Bu yazı kurtuluş savaşımızın 'K' sından bile haberi olmayan gençler için
Halam seksen yaşlarında Urfa'nın acı,tatlı bütün yaşadıklarını onunla birlikte yaşamış bir kadındı ne zaman kurtuluş savaşını hatırlasa göz yaşları yanaklarını yalayarak aşağılara süzülür dururdu.
Mercimek unundan arpa unundan nasıl ekmek yapıp yediklerini bunları Fransızlarla savaş halinde olan kalenin arkasında gizlenen çetelere gizlice nasıl gönderdiklerini anlatırken gözleri yaşarırdı. Halam bunları anlatırken nasıl kötü günler yaşadığı yüz hatlarından mimiklerinden belli oluyordu. Sanki hala o günleri yaşıyor gibiydi.
Çift kubbeye karargah kuran askerlere kırk elli metrelik kuyulardan nasıl su çektiklerini bu suları çetelere ne zorluklarla gönderdiklerini cephaneleri evlerinde nasıl gizlediklerini ve bunları çeteler nasıl ulaştırdıklarını büyük bir gururla anlatırdı . O günleri yeniden yaşıyormuş gibi gözyaşı dökerdi.Urfa'nın kurtuluşunda
payı olan 12 lerin ilk toplantısını evinde yapan amcası Güllü zade Osman efendiden gururla bahsederdi.
işte Urfa'nın o meşhur On ikileri
1 Güllü zade Osman efendi.
2 Belediye Reisi Hacı Mustafa efendi.
3 Barutçu zade Hacı imam efendi.
4 Molla oğlu Mahmut Efendi.
5 Polis Komiserliğin den müstafi Arabizade Şakir Efendi.
6 Tüccar Kamil zade Hacı Mustafa Reşit Efendi.
7 Esnaftan Şelli zade Ali Efendi.
8 Tüccardan Nebo zade Hacı İmam Efendi.
9 Eşraftan Hacı Bedir ağa zade Halil Ağa
10 Jandarma Tabur Mülhakı İzmirli Adil Hulusi Efendi.
11 Takım Kumandanlarından mülazımı evvel Hüseyin Pertev Efendi.
12 Jandarma Çavuşu Sofi oğlu Hacı Mustafa Çavuş
Güllü zade Osman efendi. Fransızların Urfa halkının toplanmalarını yasakladığı bir dönemde On iki arkadaşıyla olan ilk toplantılarını büyük
bir cesaret göstererek 4 eylül 1919 da kale boynu mahallesindeki evinde yapmış. Yatsı namazından sonra oğlu Müslüm'ü Hasan paşa camisine gönderir. Camide bulunan mermer sütünun yanında biraz bekledikten sonra caminin batı tarafına geçmesini orada da biraz durduktan sonra tekrar mermer sütünun yanına gelmesini ve biraz durduktan sonra camini arka kapısından eve dönmesini söyler . oğlu Müslüm kendisine tembihlenenleri aynen uygular ve eve döner. Eve girer girmez arkasından kapı çalınır. Babası kapıyı açmasını söyler kapıyı açınca hiç tanımadığı bir adam ve kendisine doğrultulmuş bir silahla karşılaşır. Babasının sesi onu kendine getirir.
'oğlum misafirimizi kapıda bekletme, içeriye alsana.
