayı kabul etmiş oluyorlardı. Bu bağlamda süreç içerisinde ona yakın partinin siyaset arenasında boy gösterip Müslüman kamuoyunun kapısını çaldığına şahit olmaktayız.
Son on beş yıldır demokratik laikliği Türkiye'de Müslüman halklara benimsetmeyi ve İslam alemine pazarlama misyonunu gönüllü bir şekilde üstlenen irade bugün Ak Parti olarak tezahür etmiştir. Arap baharı ve Suriye kıyamının ortaya çıkardığı fırsatlar da bu güdümlü irade tarafından iyi değerlendirilmiştir. Tunus, Libya, Mısır ve Suriye'de demokratik hareketler desteklenmiştir. Suriye bağlamında Ö S O doğrudan desteklenerek palazlanmıştır.
İslami argümanları ve literatürü fütursuzca kullanan bu irade, nihayet Batının beklediği sonucu vermeye başlamıştır. Zira bugün Nahda hareketinin laiklik vurgusu ve İhvan-i Müslimin Hareketi'nin demokrasiye dönüşü R.T.Erdoğan'la kurgulanan siyasi atmosferin beklenen yankıyı bulduğunu göstermektedir. Nitekim bugün Suriye ve Mısır ile olan ilişkimizde hep laiklik ve demokrasi vurgusu ön plana çıkmıştır.
Bu demokratik laikliğin İslam aleminde yankı bulmasının bir ayağını da kuşkusuz İŞİD hareketi oluşturmaktadır. Nitekim demokrasiyi benimsemede tereddüt gösteren kesimlerin de İŞİD'in giriştiği acımasız kıyımlar tarafından savrulduklarına şahit olmaktayız. Bu kesim İŞİD'in yaptıklarını onaylayacak İslami bir yorum bulmaktan acze düşüp demokrasi saflarında hizalanarak yerlerini almakta bir beis görmediler.
İşte bu nedenle çok da bir mana ifade etmeyen ve daha önce yine Batılılar tarafından seslendirilen "Dünya beşten büyüktür " söylemiyle Batı ile didişen bir görüntü sergileyen, AKP'nin Tayyib'in partisi olarak kalması ve yoluna devam etmesi gerekmekteydi. Batı ile doğrudan ilişki içinde olan CHP'nin Müslümanları demokratlaştırması zaten mümkün değildi.
Evet, son tahlilde AKP'nin misyonu özelde Türkiye Müslümanlarını ve genelde dünya Müslümanlarını demokratlaştırmak ve laiklik ile problem yayamayacak hale sokmaktır.
Bu misyonu yerine getirmeye azmeden bu irade bugün söz cambazlığının son kertesini zorlamaktadır.
Bilerek veya bilmeyerek ümmeti İslam'dan saptırma vebalinin dünya ve ahret yansımasından sakınmak gerektiğine inanıyorum vesselam!