M. Sarmış: Mustafa Dişli Urfa için önemli bir isim. "Urfa sevdalısı" denilince herhalde herkesin aklına ilk önce o geliyor.
S. Savaş: Hakiki Urfa milliyetçisidir. Ömrü boyunca Urfa'nın dertleriyle uğraştı, didindi.
M. Sarmış: Oğlu Sabri de öyle. Benim liseden sınıf arkadaşımdır. Hâlâ görüşüyoruz. Onunla da babası hakkında röportaj yapmayı düşünüyorum.
S. Savaş: Oğlu da hoştur, yanıma gelir gider.
M. Sarmış: Babası ile o kadar yıl beraber çalışmışsınız. Çok iyi tanıyor olmanız lazım. Hakkında neler söylemek istersiniz?
S. Savaş: Allah rahmet eylesin. Farklı bir adamdı. Birçok yetenekleri vardı. İsteseydi çok önemli makamlara gelebilirdi. İsmet Paşa cumhurbaşkanı iken yanında çektirdiği resmi var. İl müdürü olabilirdi, hatta genel müdür de olabilirdi. İstemedi. Kendisini vali etsen, bırakır kaçardı. Girişken, konuşkan, esprili. Gelir, bize "tohanır", güler, güldürürdü.
Önceden Urfa'da lise yok. Kendisi ortaokulda okuyor. Paşa'nın hanımı vardı Urfa Ortaokulu'nda. Edebiyat öğretmeni. Adını hatırlayamadım şimdi.
M. Sarmış: Halide Nusret Zorlutuna.
S. Savaş: Ha, o işte! Dişli onun öğrencisi. Kadın Urfa için birçok şiir yazıyor. (Sonra da Halide Nusret'in "Urfa Destanı" başlıklı şiirinden ezbere bazı kıtalar okumaya başladı.)
"Kahraman yatağı erler otağı
Bir eşi bulunmaz diyar bu Urfa
İç açar kırları bahçesi bağı
Yılın her ayında bahar bu Urfa
Karakoyun coşar döner bir sele
Anzılha sefası girince ele
Gamı, kasaveti verir de yele
Cihanı bir pula satar bu Urfa
Kadını, erkeği soyca kahraman,
Yurda yan bakanı sillesi yaman,
Aslan yetiştirir, bağrında aslan,
Yiğitler kalbinde yatar bu Urfa."
Dişli bunlarla oturmuş, kalkmış bir adam. Birçok alanda Urfa için çok uğraştı, didindi. Çok faydası oldu. Allah rahmet etsin. Siyaseti de çok severdi.
M. Sarmış: Siyasette birbirinizden çok farklı çizgide olduğunuz halde iyi anlaşıyormuşsunuz.
S. Savaş: Siyaset memleket için, millet için yapılır. Herkes kendi fikrine göre hizmet etmek istiyor. Bakma sonradan olanlara, şimdiye, eskiden herkes birbiriyle iyi geçinirdi. Bak Dişli ile bizden bir misal vereyim:
Dişli bir ara, artık ne olduysa olmuş, CHP'den ayrılmış. Ben o sırada Millet Partisi'ndeyim. Daha çok genciz. Dişli de bizim partiye geldi. O sırada genel seçimler vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 1965 seçimleri olması lazım. Dişli ile beraber oy toplamak için köy köy dolaştık. Bilirsiniz çok güzel konuşurdu. Büyük bir hatipti. Bir gün bir köyde yaşlı bir kadına denk geldik. Oturmuş tezek yapıyor. Dişli muzarrat bir adam. Hemen kadının eline atıldı. Öpüp başına koydu. Partimiz için oy istedi. Kadın çok şaşırdı. Ama oy için de söz verdi. Böyle bir adamdı Dişli.
M. Sarmış: Tiyatroculuğu da varmış. Bir iki filmde de rol almış.
S. Savaş: Yav he he! Film adam. Çok kabiliyetli. Artist gibi rol yapardı.
M. Sarmış: Sonra CHP'ye nasıl döndü?
S. Savaş: Onu da anlatayım. Daha sonra bir gün geldi. "Benim partim Millet Partisi değil, Halk Partisi." Eee… "Benim yuvam CHP. Artık ayrılığa dayanamıyorum." Ne yapalım? "Ne olur bana yardım edin, yuvama döneyim." Ya sabur ya Allah! O zamanki CHP il başkanıyla tanışıyoruz. Adını hatırlayamadım şimdi. Siyasette karşı karşıyayız, ama o başka, bu başka. Kalktım gittim, merhabalaştım, Dişli'nin durumunu anlattım. "Tekrar aranıza alın." dedim.
M. Sarmış: Ne oldu?
S. Savaş: Aldılar. Yuvasına döndü.
Bir olayını daha anlatayım:
12 Eylül sonrası, artık nerede ne konuşmuşsa konuşmuş; yakalayıp içeriye alıyorlar. İki üç gün kuru betonun üzerinde yatıp kalkıyor. Bir tarafı felç olmuş. Geldi, "Evimi yıktılar usta." dedi. Bana "usta" derdi. Dedim "Eğer saz çalmayı bilseydin, bir şey olmazdı." "Ne sazı yav?" dedi. Dedim şeyi çalardın:
"Kimler yazdı bu yazıyı yazanı
Gönül arz etmiyor böyle düzeni
Dövülür mü memleketin ozanı?
Kolum nerden aldın sen bu zinciri"
(Âşık Mahzuni Şerif)
"Ben ozanım derdin." "Ne ozanı yav! Ben haldeyim? Perişan olmuşum. Senin dediğine bak." Elini öptüm, "Ben böyle olduğunu bilmiyordum." dedim.
M. Sarmış: Onun için Urfa'nın ilk kadın terzisi deniliyor.
S. Savaş: Urfa'nın yerli kadınları erkek terziye gitmezdi. Ayıptı. Günah sayılırdı. Af edersin pavyon kadınlarının allı güllü elbiseleri hariç, kadınların elbisesini kadınlar dikerdi.
M. Sarmış: Ben de hatırlıyorum. Kadınlar 1970'lerde bile kolay kolay çarşıya gitmezdi. Erkekler çarşıdan birkaç çeşit kumaş getirir; kadınlar bunlardan beğendiğini seçer, götürüp mahalledeki kadınlara diktirirlerdi.
S. Savaş: Ben askere gitmeden önce tanıdık kadınlara manto dikerdim. Askerden sonra da diktim. Şimdi artık öyle ayıp mayıp kalmadı.