Gelen kişi sonradan öğrendiğine göre Ali Rıza diye biridir. O gece kapıyı çalıp parola süngü diyen bir gurup insan Güllüzade Osman ın evinde toplanmış. Urfa nın kurtuluşuna kadar mücadele edeceklerine dair Kuran-ı Kerim üzerine yemin etmişler. On ikilerin toplandığı gece bir şeyler olacağını sezen halam hazırlık yapmak için geldiği amcasının evinde gizlenerek toplantı bitip herkes dağılana kadar gizlice pencerede sokağı dikizleyerek gözcülük yapmıştır. Kelle Bakır adında on bir, on iki yaşlarında bir çocuk on ikiler arasında kuryelik yapmış çocuk olduğu için kimse kendisinden şüphelenmemiş. On ikiler ikinci toplantılarını Ömer iye camisinde , üçüncü toplantılarını da eski davar mezat tının yanındaki kahvede yapmışlar. Değişik yerlerde toplanmalarının amacı kimsenin kendilerinden şüphelenmemesi ve her hangi bir baskına maruz kalmamaları içindi. Şehit kanıyla sulanan bu Vatan toprağının altında yüzlerce Mehmetçik yatmaktadır. Atatürk bu güzel cennet Vatanı siz geleceğin gençlerine armağan etmiştir. Düşmandan kurtardığımız bu Vatan'ın kıymetini bilin. Atatürk ün dediği gibi. Bundan sonra muhafaza ve müdafaa etmek siz gençlere düşer derdi. Halam
Güllü zade Osman efendinin karne zamanında ambar ettiği bütün Buğdayını öğütüp çuvallarla halka dağıttığını ballandıra, ballandıra anlatırdı. Onun üstüne çıkan manileri de büyük bir zevkle söylerdi. O günlerde Urfa kan ağlıyordu. Müslüman halk savaştan sonra aç, işsiz, perişan ve sefil olmuştu. Urfalılar o güne kadar kaybetmiş oldukları değerlerini yavaş, yavaş yeniden kazanmaya başlamışlardı. Ama tutunacak dalları kalmamıştı. Şimdide yoksulluk başlamış, geçim derdine düşmüşlerdi. Kimsenin elinde avucun da bir avuç unları yoktu ki ekmek yapıp yesinler. Karne ile verilen ekmek kimseyi doyurmuyordu. Dağlarda ot kalmamıştı. halk dağlardan toplanan çistok adlı bir dikenli ot ile bulamaç yapıp açlıklarını bastırmaya çalışıyorlardı. Dağlardaki otları yiyen insanların elleri ayakları şişiyordu. Açlık hat safhada idi. Açlıktan bir sürü insan hayatını kaybetmişti. Nerede bir At, Eşek, Deve görülse hemen kesiliyor etleri iki dakikada kapışılıyordu. kıtlık senesini de 1942 de ki karne senesini de yaşayan Komşumuz Rebey Haşim vardı. her zaman o günleri anlattığında gözyaşlarına boğulurdu. çünkü kız kardeşi açım diye, diye can vermiş. Dayısı, dayısının eşi, ve çocukları da ailece açlıktan ölmüşler. Rebey Haşim in Anne side
çocuklarına kesilen hayvanların etinden eline geçmeyince. kanından bile çoraba yapıp çocuklarına içirmişti. Karne senesi başlamıştı. Herkes bir parça ekmeği karneyle alıyorlardı. Bir karne bir ekmekti.
Urfa'nın ileri gelenleri ellerinden geldiği kadar halka yardım etmeye çalışıyorlar ellerindeki yiyecekleri onlarla paylaşıyorlardı. Hacı Hamza efendi her sabah evinde yaptırdığı ekmekleri adamı İbo yi safi eliyle fakir halka dağıttırıyordu. Güllü zade Osman efendi de kendi imkanlarıyla halka yardım etmeye çalışıyordu. Kurtuluş savaşından sağ kurtulan Urfa halkı bir lokma ekmek için ölemezdi. Osman efendi buğdaylarını koyduğu ambarların kapılarını duvarla ördürmüştü. Ördürdüğü Ambarların kapılarını açtırdı. ambar ettiği buğdayını kendi un fabrikasında un haline getirip halka dağıtmaya başlamış. Bunu duyan belediye zabıtaları Güllü zade Osman efendinin un fabrikasına mühür vurup gitmişler. Onlar gittikten sonra Güllü zade Osman efendi kapatılan fabrikanın mühür üne el vurmamış ama fabrikanın kapısını yerinden söktürmüş. bütün unlukları çıkarmış. Hiç bir kargaşa ya meydan vermeden unlukların hepsini fakir fukaraya dağıtmış. Çuvalları teneke ve kutularla doldurmuş. Kapıyı yeniden yerine taktırmış. Daha sonra fabrikaya gelen belediye yetkilileri çuvalların içinde un yerine eski tenekelerle karşılaşmışlar. Fabrikayı mühürlerken torbaların içine bakmayan belediye memurları bir şey ispat edememişler. Bu olay Urfa halkının çok hoşuna gitmiş olmalı ki ondan sonra Güllü zade Osman efendinin üstüne mani çıkarmışlar
Hayatları değil mi?
Taşını saydım yüz yirmi.
Güllüler de bir gül var.
Güllüzade Osman değil mi?
