Y. Demirkol: Biz kaldığımız yerden devam edelim. Yusuf Paşa Camiine geldik. Yusuf Paşa'nın asıl namı "Topal Yusuf Paşa"dır. Çok da vakıfları var, ama toz olmuş. Postane'nin az berisindeki kabaltıya "Siverekli Ali Efendi Kabaltısı" derler. Evi orda olduğu için bu adı vermişler. Belki kabaltıyı da kendisi yaptırmıştır.
M. Sarmış: Postanenin yerinde de daha önce Halkevi varmış. 
Y. Demirkol: Evet. O caddeyi genişletmek için kaç defa yıktılar. Güzelim evler gitti. 
M. Sarmış: Postanenin hemen aşağısında çok güzel bir Urfa evi var. Daha önce Güzel Sanatlar Galerisi idi. Şimdi Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna tahsis edilmiş.
Y. Demirkol: Balakların Evi… (Hacı Hafız Ahmet Balak. M. S.)

M. Sarmış: Onun karşısında Altay Oteli var.
Y. Demirkol: Zamanında Tenekeci Hasan yaptırmıştı. Tenekeci idi, sonra o oteli yaptı. Daha önce oraların hepsi evdi. İnci gibi evler diziliydi. 
M. Sarmış: Bu arada yolun doğusunda geride Vezir Hamamı ve Buluntu Hoca'nın evi var.
Y. Demirkol: Biliyorum. Biz devam edelim. Yıldız Meydanı'na geldik. Şimdi otobüs durağının yerinde bir hamam vardı. Yıldız Hamamı… Paşa Hamamı da derlerdi. İki adı var. Şahane bir hamamdı. Kaç sefer ben de yıkandım. Külhanı da vardı. O hamamı dünyada artık yapacak kimse yok. Onu da devrin valisi Kadri Eroğan yıktırdı.

M. Sarmış: Zaten çöktürüp üstünü örtmüşler. Kazılsa altından kalıntıları çıkar diyorlar.
Y. Demirkol: He, he! Oradan böyle soldaki sokağa doğru in.
M. Sarmış: Aşağı Çarşı'ya doğru mu?
Y. Demirkol: Yok yok… Neşet'in eczanesini biliyor musun? (Otobüs durağının hemen arkasında bulunan Neşet Uçkan'ın eczanesi. Şimdi orada değil. M. S.)
M. Sarmış: Biliyorum.
Y. Demirkol: Hah! Onun hemen yanında mahallenin içine doğru Güllüoğlu Sokak… Birinci ev Güllüoğullarının evi. Eski belediye başkanlarımızdan Celal Güllüoğlu'nun (1947-1949) evi. Nevingilin evi.  (Bir ara Güzel Sanatlar Galerisinin yöneticiliğini yapan Nevin Güllüoğlu. M. S.) Sonra Melikler satın aldı. Onun bitişiği İsmail Demirkolgilin evi. Şimdi valilik mi almış ne?

M. Sarmış: Evet. "Şanlıurfa Vilayetler Evi". Umuma açık bir otel. O civarda bulunan 11 evi alıp birleştirmişler. Eski Urfa yürüyüşlerim sırasında içine girip gezdim. Çok güzel olmuş.
Y. Demirkol: Şimdiki Yıldız Sarayı Konukevi de İsmail'in (Demirkol) amcasının evi idi. Birkaç el değiştirdi.
M. Sarmış: Aşağı Çarşı'ya doğru gelelim.
Y. Demirkol: Aşağıya inerken solda kaldırım çok dardı. Üzüm taylıkları korlardı. Ta Mevlevihane'ye kadar… Orada bir iki ev vardı. Otel yapmışlardı. Uydurma. Öyle kalan pek kimse yoktu. Sağda Atatürk İlkokulu vardı. Şimdi Vakıflar Kur'an Kursu olarak kullanılıyor. Esasen orası Eyyübiye Medresesi'dir. Ulu Camiye giderken sol duvarda kitabesi var.
Oradan aşağıya in. Kardeşler Camii'nin orada müftülük vardı, ama sonra oldu. Karşısında Mevlevihane… Orada da ana cadde üzerinde güzel evler vardı, yıktılar.

M. Sarmış: Orada Danakovan Hamamı varmış.
Y. Demirkol: He he! Kapısı kuzeye, doktorlara doğru açılırdı. Sadece kapının önünde durduğumu hayal meyal hatırlıyorum.
M. Sarmış: Orada aklıma bir şey geldi. Mevlevihane'nin güneyinden Arap Meydanı'na giderken, yol üzerinde bir ara Şehir Sineması açılmış. O zamanlar Urfa'da çeşitli sinemalar var. Türkmen, Atlas, İnci Sinemaları… Sizin sinema ile ilişkiniz oldu mu? Ya da bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz? 
Y. Demirkol: O zaman eğlence namına çok bir şey yoktu. Millet bunlara akın ediyordu. Demek ki iyi para vardı. Küçük ticarette parayı küçük çocuklardan kazanırsın. Daha çok çocuklar giderdi.
M. Sarmış: Siz de gider miydiniz?
Y. Demirkol: He ya!

M. Sarmış: Peki devam edelim mi yolculuğumuza? Haşimiye'de kalmıştık.
Y. Demirkol: 1958'de Haşimiye Meydanı'nda iki katlı bir çarşı vardı. Mimari bakımdan muazzam bir binaydı. Oraya niye "Haşimiye" diyorlar? Müfit Yetkin'in babasının dedesi Haşim Efendi yapmış, onun için. (Müfit Yetkin, eczacı, iş adamı, siyasetçi, 22. ve 23. Dönem Ak Parti Şanlıurfa milletvekili. M. S.) Tabii o ismi adam kendi koymamış, halk koymuş.
M. Sarmış: Şimdiki Özdiker Kuyumcular Çarşısı'nın yerinde mi?
Y. Demirkol: Evet, evet. Ama şahane bir mimari. Altı çarşı, üstü çardak. Oradan İmam Aslan Camiine doğru giden ara yola "İsotçu Pazarı" derlerdi.

