Siyaset; insanların hayat ile ilgi sorunlarını bir temel fikir çerçevesinde çözüme ulaştırma ameliyesidir. Bir temel fikir doğrultusunda icra edildiği sürece siyaset bir görevdir. Siyaset plandır, projedir. Siyaset düzendir, nizamdır. Siyaset hayatın ta kendisidir.

Ancak temel bir düşünceden yoksun, ırkçı ve vatancı duygularla sergilenen söylem ve eylemlere siyasi faaliyet denilemez. Bu nevi faaliyetler olsa olsa bir takım reaksiyonlardır. Tepkilerin yönlendirdiği söylem ve eylemler hiçbir insani soruna çare olamaz. Kaldı ki siyaset reaksiyon değil bizatihi aksiyondur.

İşte; Hilafetin ilgasıyla ulus paradigması üzerine kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti'nin ürettiği Kürt sorununa, vatancı ve ırkçı duygularla karşılık veren onlarca fraksiyonu, cebir ve şiddet kullanarak bünyesinde toplayan PKK 'nin peşine taktığı Kürtleri getirdiği son nokta; " Biji Obama Serok Obama! " oldu. Marksist ulusal sol bir örgütün, emperyalist devletlerin en başta geleni ile iş tutmasının herhangi bir bahanesi olabilir mi? Bunca kan ve gözyaşından sonra ABD uçaklarını alkışlamak iflas değil de nedir? Unutulmamalıdır ki; Bir millete düşman olarak Amerika'nın dostluğu yeter de artar bile. Kürtleri Amerikan dostluğuna sürükleyen bu ırkçı siyaset hayra alamet değildir. O'nun ortaya koyacağı çözümde çözüm değildir. Tarih bu alkışları affetmeyecek, bu alkışların Kürt halkını aldatanlara faturası ağır olacaktır. Kürt halkı için utanç vesilesi olan bu alkışların işaret ettiği Amerikan planına sarılanların pişman olacağı günler uzak değildir. Amerikaa katiil katiiil! şarkılarıyla büyüyen bir halka ABD uçaklarını alkışlatmak sözün bittiği yerdir. Hele Peşmergelerin geçişi sırasında "Biji Obama!" " Serok Obama!" nümayişleri insanın tüylerini diken diken eden bir hezeyan halidir. AKP'nin bağımsız bir dış politika yürüttüğüne dair hikayenin de sonudur.

Kim bilir belki de PKK, Kürtleri laikleştirme projesi olarak daha baştan beri sömürgeci Avrupa devletleri ve ABD tarafından ortaklaşa yürütülmekteydi. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla Türklerin ırksal duygularının tahrik edilmesi ve laikleştirilmesi garanti edilmiş oluyordu. Dahası"Türk Ulusu" uydurmasının kapsamında Kürtleri inkar ve asimile etmekte vardı. Bu inkarın aynı zamanda "Türk Ulusu" düşüncesinin yerleşmesine katkı sağlayacağı da ön görülmüştü.

Nitekim beklentilere cevap verecek reaksiyonlar gecikmedi. Temelinde Hilafetin ilgasına karşı koymak olan Şeyh Said ayaklanması ve Dersim olayları patlak verdi. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran irade, din duygusu ve ümmet bilincini hala yoğun bir şekilde yaşayan Kürtlerin de bir plan dahilinde ulusallaştırılıp laikleştirilmedikçe kurdukları cumhuriyetin tehlikede olacağını gördü. Ulusalcı sol fraksiyonların türemesine göz yumdu. Nihayet onların PKK bünyesinde toplanmasıyla hedefine ulaşmış oldu. Böylece artık ulusal politikalar yürütmenin daha gerçekçi sebepleri ihdas edilmişti.

Bunu ön gören irade bu topraklara yabancı düşman bir irade idi. Ancak Kürt halkına bu düşmanca politikaların Türk kardeşlerince yürütüldüğü şeklinde yansıtıldı. Böylece Kürtlerin Türk kardeşlerini düşman olarak algılamaları sağlanmış oldu. Bugün her iki halktan bazı kesimlerin kurtuluşlarını ulusal ve laik bir rejimde görüyor olmaları söz konusu iradenin azmini artırmış olsa da hala kendini güvene almanın hesaplarını yapmaktadır.