Merdiven basamak, basamak
Çıkma yukarı yasak
Güllü Osman'ı çağırın
Unluğuna mühür basak
Güllü zade Osman efendi belediyede sözü geçen bir insandı . Urfa nın kurtuluşunda rol oynayan büyük insanlardan biri idi. Urfa nın tanınmış eşraflarındandır bileği ve yüreği güçlü bir insandı. Çeteler için zenginlerden yiyecek topluyorlardı. Çok zengin olan bir zatın bir şey vermek istemediğini duyan Güllü zade Osman buna çok kızmış bu vatan hepimizin, hepimiz gücümüzün yettiği kadar değil. Hatta gücümüzün üstünde yardım etmeliyiz demiş. Ertesi gün sabah damdan adamlarını Hasan efendinin evine indirmiş. Kilerinde bulunan bir kazan yağın kulpuna adamlar sopa geçirip kadınların şaşkın bakışları arasında sırtlarına alıp kapıdan çıkmışlar. Eve geldiğinde olanları duyan Hasan efendi evime girecek kadar cesaretli olan bu kişi
Güllü zade Osman dan başkası değildir. Demiş ve işin ciddiyetini anlayıp evinde bulunan ne kadar erzak varsa hepsini kendi elleri ile Güllü zade Osman'a götürmüş ve yaptığı yanlışlıktan dolayı affını rica etmiş. Güllü zade Osman ve arkadaşları Arabi zade Reşit efendi, aşiret reisi Ali Ağa ve Belediye reisi Hacı Mustafa Urfa'nın diğer zenginleri gibi kendilerine devamlı maddi yardım sağlayan Amcazadesi Hacı İbrahim Güllü oğlunun evine davetliydiler. Bütün arkadaşlar zamanında geldiği halde Belediye Reisi Hacı Mustafa gelmemiş herkes merak içinde onu bekliyordu. Nihayet Hacı Mustafa teşrif etmişti. Rengi ben beyaz olmuştu çok üzgün ve kederli bir hali vardı. Arkadaşları bir şey olduğunu anlamışlardı. Telaşla sordular.
'Hayrola Hacı ne oldu'
'Sormayın bu gün Fattaney Behiye si adında bir kadın yanıma geldi. bana
'Hacı Mustafa. Hacı Mustafa siz iş yapamıyorsanız al bu baş örtümü sen ört , fesini de ver ben takayım.
'kadın sen ne biçim konuşuyorsun delirdin mi? '
'tabi ki deliririm bugün Vezir hamamında kadınlar yıkanırken oraya yakın postane yi bekleyen iki Fransız Askeri hamama girdiler kadınlara el atmaya kalktılar. Bizde onları peştamal ve hamam taslarıyla kovaladık. Anlayacağın namusumuz elden gidecek efendiler ' Dedi .
herkes şaşkın vaziyette Hacı Mustafa yı dinliyordu. Hacı Mustafa
'Arkadaşlar bu güne kadar namusumuzla şerefimizle yaşadık . bizim bu memleketten göçüp gitmemize imkan yok hepimiz toprak sahipleri insanlarız. Şunu iyi bilin ki bu gün hamama giren Fransız yarın kapınızın önüne çatmasını asar içeriye girer, o zaman eviniz size haram olur.'
Cemaatten çıt çıkmamış o zaman Güllü zade Osman Efendi diz çöküp kılıcını çekmiş.
'Arkadaşlar ne korkuyoruz bu kılıç yüz Fransız'ı öldürür.'demiş
orada bulunanlardan Ali ağa
'aman Osman Emmi kurbanın olayım bu nasıl konuşma karşımızdaki siyala aşireti, İbrahim Paşa aşireti değil. Bunlar koskoca Fransız düveli onlarla nasıl başa çıkarız.
'Onlar koskoca Fransız düveli olabilir. Ama unutma ki bizim onlardan daha kuvvetli olan bir şeyimiz var. bizim iman dolu yüreklerimiz var'
Güllü zade Osman efendinin bu sözleri orada bulunanları cesaretlendirir.