M. Sarmış: Şimdi de öyle diyorlar.
Y. Demirkol: Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim. Her şeyin adını değiştiriyorlar. Mesela geçen gün beni köyden bir köylü getirdi. Adama oraları tarif edemedim. Adam bilmiyor. Haklı. Her yerin adı değişmiş. Bir de birçok yerin levhası yok. En son adam "Dergah'a mı gidiyorsun?" dedi. "He" dedim, "beni oralara yakın bırak." dedim. İsotçu Pazarını geç, Muhacir Çarşısı… İmam Aslan Camii'nden tut Akarbaşı'na kadar… Yolun üstü bedesten gibi kapalıymış. Tabii yol şimdiki gibi geniş değil. Kaç sefer yıktılar. Ben doğmadan babamın orada dükkânı varmış; oradan biliyorum.

M. Sarmış: Kabaltı yani…
Y. Demirkol: Evet. Kabaltı dedin de aklıma geldi. Mardin'de kabaltıya "abbara" derler. Ulu Cami'nin kuzey kapısından Kara Meydanı'na doğru giderken çok uzun bir kabaltı vardı. Onun adı halk arasında "Karanlık Kapı". Çok uzun olunca güneş vurmuyor, ondan…
Dönelim Attar Pazarına… Hacı Kâmil Hanı'nın doğu kapısından tut, ötesi tütüncülere kadar Kendirci Pazarı… Kendir satarlardı. Hatta oradan kunduracılara doğru kabaltı gibi bir yer vardı; babam derdi ki "Burası Kasap Pazarı."
M. Sarmış: Mevlevihane'nin berisindeki Kasap Pazarından önce olmalı herhalde.

Y. Demirkol: Köroğlu Kahvesi'nin orada hangi okul var?
M. Sarmış: Şimdi Mithat Paşa Ortaokulu. Eskiden İlkokuldu.
Y. Demirkol: Ha, orası odun pazarı idi. Odun yok, kesmik, saman, yapma (tezek) satılırdı. Hemen yanında Veli Bey Hamamı. Ötesinde Şaban Hamamı ve Şaban Hanı… Kazancı Pazarından geçerken gelen seslerden kulaklarımız bir şey duymazdı. Hüseyniye Çarşısını, Mazhar Efendi'nin hukuk müşaviri kardeşi Hüseyin Paşa yaptırmış. Hüseyin Paşa ve Milli Aşireti Reisi meşhur İbrahim Paşa… Bunların tahsili yok. Müşir Zeki Paşa, Sultan Hamid'e diyor ki bunlara "paşalık" verelim ki bize bağlı kalsınlar. Yani paşalıkları öyle. Şimdi Pıçakçı Pazarına geldin… Oradaki meydan eskiden Çadırcı Pazarı idi. Niçin öyle demişler? Bunlar kıl çadır satardı. Nüfus memuru "Senin de soyadın "Çadırcı" demiş. Bitti. Öyle kalmış...

Bir şey daha diyeyim. Zahterler… Bunlar kışın kar yağdı mı, karı mağaraların içine açılmış silindir şeklindeki büyük çukurlara koyarlar. O mağaralara karlık denir. Ama usulü var. Öyle rastgele olmaz. Bir kat saman, bir kat kar koyarlar, erimesin diye. Üzerini kapatırlar. Yaz oldu mu, o zaman buz yok. Getirip Akarbaşı'nda satarlardı. Alırdık, bayram ederdik.
Şimdi Akarbaşı'na gel. Sakıbiye Tekkesi… Adamın adı Sakıb. Birecik'ten gelmiş. Çok zengin. Haleplibahçe'deki köşk kendisinin. Hacca kırk kişi ile gidiyor. Biraz önce adı geçen Barutçu Hanı'nı oğlu Halil Bey yapmış. O yüzden esas adı "Halil Beg Hanı"dır. Halil Bey, Antep'te Battal Beyin kızını almış. Onun oğlu Ahmet, Antep'te Nuri Mehmet Paşa Camiinde gömülü. Belediye oraya Şakibiye yazmış. Şakibiye, eşkıya demek.

M. Sarmış: Değişim şimdi de devam ediyor. Bazen iyi şeyler oluyor, bazen eskiden olduğu gibi yanlış şeyler oluyor. Bizim de canımız sıkılıyor tabii.

Y. Demirkol: Esnafımızın yerlilere ve yabancılara daha vicdanlı ve daha duyarlı olmasını istiyorum. Çünkü adalet yeryüzünde Cenab-ı Allah'ın terazisidir. Başka şehirlere gidiyorum, bize çok güzel muamele yapıyorlar. Mesela Konya'ya gittim. Yanımda bir araba durdu. Dedi "Nereye gidiyorsun?" "Falan otele." dedim. Götürdü. Peygamberler Şehri'nde yaşayan insanın peygamberlerin seviyesinde gitmesi lazım. Adları Ali, Veli gibi İslami isimler. O isimlere saygı göstersin. Öyle "Ucuzluk Pazarı" demekle olmuyor. Kapı önünden lokantana çağırmana da gerek yok. Görevini iyi yap, dürüst ol, işini kaliteli yap, müşteri kendi kendine gelir.

M. Sarmış: Böylece Urfa'da başladığımız turumuzu tamamladık. Akarbaşı'ndan başlamıştık, yine oraya geldik.
Y. Demirkol: Anlatılacak çok şey var tabii, ama burada bu kadar oldu ancak.