BİRİNCİ BÖLÜM
2020'den beri Urfa Kalesi'nde kazıya başlayan ekibin başkanı Prof. Dr. Gülriz Kozbe ile 2 Haziran 2022 Perşembe günü Karaköprü Şenevler Mahallesindeki kazı evinde buluştuk. Gülriz Hanım 5 kişilik genç bir ekiple evi paylaşıyor. Onlara hem hocalık hem de sanıyorum annelik yapıyor. Evin salonunu bir çalışma ofisine çevirmişler. Herhalde bir mesai sınırlaması olmadan çalışıyorlar. Röportaja başlayınca diğerleri bizi yalnız bıraktılar. Gülriz Hanım da büyük bir samimiyetle sorularımızı cevaplandırdı.
M. Sarmış: Sayın Hocam, konumuz Urfa Kalesi ve kazıları, ama önce sizi biraz yakından tanımak isteriz.
G. Kozbe: 1963 İzmir doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi İzmir'de tamamladıktan sonra 1985 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünden mezun oldum. 1987 yılında aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı'nda yüksek lisansımı; 1993 yılında Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi Anabilim Dalı'nda doktoramı tamamladım. Ön Asya arkeoloğuyum. Ön Asya dediğimiz coğrafya, Anadolu'da Ankara'nın doğusunu ve Mezopotamya topraklarını içermektedir. Ben, Mezopotamya kültürleri üzerine uzmanım. Doktoramı bitirdikten sonra 1994'de Ege Üniversitesinde doktor öğretim üyesi olarak göreve başladım. Aynı kurumda 2000'de doçent, 2006'da profesör oldum. 26 yıllık hizmetten sonra 2012 yılında kendi arzumla Ege Üniversitesinden emekli oldum. 2014 yılında Batman Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'nde öğretim üyeliğine geri döndüm. Sanat Tarihi Bölüm Başkanlığı, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı ve Rektör Yardımcılığı gibi görevleri de 7 yıl boyunca yürüttüm.
Ömrüm kazı yapmak ve üniversitede ders vermekle geçti.
M. Sarmış: Evlilik, çocuklar…
G. Kozbe: Evliyim. Newyork'ta yaşayan elektrik elektronik mühendisi bir oğlum var.
M. Sarmış: Mutluluklar dilerim. Şimdi bize, biraz da kazı çalışmalarınızdan ve eserlerinizden, söz eder misiniz?
G. Kozbe: Tabii. Biz yaptığımız kazı çalışmalarını yayına çevirmek durumundayız. Yoksa bilgi, atıl bilgi olarak kalır. Benim kitaptan çok makale ve kitap bölümü çalışmalarım yoğun. Türkçe ve İngilizce olarak çok sayıda bilimsel yayınım oldu. Hep bu bölgede yaptığımız kazıların, araştırmaların, projelerin sonuçlarını ele aldığımız ve değerlendirdiğimiz çalışmalar. Van, Malatya, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Şanlıurfa, Batman, Şırnak, Siirt ve Mardin illerinde çok sayıda arkeolojik kurtarma kazıları, yüzey araştırmaları, kültürel miras ve kültür envanteri çalışmaları, jeomorfolojik, arkeometrik ve müze araştırmaları yaptım. Tabii bunlara dair yayınlarım da var.
Şu sıralar 2001-2011 yılları arasında Diyarbakır Bismil'de, Ilısu Baraj alanında kalan Kavuşan Höyük'te yaptığım kazı çalışmasının kitabı üzerine çalışıyoruz. 2016-2018 yılları arasında Doğanpınar Baraj alanında kalan Gaziantep/Dede Harabeleri kurtarma kazılarının kitabı 2020'de çıktı. 2013-2016 yılları arasında danışmanlığını yaptığım Cizre Kalesi kazılarının kitabı da yayına hazır durumda; matbaaya gidecek.
M. Sarmış: İnternette araştırma yaparken Göbeklitepe ile ilgili bir açıklamanızı okumuştum.
G. Kozbe: Klaus Schmidt öldükten sonra, benim ve Göbeklitepe'nin şimdiki kazı başkanı olan Prof. Necmi Karul'un ve ikimizin de hocası olan Prof. Mehmet Özdoğan'ın olduğu bir eş danışma kurulu oluşturuldu. Ben bu kurulda üye olarak katkıda bulunuyorum. Fakat ben Neolitikçi değilim. O alan benim uzmanlık alanım değil.
M. Sarmış: Gerçi bir kısmını söylemiş oldunuz ama bugüne kadar yapmış olduğunuz daha başka kazı çalışmaları neler?
G. Kozbe: Nerdeyse tüm Güneydoğu Anadolu'da ve Doğu Anadolu'nun birçok ilinde çalıştım. Mesleğimin ilk yıllarında 10 yıl kadar Van'da çalıştım. Doktoradan sonra Mezopotamya kültürlerinden Asur uzmanı olmayı hedeflediğim için Güneydoğu Anadolu'ya geçtim. Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Cizre'de uzun yıllar çalıştım. Batman'da üniversitede görev yaptığım için orada da bir takım projeler ve çalışmalarım oldu.
Tabii Urfa'nın da benim mesleki hayatımda çok ayrıcalıklı bir yeri var. Buradaki çalışmalarım Urfa Kalesi'nden önceye dayanıyor. Doktoramı tamamlarken Bozova'da Amerikalı bir hocanın yaptığı Titriş Höyük'te çalıştım. Daha sonra başkan yardımcısı olduğum ilk kazı, Birecik'teki Yarım Höyük'tür.
Sultantepe'de ve çevresinde 2011'de yüzey araştırması yapıp kazıya çevirecektik. Ancak arazinin kamulaştırma problemi olduğu için oranın kazılmasına Bakanlık onay vermedi. Ben 'Tunç Çağları' dediğimiz M.Ö. 3000'lerden başlayıp MÖ 1200'lere kadar gelen Tunç Çağların uzmanıyım. Titriş ve Sultantepe, Tunç Çağları açısından çok ayrıcalıklı yerlerdi. Gerçi Urfa'nın ayrıcalıklı olmadığı bir dönem yok zaten. Şimdi de Neolitik kültür zonu öne çıkıyor. Fakat bölge, Mezopotamya'nın Tunç Çağları için de çok veri veren bir bölge. Bir de bir Asur Dönemi çalışanı olarak söyleyeyim; Asur İmparatorluğu'nun buralara kadar yayılımı sonucu bu topraklarda kurulmuş kaleler var. Sultantepe de bunlardan biri. Müzeyi gezdiğinizde gördüğünüz tabletler mesela o yerleşimdeki bir arşivden. O açıdan, yazılı belgeler açısından da çok zengin bir yerleşim. Dolayısıyla Urfa benim için vazgeçilmez bir bölge. Mesela Şanlıurfa Kalesi'ni kazıyorum; burada Hıristiyanlık ve İslami dönemler ağırlıklı olarak ortaya çıkıyor. Nitekim Urfa'nın Edessa Krallığı olarak Hıristiyanlık dünyasında da ayrı bir yeri var. Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden ilk krallık burası.