Ve Güllü zade Osman Efendi büyük bir cesaretle bütün tehlikelere rağmen
Urfa da ki Fransızların toplanmaların yasakladığı toplantı yapanların yakalanıp hapis edildiği bir dönemde o bütün tehlikeleri göze alıp meşhur on ikilerler olan ilk toplantıyı kale boynu mahallesindeki evinde yapmış . Hacı Mustafa ve diğer arkadaşlarıyla beraber Urfa'nın kurtuluşunda büyük rol oynamışlar. Gizli toplantılardan şüphelenen Fransız kumandanı gizli, gizli toplantı yapanları bize ihbar ederseniz sizlere hiçbir kötülük yapmayız aksi taktirde canınız çok yanar diye hacı Mustafa ya haber göndermiş. Bu tehditlerden korkan bazı şerefsizler on ikileri ihbar etmek istemişler. Bunu duyan Güllü zade Osman silahını alıp bu zatların evine gitmeye kalkışmışsa da. Arkadaşları onun kötü bir şey yapması için gitmesine mani olmuşlar. Güllü zade Osman efendi bu şahıslara haber göndermiş. Bizi ihbar edecek olurlarsa Böyle bir durumda ilk ölen kişilerin kendileri olacağını söylemiş. Onlarda korkuların dan düşündüklerini inkar etmişler. 1915 yılında Şanlıurfa da yaşayan Ermeniler ayaklandığında halk şehri terk etmeye kalkışınca Hacı Mustafa bek kapısı, Harran kapısı, Samsat kapısı yani şehrin bütün kapılarını kapattırıp halkı savaşmaları için ikna etmişler. Ermeniler her tarafı yakıp, yıkıp Urfa' yı harabe etmeye çalışıyorlarmış. Hatta Hacı Mustafa Ermeni mahallesinde evi bulunan savaş dolayı ile ailesini kale boynu mahallesinde oturan amcasına götüren kayın biraderi
Güllü zade hacı İbrahim'e evini boşaltması için gelip haber vermiş. Hacı İbrahim onlar benim komşularım bana hıyanet etmezler demiş ve Hacı Mustafa'nın bütün ısrarlarına rağmen birkaç ihtiyacını almak için evine gitmiş. Bunu gören Ermeni ler Hacı İbrahim Güllü oğlunun evine saldırırlar. Evin kale gibi kapısı vardır. Ermeniler kapıyı kırmaya başlarlar bunu haber alan Hacı Mustafa kayınbiraderine yardıma gelir. Ermenilere ateş açarlar o arada Hacı İbrahim evi terk eder. Ermeniler mahallelerindeki bütün İslam evlerine ve Güllü zade İbrahim inde evine gaz dökerek yakarlar. Evlerinin yandığını duyan Hacı İbrahim in eşi kucağında emzirdiği Celal ismindeki çocuğunu göstererek cellu, Celal im sağ olsun der. Evi yanan Hacı İbrahim altı ay amcasının evinde kalır. Hacı İbrahim Güllüoğlu 9 şubat 1920 de başlayan Fransız harbinde bilimum iaşe işlerini binbaşı Halil efendi ile istişare ederek jandarma binbaşısı Ali Rıza Beyden aldığı 70 adet tüfekle kubbe mescit mahallesinden basmahaneye kadar ermeni hududunu muhafaza ederek Ermenilerin(4000 bin ermeni) şehre hücumunu önlemekle beraber her gece Fransızlara cephane harcatmak kaydıyla kefen giyerek kar içinde giden çetelerle sorkanlı Mustafa ve kendisine bağlı on fedai gurubun liderlik görevini de üstlenmiştir. çetelerle Fransızlara karşı hazırlanmak için toplanan 25 bin altının 200 altının kendisi vermiştir. Urfa'nın Suruç kazasındaki tümenini hazırlayan ve Urfa'da ikamet eden 2.fırka kumandanı Akif Paşa sık, sık hacı İbrahim'in evine gelir çayını kahvesini içer sohbet ederlerdi. Akif Paşa Hacı İbrahim'e
' bize bu gün yardım edeceksin. Bu bir vacibedir. Bize buğdayı asker aç, ne yap temin et.' Deyince Hacı İbrahim'in cevabı:
'Başüstüne Paşam hiç merak etme bütün malım canım evlatlarım uğrunuzda' diyerek paşa'ya vaatte bulunur. Büyük oğlu Ömer'i bu işe memur ederek.Bozova'nın Karakaş köyüne göndererek. Suruç'tan Akif Paşanın emri ile gelecek bütün nakliyelere buğday temin et emrini verir. Suruç'tan Karakaş köyüne giden Maraşlı teğmen Hafız'ın idaresindeki nakliyeler tümenin istiklal savaşına iştirak edinceye kadar 9 ay müddetle Karakaş köyünden tümenin buğday ihtiyacı temin edilir. O zamanki Urfa'nın mülki idari amiri. Birecik Kaymakamı Urfa Mütesserif ve bilahare Dahiliye bakanı olan Münir Hüsrev Göl'e hadisenin müşahhas şahididir. Hacı İbrahim'in savaş zamanında göstermiş olduğu üstün başarılarından sonra söyle bir emir gelir. Urfa'nın gayri melhuz bir durum karşısında. Bir tehlike vaki olduğu taktirde ( yani Suriye ve civar komşulardan veya dahili bir huzursuzluk anında) Ankara kurmay başkanlığından cumhuriyetin ilanından sonra. Urfa'da bulunan 7. Kolordu kumandanlığına verilen emirde GÜLLÜ HACI İBRAHİM ne kadar silah, cephane, teçhizat, askeri yardım talebinde bulunduğu taktirde verilmesine dair emir vardır. Bu emir Güllüoğlu ailesi ve Urfa için bir onurdur .