Önemli bir bölümünü yine Kürtlerin oluşturduğu İslamcıların, Kürtlerin yaşadığı sorunlara duyarsız kaldığına dair bir algı da oluşturuldu. Bu suçlamanın temelsiz olduğu bugün daha iyi ortaya çıkmıştır. Zira başta Arap ve Türk olmak üzere Müslüman halklarından hiç birinin sorununun henüz çözülmemiş olduğu ortaya çıkmıştır. İşte İslamcılar sorunu bir bütün olarak görmekteydiler. İslam hakim olmadan hiçbir milletin sorununun çözüme ulaşmayacağına inanmışlardı. Bütün güçlerini sorunu kökten halledecek olan İslam'ın hakimiyetine harcıyorlardı. Zaten doğru olan da bu idi. Evet, bugün ortada yalnızca Kürt sorunu yoktur. Aynı zamanda Arap ve Türk, Cerkez, Çeçen vs. sorunu da vardır.

Bu sorunlar birleşik kaplar gibi birbirine bağlıdır. Aslında Hilafetin ilgasından beri durum hep böyleydi. Ancak oluşturulan bir sanal algı ile Türk, Arap ve diğer halkların sorunlarını çözdüklerini ve sadece Kürtlerin orta yerde kaldıkları şeklindeydi. Halbuki bu bir yanılsama idi. Gerçekte ise; başta Arap ve Türkler olmak özere diğer Müslüman halklarda kendilerine hayat veren dinlerinden ve kültürlerinden uzaklaştırılmış bir şekilde, büyük küfür devletlerinin sömürgesi halinde paramparça idiler. İslam coğrafyasına egemen olan yabancı irade, Türkleri İslam'dan koparıp Şamanizm'e endekslerken Arap kardeşlerini de Firavun kültürüne bağlamışlardı. Tıpkı Kürtleri Zerdüştlüğe bağlamaya çalıştıkları gibi…

Aslında durum aynı minval üzere devam etmektedir. Bir farkla ki bu gün Müslüman halklar, ümmet şuuru içinde özlerine dönme fikri ve siyasi hamlesine start vermişlerdir. Gerçek şu ki bu fikri ve siyasi hamle içinde Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Azeri, Çeçen, Afgan v.s. her Müslüman etnik kökene yer vardır. Nitekim bu fikri ve siyasi hamleyi başlatan ve yürütenlerin içinde her ırktan Müslümanlar yer almaktadır. Bu hamle; büyük küfür devletlerinin ve yerli işbirlikçilerinin ezberini bozacak bir öze dönüş girişimidir. "Yeter artık söz İslam'ın" diyen bir hamle! Bu coğrafyada yaşayan kardeş halkları eski izzet ve şerefine kavuşturacak bir hamle! Dünyaya İslam ile yeniden nizam verme hamlesi!

Bu hamle Tevhit Sancağı altında zafere ulaştığı gün bu şeref; laikliği reddeden, "İslamsız bağımsızlık bağımsızlık değildir. " diyen Kürtlerin de olacaktır. Bu şeref; diğer Müslüman kardeşlerimin onuru ABD ve Avrupa'nın çizmesi altında çiğnenirken, kendi derdine düşmeyen Kürtlerin de olacaktır. Kendi bağımsızlığını sair Müslüman halkların bağımsızlığında gören Kürtlerin de olacaktır. Yalnızca Ayn El Arab / Kobani değil, Şam, Kahire, İstanbul, Kabil, Kurtuba, Grozni, Mekke ve Medine Kürtlerin'de olacaktır.

Bu gün Ayn El Arab / Kobani düşmesin diye feryad ediyoruz ya! Gerçek şu ki Ayn El Arab / Kobani Mekke, Kudüs ve İstanbul ile birlikte Hilafetin ilga edildiği gün düştü. Ayağa kalkması da Mekke, Kudüs ve İstanbul ile birlikte yine ancak Hilafetin ikame edildiği gün gerçekleşecektir.