M. Sarmış: Kendi kitaplarınız dışında bir de başka kitaplara yaptığınız katkılar var.
    
A. Akbıyık: Malum olduğu üzere Urfa ile ilgili kitap çalışması yapılırken insanlar bir şekilde bizi arayıp buluyor. Biz de dilimiz döndüğü kadar, elimizden geldiği kadar onlara katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Mesela Urfa İl Yıllıkları var; 1987 ve 88 yıllıklarına bazı başlıkları yazdık. "Uygarlığın Doğduğu Şehir Şanlıurfa", "Uygarlıklar Kapısı Urfa", "Suyla Yeniden Doğan Kent Şanlıurfa", "Şanlıurfa Kültürü Sözlüğü", "Edebiyat Atlası" gibi kitaplara da bazı katkılarımız oldu. Aynı şekilde bazı televizyon programlarına da bizden talep ettikleri zaman katkı sunmaya çalıştık.
    
M. Sarmış: Ankara Radyosu'nda da Salih Turhan'la program yapmışsınız.
    A. Akbıyık: Evet. 2017 ve 2018 yıllarında Salih Beyle beraber TRT Türkü Radyo kanalında haftalık "Türkü Muhabbeti" programını yaptık. Toplam 104 program.
    M. Sarmış: O program ödül de almış. 
       A. Akbıyık: Evet, programımız 2018 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından "Radyo Program Dalında" birinciliğe değer görüldü.
    
Bunların dışında da gerek TRT'nin çeşitli kanallarında gerekse çeşitli özel televizyonlarda, ayrıca Diyarbakır Radyosunda birçok programa konuşmacı olarak katıldım; Urfa folkloru, kültürü, müziği, sanatçıları, halk oyunları, hikâyeleri, sıra gecesi gibi konularda bilgi verdim. Yurt içinde olduğu gibi bazen yurt dışından arayan radyoların canlı yayınlarına misafir oldum, yine benzer konuları konuştum. İşte Almanya, Avusturya gibi… 
    
M. Sarmış: Katıldığınız sempozyumlar, paneller, kongreler var. Çok sayıda bildiri sunmuşsunuz.
    
A. Akbıyık: Halk kültürü ile ilgili olarak davet edildiğimiz her yere icabet etmeye çalıştık. Şanlıurfa'da olduğu gibi, Sivas'ta, Edirne'de, Tekirdağ'da, Ankara'da, Erzurum ve daha başka birçok ildeki üniversitelerin sempozyumlarına bildiriler sunduk. Kongrelerine, panellerine, çalıştaylarına katıldık. Kısmet olursa o bildirileri de kitap olarak yayınlayacağız. Kitaplara girmemiş olan gazete ve dergi yazılarını da aynı şekilde kitaplaştırmayı düşünüyoruz.