1919 da İngilizlerin Urfa'yı işgali mutassarıf Nüsret beyin asılması arkasından Fransızların Urfa'yı işgal etmesi, şehirde yaşayan Ermenileri daha da kudurtmuştu. Onlarda Urfa'yı işgal etme hayali kurmaya başlamışlardı. Amaçları bütün Müslümanları öldürmek şehir e sahip olmaktı. Olay çıkarmak için tetikte bekliyorlardı. Fransız askerlerinin Müslüman kadınlara sözlü tacizleri arkasından iki Fransız askerinin vezir hamamına girmesi bardağı taşıran son damla olmuştu. Kadınlar askerleri sille tokat hamamdan dışarı atmışlardı. Bir gün Fattaney Behiye si isimli bir kadın bize geldi.
' Biliyor musunuz dün başımıza neler geldi.' Diye anlatmaya başladı. Ev halkı dikkatle onu dinliyorduk. Kötü bir şey olduğunu anlamıştık. Behiye teyze anlatmaya başladı
'Dün Vezir hamamına gitmiştik. Ben içeride yıkanıyordum. Birden dışarıda soyunma yerinden çığlıklar gelmeye başladı. Ben hamam yıkılıyor sandım. Kendimi dışarıya zor attım. Kadınlar sağa sola kaçışıyordu. Birden iki Fransız askeri gördüm . demek kadınlar onun için kaçışıyordu. Hemen locaya girdim. Bohçadan elbisemi çekip sırtıma geçirdim. Locadan dışarı çıktım. Elimdeki Bakır hamam tasını kaldırıp sizi pezevengin dölleri deyip askerlere saldırdım. Benim bu halim diğer kadınları da cesaretlendirdi . hep birlikte askerlere saldırdık askerler kendi kendilerini dışarıya zor attılar. yoksa onları linç edecektik.
'Aman Behiye bacı bütün bunlar doğrumu?'
'Vallahi doğru kız yalan söyleyecek halim mi var.'
'Aman hamama falan gitmeyelim. Bizimde başımıza böyle bir şey gelebilir.'
'Sonra ben içeri girip hemen başıma iki tas su döküp giyindim. Sonra doğruca belediyeye Hac Mustafa'nın yanına gittim. Başımıza gelenleri anlattım. Eğer siz bir şey yapmayacaksanız. Biz kadınlar başımızın çaresine bakabiliriz. Bu gün askerleri nasıl hamamdan attık isek Fransızları da topraklarımızdan öyle atmasını biliriz. Ama bundan sonra
başınızı örter bizim yerimize evde siz oturursunuz dedim.'
'Vallahi iyi demişsin Behiye bacı helal olsun sana'
'Peki Hacı Mustafa ne dedi.'
'Sen gönlünü ferah tut bacım biz topraklarımızda bir tek Fransız ve Ermeni bırakmayacağız gönlün rahat olsun dedi.'
'Sizde akşam babanıza söyleyin Güllü Osman kardeşi oluyor babanızda ona anlatsın bu böyle yürümez.'
