Yine bir faciayla karşı karşıyayız. Maden kazaları, trafik kazaları derken şimdi bir de asansör faciasıyla derinden bir yara aldık. Yani nereye elimizi atsak orası elimizde kalıyor misali dökülüyor her taraf.

Ve sonra geride, haber bültenlerinde, gazete sayfalarında bakmaya cesaret edemediğimiz gözü yaşlı insanlarla kalakalıyoruz. Nereye çevirsek başımızı bir ah değiyor kulaklarımıza ve nereye dönsek orada acıya değiyor yüreklerimiz.

Her bir işçinin hayatı ayrı bir dram. Her bir işçinin ölümü tarife gelmez acılarla yüzleştiriyor bizi. En içten, en sessiz, en masum kelimelerle anlamaya çalışıyoruz belki de tüm yaşananları…

Evinden, yerinden, yurdundan, anasından, eşinden, çocuğundan kopup ekmeğinin peşinden koşarken yaşadığı bu acı, bu dram, bu gözyaşı neden?

Kapitalist dünyanın çarklarında büyüyen ve kendine korunaklı dünyalar kuran insanların elinin altında, derme çatma kulübelerde, güvenliksiz iş koşullarında her gün ölümle burun buruna gelmek, her gün ölümün o soğuk nefesini ensesinde hissetmek, her gün ölüp ölüp dirilmek, neden?

Paranın kulu kölesi olanların her gün daha bir zenginleşmesinin, her gün daha fazla bir insanı sömürmesinin, onun ekmeğiyle oynamasının günahını daha ne kadar çekecek bu toplum?
Daha birkaç zaman önce aynı işyeri, aynı asansörden dolayı cezaya çarptırılıyor güya. Koskocaman rezidansın üç-beş bin lirayla yola geleceğini ve bu sözüm ona cezanın neleri düzelteceğini, neyi değiştireceğini anlamak için çok çaplı bir zekaya gerek yok.

Ne ciddi bir denetim mekanizmasını işletecek yapımız var maalesef ve ne de işadamlarımız, zenginlerimiz, patronlarımız bu vicdani sorumluluğa sahip. Ne denetimler sağlıklı, sıhhatli bir şekilde yürüyor ne de işveren-patron kendiliğinden işçinin hayatını kendi eşinin, çocuğunun hayatıyla bir tutacak İslami ve insani ahlaka sahip.

Bir formaliteler ülkesi olup çıktık. Her şey kağıt üzerinde yapılıyor sanki. İşçilerimizin güvenliğinden tutun çocuklarımızın okulda yedikleri yiyeceklerin güvenirliğine kadar her şey formalite icabı sanki.

Yok, böyle gidemez, gitmemeli. Bir yerlerden başlamak, bir yerlere dur demenin vakti geldi de geçiyor. Vicdanlı ve ahlaklı insanlar olmalıyız. Kardeşlik ve muhabbet duygularını yeniden inkişaf ettirmeliyiz bu cemiyette. Her şeyden önce vicdanımızın sesini duymalıyız. Her şeyden önce bir başkasına, işçimize, arkadaşımıza kardeşçe davranmayı kendimize vazife bellemeliyiz.

Yoksa harap olur gideriz. Yoksa uçurumlar artar.Yoksa dengeler alt üst olur. Allah korusun!