M. Sarmış: Şimdi şu ŞURKAV konusuna gelelim. "Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı"… Vakfın fikir babası sizmişsiniz… O süreci anlatır mısınız?
A. Akbıyık: Şimdi benim teşkilatçılık yanım ortaokul yıllarına kadar gider. O sırada İngilizce derslerimize Fatih Zaza girerdi. Urfalı, yurt dışında okumuş, çok aydın biriydi. İyi de bir öğretmendi. İngilizceyi öğretebilmek için o günün şartlarında teksir makinesiyle kitap yapıp dağıttığını hatırlıyorum. Gençlerin bilinçlenmesi için bir dernek kurdu; "Genç Nesil Kültür Cemiyeti"… Gençlerin kendi kültürünü öğrenmesi, spor yapması, kendi arasında organize olması için… Kapaklı Pasajında boş bir dükkânı dernek bürosu yaptı. O sıralarda pasaj çok kullanılmıyordu, boş yerler çoktu. Bizler de gençler olarak hocamızın etrafında yer aldık. Yaşımız müsait olmadığı için derneğe üye olamıyorduk, ama faaliyetlerine çok aktif olarak katkıda bulunuyorduk. Mesela güreş kulübü kuracağız; okulumuzun bitişiğindeki bir yerde güreş öğreneceğiz. Minder yok. Gidip terzilerden kırpık topladık ki güreş minderi yapalım. Bu gibi şeyler yani… Yıllardan beri derneklerin, sosyal olayların hep içindeyim. Daha sonra "Urfa'yı Sevenler Derneği", "Şanlıurfa Halk Oyunları Derneği", "Urfa Musiki Cemiyeti", "Şanlıurfa Muhasebeciler Derneği", "Şanlıurfa Muhasebeciler Birliği", "Harran Üniversitesi Vakfı", TEŞVİKDER Derneği"  gibi çeşitli derneklerin ve cemiyetlerin kurulmasına emek verdim, kurucu üyesi oldum, bazılarının başkanlığını yaptım. Bütün bu süreç boyunca ülkemizde zaman zaman derneklerin kolayca kapatılabildiğini gördük. Nitekim 1980 Darbesinden sonra derneklerin hepsi kapatıldı. Ben o yıllarda mahalli gazetelerde köşe yazıları yazmaya başlamıştım. Başlangıcı 1984'tür hatırladığım kadarıyla. 1985 yılında "Niçin Şanlıurfa Vakfı kurulmalıdır?" diye üst üste dört yazı yazdım. Bu yazılar 16-17-18 ve 19 Ekim 1985 tarihlerinde Şanlıurfa'da günlük yayınlanan Güneydoğu Gazetesi'nde, 1 Kasım 1985 tarihinde Hizmet Gazetesi'nde  yayınlandı. O yazılarda özetle diyorum ki, "Bir gece gözlerimi kapayıp hayal ediyorum, bir vakıf kuruyoruz. Niye vakıf? Çünkü vakıf, dernek gibi hemen kapatılmıyor. Kuracağımız vakfın amaçları nelerdir? Urfa kültürünü, sanatını, edebiyatını gündemine alacak, kayıt altına alacak, geleneksel Urfa evlerini alıp restore edecek… Kimler tarafından kurulabilir? Bir tarafında devlet olacak, bir tarafında gönüllüler, bir tarafında da Urfalı zenginler… Bunları böyle detaylı bir şekilde yazıp yayınladıktan sonra bir mektup yazdım ve 100 kişiye gönderdim. Aralarında iş adamından sanatçısına kadar her kesimden kimseler var. İbrahim Tatlıses de var, İnci Baba da (Mehmet Nabi İnciler)… Bana dönenler oldu, dönmeyenler oldu. Mesela dönenlerden biri Türk Halk Müziği sanatçısı ve Koro Şefi Mehmet Özbek'ti. Bir mektup yazdı; teklifimden dolayı beni kutluyor ve "Bana ne düşüyorsa göreve hazırım, gerekirse gelip ücretsiz konser verebilirim." diyordu. Bu mektubu "Mehmet Özbek'ten Mektup" diye 27 Kasım 1985 tarihinde Hizmet Gazetesinde yayınladım. Daha sonra, Vakıf kuruluşuna destek verenlerle ilgili  bir iki yazı daha yazdım. Bu arada böyle bir vakfın başka yerlerdeki örneklerini buldum, mevzuatla ilgili bir doküman oluşturdum. Artık gelen her valiye, resmi sivil daha başka kimselere fırsat buldukça anlatıyorum. Bazıları dinledi, bazıları dinlemedi. 1990 yılında Ziyaeddin Akbulut Urfa'ya vali olarak geldi. Kara Meydanında Güzel Sanatlar Galerisinde bir toplantı düzenledi. O zaman oranın müdürü Nevin Güllüoğlu idi. Kültür sanatla ilgili 20-25 kişiyi o toplantıya çağırdılar. Vali Yardımcısı Kenan Yozgatlı da hazırdı. Ben de katılımcılardan biriydim. Dosyalarımı koltuğuma alıp gittim. Vali Bey, "Urfa'nın kültür ve sanatıyla ilgili neler yapabiliriz?" diye konuyu açıp herkese söz verdi. Söz sırası bana gelince, tabir yerindeyse dersime iyi çalışmışım, vakıf meselesini açtım; gerekçesini, amaçlarını, yararlarını, neler yapabileceğini anlattım. Kültür sanata sahip çıkılmadığını, Urfa evlerinin yıkılmakta olduğunu, Urfa kültür ve sanatının yok olduğunu vesaire dilim döndüğünce dile getirmeye çalıştım. Halk oyunları kursumuz için doğru dürüst bir yer bulamadığımızı, arkadaşlarımızın Malatya'da yapılan halk oyunları yarışmasına araç ve benzin parası bulamadığımız için gidemediğini ve buna benzer sıkıntılarımızı söyledim. Vali Bey beni çok dikkatle dinledi; sonra da yardımcısına dönüp "Kenan Bey, Abuzer Bey çok önemli bir konuya temas etti, kendisiyle bunu biraz çalışın, projeyi ete kemiğe büründürüp bana getirin." dedi. Biz Kenan Beyle birkaç kez bir araya gelip çalıştık, ana sözleşmeyi şekillendirdik. Vali Bey bunun üzerine bu sefer kendi makamında bir toplantı yaptı. Ondan sonra bir iki toplantı daha yaptı. Vakıf işi böyle böyle şekillenmeye başladı. Bu toplantıların birinde herkes kendi maddi durumuna göre vakıf için belli bir para ortaya koydu. Bizler sembolik bir şeyler koyduk. Böylece vakıf kuruldu. Vakıf kurucuları; Şanlıurfa Valisi Ziyaettin Akbulut, Vali Yardımcısı Hikmet Kenan Yazgatlı, Belediye Başkanı İbrahim Halil Çelik, Abdusemih Polat, Celal Özdiker, Abuzer Akbıyık, A. Cihat Kürkçüoğlu, Mehmet Oymak, Osman Güzelgöz, Kadri Çetiner, Müslüm Cengizhan Akalın, Mehmet Adil Saraç, Abdussmet Atabay, Mehmet Şükrü Yeşilnacar, Alattin Çataltaş, Mehmet Erdem, M. Zeki Erdem, Ömer Evin, Ahmet Naci İpek, Ömer Çetiner, Abdullah Balak, Mehmet Hastürk, İsmail Demirkol, Öner Dilek, Mehmet Sait Akgün, Bekir Kömürcüoğlu, Ahmet Narinoğlu, Abdurrahman Müfit Yetkin, Müslüm Süzer, Mehmet Nihat Kürkçüoğlu, Halil Biner, M. Kemal Kapaklı ve Bakır Cambazlar ile 33 kişi olarak ŞURKAV kuruldu.  Daha sonraki yıllarda Sabri Kürkçüoğlu ve Halil Çuhadaroğlu da mütevelli heyetine alındı. Birkaç sene önce mütevelli heyet üyeliklerine yeni üyeler de alındı.