'Haklısın vallahi bu gün . hamama giren yarında evlerimize girmeye kalkar. '
'Bizde sana bir haber verelim bizim şu bitişik komşuyu tanıyorsun.
'Evet tanıyorum. '
'Geçen sene bir gelin getirmişlerdi. Kız Ermeniydi ismi marukyan mı arukyan mı her neyse işte Müslüman olmuş Fatma ismini almıştı.'
'Hı şimdi hatırladım.'
'Birde üç aylık bir oğlu var bebeğini alıp dün annesi ne gitmiş. Birkaç ayda bir gider bir gece yatar ertesi günü gelirdi. Dün de annesine gitmiş. ailesinde bir tuhaflık sezmiş ama ne olduğunu anlayamamış. Devamlı fısıldıyorlarmış. Herkes yatmaya hazırlanıyormuş. Kendisi tuvalete gitmiş . sıkıştığı için ışık falan almaya fırsat bulamadan kendini tuvalete atmış. Tam dışarıya çıkarken kardeşlerinin konuşmasını duymuş. Gece herkes yattıktan sonra Fatma ile bebeğini kesmeyi planlıyorlarmış. Bunu duyan Fatma tuvalette düşmemek için kendini zor tutmuş. Kardeşleri gittikten sonra yavaşça tuvaletten çıkmış. Hiç bir şey olmamış gibi yatağına gitmiş. Fatma hiç uyumamış uyur gibi yapmış. odadakilerin uyuduğundan emin olunca çocuğunu kucağına almış. Çocuk ağlamasın diye elini de çocuğun ağzına sıkıca kapatmış sonra gizlice kendini sokağa atıp olanca gücüyle koşmaya başlamış. Kapıyı öyle bir çalışı vardı ki bütün mahalle korkuyla uykudan uyandı. önce baskına uğradığımızı zannettik sonra komşularımızın sesini duyunca kendimizi sokağa zor attık. zavallı kız oracıkta düşüp bayılmıştı. Herkes ne olduğunu anlamak için sokağa çıkmıştı. zavallı kadın yerde yatıyordu. Çocukta kucağından yere düşmüştü. Kocası görümceleri onu hemen içeriye taşıdılar . yüzüne su serptiler soğan koklattılar. Fatma kendine geldi. Ama hala yaşadığı şokun etkisindeydi. Ne olur bizi öldürmeyin çocuğuma kıymayın diye sayıklıyordu.' Eşi ' Fatma korkma bak evindesin kendine gel bak ben yanındayım . ' genç kadın korkuyla eşinin boynuna sarıldı. Bizleri de yanında görünce rahatlamıştı. İyice kendine geldikten sonra ailesinin kendisini öldürmek için nasıl bir plan yaptıklarını ve nasıl kaçtığını anlattı. Çok korktuğu her halinden belliydi. Bizler olanları duyunca şaşkına döndük böyle bir şey olabilir miydi bir anne baba kendi öz evladına kıyabilir miydi. İşte bu
olay Ermenilerin ne kadar gözü kanlı olduklarını gösteriyordu. Bu gün bütün mahallenin erkekleri toplanıp Fatma'nın ailesinin üstüne gittiler. Her şeyi inkar etmişler. Böyle bir şey yok o bizim canımız ciğerimiz ona nasıl kıyarız yanlış anlamış demişler. Ama Fatma her şeyi kulaklarıyla duymuş Bir daha asla o eve ayak basmam diyordu. Ailem benim için ölmüştür. Artık ailem falan yok diyordu.
'Allah kızı korumuş yoksa öldürürlerdi.
'Haklısın vallahi Behiye bacı ama Allah her zaman doğrunun yanındadır inşallah saltanatları kısa sürer. Her gün namaz kılıp bizi kurtarması için Allah a dua ediyoruz. İnşallah dualarımız kabul olur.
'İnşallah, inşallah
'Dünya gözüyle düşmanlarımızın topraklarımızdan atıldığını görelim. Allah tan daha başka bir şey istemiyorum.
'İnşallah atıldıklarını görürüz. Ben de oruç vaat ettim. '
Gerçektende yaptığımız dualar kabul olmuş tu. Allah a hamdı senalar olsun.
On ikilerin ve çetelerin gösterdiği üstün başarı sayesinde Urfa kurtulmuştu. Fransız askerleri kumandanları esir edilmişti.
Urfa'nın kurtuluşundan sonra Atatürk Güllü zade Osman efendiye bir tebrik ve teşekkür telgraf ı göndermiş. Yıllarca telgrafı kasasında saklayan Güllü zade Osman nın efendinin ölümünden sonra bir hazine kadar değerli olan telgrafı maalesef sonradan kaybolmuş.
Bir top kurun kaleye
Vurun hastane ye
Sajor beye söyleyin.
Çıksın divan haneye
Bir top gitti Halep'e
Mermisi dele gele.
Sajor beyi öldürün.
İslamlara elleme.
Sajor esir düşmeden önce hacı Mustafa ya bir adamını gönderip Hızmalı köprüde buluşmayı teklif etti.(Urfa halkına ulaşım kolaylığı sağlamak için bir ağa kızı burnundaki hızmasını satmış ve bu köprüyü yaptırmış. Onun için bu köprüye hızmalı köprü adı verilmiş.) Amacı Hacı Mustafa ya bir teneke altını rüşvet olarak teklif edip paçayı kurtarmaktı. Ama bu emeline ulaşamadı. Çünkü Hacı Mustafa teklifini reddetmişti. Şehir Urfa çetelerinin Allah, Allah sesleriyle inliyordu. Fransızlar güçlerini yavaş, yavaş yitiriyorlardı. Durumu kötüye giden
Sajor Hacı Mustafa ya buluşmak için ikinci bir teklif gönderdi. Hacı Mustafa ile tekrar Hızmalı köprüde buluştular. Sajor Hacı Mustafa ya biz silahlarımızı size teslim etmeyeceğiz silah ve cephanemizi taşıyacak kadar deve ve bizi koruması için birde jandarma verin güvenliğimizi sağlayın bizde yarın sabah ( 11 Nisan 1920 ) Urfa'yı tek ederiz. Böylece antlaşma sağlanır. Sajor'un istedikleri verilir. Kendi canlarını kurtarmak için Fransızların antlaşma yaptıklarını duyan Ermeni başkanı Hacı Mustafa'nın yanına gelir. Hacı Mustafa 'Beşliyan sen Ermeni biz Müslüman'ız ve yıllardır bir arada yaşıyoruz yarın Fransızlar gitti mi siz yine bizimle kalacaksınız. Bizim tarafımız dururken Neden onlarla birlik oldunuz Deyince Fransızların gideceğini duyan Beşliyan Hacı Mustafa dan can güvenliği sözü aldıktan sonra sajoru ihbar eder . 'Fransızları çember içine aldınız. Sajor un ne cephanesi ne de yiyeceği kaldı. Amacı buradan sağ selim gidip yiyecek ve silah temin ettikten sonra ikinci bir kuvvetle Urfa ya geri dönmektir. amacı buradaki bütün Müslümanları öldürmektir. Bunu duyan Hacı Mustafa ve arkadaşları hemen o gece bir plan yaparlar. Bütün aşiretler savaş için çağırılmıştı. Molla zade Mahmut hapishanenin kilidini kırarak bütün mahkumları savaşmaları için Salı vermişti. Kurtuluş için herkes tek yürek olmuştu. Kaçmaya çalışan Fransızları şebekede sıkıştırırlar. Çok kanlı bir savaş olur. O gün Urfalılar tarihe destanlar yazdılar. Düşman bayrağını indirip yerine rengini kanımızdan alan şanlı Türk bayrağını astılar. Allah, Allah sesleri kadınların çaldıkları sevinç zılgıtları yeri göğü inletiyordu. Çünkü o gün esaret zincirlerini kırmış özgürlüklerine kavuşmuşlardı. Kadını, erkeği, çoluk , çocuğu, yaşlısı, genci Müslüman Türkün gücünü tüm dünyaya bir kez daha göstermişlerdi. Bu ne büyük bir şerefti, bu ne büyük bir gururdu. Bütün evlerden gelen zılgıt sesleri gök yüzüne kadar yükseliyor Semalarda yankılanıyordu. Bütün şehir bayram yapıyordu. 11 Nisan 1920 Urfa'nın düşmandan kurtuluş günü ilan edildi.
11 NİSAN
Güllü zade Osman nın evinde
Gizlicene İlk toplantı yapıldı.
On ikiler diye küçük ama
Yürekleri Dev, bir ordu kuruldu.