Vakıf kurulduğunda, müdürlüğüne o sırada Harran Üniversitesinde olan Sabri Kürkçüoğlu'nu önerdik. Vali Bey kabul etti. Sabri Bey geçici görevle vakfın müdürü oldu. Kuruluş sırasında Sabri Beyin bir kalemi ve bir çantasından başka bir şeyi yoktu. İhtiyaç duydukça telefon etmek için Vali Muavini Hasan Duruer'in odasını kullanıyordu. Sonra Vilayet'in en üst katında bir oda boşalınca vakfa tahsis edildi. Eski bir masa vardı, bir de çevirmeli telefon. Sabri Bey oraya geçti. Ondan sonra Vali Beyin özel gayreti ile vakıf işleri gelişmeye başladı. Vakıf için para lazım, Vali Bey para toplamada da kabiliyetli. Diyelim Başbakan Süleyman Demirel geliyor, ona müzikli bir sıra gecesi tertipliyor; gecenin sonunda Demirel teşekkür ediyor, "Ne istiyorsunuz bizden?" diyor, Vali de "Efendim, şurada bir kamulaştırma var, şurada şu projeyi uygulayacağız, (bilhassa Dergâh Projesi) işte şu kadar paraya ihtiyacımız var." diyor. Demirel'den, Necmettin Cevheri'den, devletten, şahıslardan topladığı paralarla vakfı geliştiriyor, vakıf üzerinden de Urfa'ya hizmet ediyor. Şu anda ŞURKAV Türkiye'nin en zengin vakıflarından biri oldu. Dergâh Projesi uygulandı. Orada 200 küsur iş yeri açıldı. Beş yıldızlı otel yapıldı. Bunun mülkiyeti ve yüzde 50'si vakfın oldu. Vakıf tarafından Balklıgöl Platosu Projesi gerçekleştirildi, pek çok Urfa evi alındı restore edildi, pek çok kitap, CD yayınlandı; Halkoyunları, Halk Müziği, Sanat Müziği, Tasavvuf Müziği, ebru, hat sanatı, el sanatları alanlarında onlarca kurs açıldı. Halk oyunları, Halk Müziği Yarışmaları, yüzlerce kültürel etkinlik ve festival yapıldı. Her gelen vali sözleşme gereği vakıf başkanı olduğu için vakfa sahip çıkıyor. Bütün bu faaliyetler günümüzde de bütün hızı ile devam ediyor. Yani anlayacağınız benim Urfa ile ilgili bir hayalim, böylece gerçeğe dönüşmüş oldu.

M. Sarmış: Siz hem mütevelli üyesisiniz hem yönetim kurulu üyeliği yaptınız. 

A. Akbıyık: Evet kurucu ve mütevelli heyet üyesiyim, 1992 de başlayıp bir müddet yönetim kurulu üyeliği de yaptım.

M. Sarmış: Eyvallah! Urfa adına teşekkür ederiz.