Urfa nın çeteleri canlarını verdiler.
Bu eşsiz vatan için kanlarını döktüler
Bozan beyin kumandasında.
Düşmana hücum ettiler.
Bin yürek bir yürek oldu.
Zalim Fransız a Akabe mezar oldu.
Allah, Allah sesleri semada yakılandı
Yüreklerdeki ateş gittikçe alevlendi.
11 Nisan 1920 de Urfa nasıl kurtuldu.
Düşmanın kumandanı Sajor beyi vuruldu.
Yaşasın Urfalılar düğün dernek kuruldu.
Kadınların zılgıtı dört bir yandan duyuldu.
Atatürk ten Güllü zade Osman a
Bir tebrik telgraf ı geldi.
Urfanın kendini kurtarmasından
Ankara da etkilendi. şenlendi.
( Ey aziz on ikiler, toprağı kanıyla sulayan aziz şehitlerimiz. Tüm Şanlıurfalılar ve Türk insanı sizleri sonsuza dek rahmet ve minnetle anacaktır. sizler için söylenen maniler her zaman dillerde dolaşacaktır. Ruhunuz şad olsun. )
Biz peki hala Güllü zade Osman Efendi ye Hacı Mustafa ya ne oldu.
Diye sorduğumuzda halam hüzünlü bir şekilde Hacı Mustafa tüm yaptığı fedakarlıklara karşın bazı Vatan hainlerinin yaptıkları planlar sayesinde sürgüne gönderildi. Senelerce sürgünde kaldı. Sonradan yapılan hatalar anlaşılınca af edildi. Yıllar sonra kurtarılması için varın yoğunu feda ettiği Urfa sına geri döndü. 15 temmuz 1933'te geçirdiği bir kalp rahatsızlığı sonucu hayata veda etti. Amcam Güllü zade Osman a Efendiye gelince o da ameliyat olmak için İstanbul a gitti ve bir daha da geri dönmedi. İki ameliyat üst üste olunca bünyesi kaldırmamış olacak ki 22 Temmuz 1942 de hayata gözlerini yumdu. Değerli bir insanı kaybetmiştik. Güllü zade Osman öldükten sonra kasasından çıkan bir dörtlük.
Sanma şahım herkesi sen
Sadık hane dost olur.
Herkesi sen dost mu sandın
Yar olur, dilbaz olur, dil dar olur.
Belki o hayatta ağyar olur.
Cenazesi İstanbul Feriköy mezarlığı yedinci ada dedikleri yere defnedilmiş. O öldükten sonrada sevdikleri üstüne maniler çıkardılar.
Evlerinin içinde çifte havuzlar .
Yürüyüp gezdikçe gönül arzular.
Gurbete gideni dönmez sanırlar .
Onun için gönül Osman ı arzular
Gel gidelim taş eyvana.
Havuzu hoş eyvana .
Sen söyle ben ağlıyım.
Dökülsün yaş eyvana,
Çıktım harran düzüne
Döğün döğmüş dizine
Bu köyün ağasının
Hasret kaldık yüzüne.
Güllü zade Osman İstanbul a gittikten sonra Urfa ya ve dostlarına olan özlemini şu mısralarla dile getirmiş.
Terk edersem Urfam seni feragat eylediğim
Yalnız koyup yüzüne kabahat eylediğim
Herkesin dostu yanında onda sen birde garip
Günde bin ah eylesem de yoktur derdime tabip
Ölmeden görmek Urfayı Mevlam eyleye nasip
Seni yoktan var eden hakka emanet eyledim
Gece gündüz ağlamakta kalmadı. Tende mecal
Yaptığımız onca işler cümlesi oldu hayal
Ahir nefeste son demde hakkını helal eyle
Sakın ola düşmanına kendini heba etme
Herkesi dost sanıp ta olma düşmana yakın
Zararını gören Urfam olmasın lakin
Halam bu hikayeleri anlatmaktan bizde dinlemekten bıkmıyorduk. Artık hepsini ezberlemiştik bir gün halama
'hala annemizin annesini tanıyoruz ama babamızın annesi hakkın da hiç
bir şey bilmiyoruz. Ne olur. Bize onu anlat' diye halama anlatması için yalvarmaya başladık halam yalvarmalarımıza fazla dayanamayıp bütün olanları geceleri bir saat anlatıyor . &nb