M. Sarmış: Müzik uğruna İstanbul'a kadar gitmişsiniz. Tek başınıza mı?
N. Yıldırım: Abimle beraber. Sene 1967. Abim İstanbul'da okuyor o sırada. Aklımca plak yapacağım. Meşhur Unkapanı vardır, bilirsiniz; müzik piyasasının kalbinin attığı yer. Birçok sanatçının yolu oradan geçmiştir. Ben gittiğim zaman Bedirhan Kırmızı İstanbul'da kunduracıydı, Bedir Çağlayan da lokantacı. Her ikisi de müzikle iç içe, hem kaynak kişiler hem besteleri var. Mesela o "Dolana, ay dolana" türküsü Bedir Çağlayan'dan derlenmiştir. Her ikisini de daha Urfa'da iken tanıyorum. Ben kalfa iken dükkânımıza gelirlerdi. Neyse işte, ben İstanbul'u tanımadığım için Bedir Çağlayan'ı buldum, abimle beraber gittik. Niyetimi söyledim. "Bir gün beraber gidelim." dedi. Unkapanı'na yani. Ama ben bir ön bilgim olsun diye tek başıma gidip bir araştırayım dedim. Gittim, bir iki kişi ile görüştüm. İsimlerini hatırlamıyorum. "Oku bakalım bir tane." dediler.
M. Sarmış: Önceden okumak üzere hazırladığınız türküler var mı?
N. Yıldırım: Tabii, kafamda bir iki türkü hazırlamıştım. Mesela "Sunam" isimli hüzzam makamında bir bestem vardı, onu okuyacaktım.
M. Sarmış: Ha! Besteleriniz de var demek. Onlardan daha sonra bahsedelim. Okudunuz. Ne dediler?
N. Yıldırım: Baktım işler bildiğim gibi değil. Adamlar diyor ki "Beş yıllık mukavele yapacağız." O iş kafama yatmadı. Kendi kendime dedim ki "Ha yaptığımız plak tuttu." O zaman ne olacak? Olur ya parladı. Nuri Sesigüzel radyo ile meşhur oldu. Belki bize de nasip olur öyle şeyler. Ama mukavele imzalarsam beş yıl boyunca bu adamlara mahkûm olacağım. İşime gelmedi. Kabul etmedim, geri geldim. Orada bir hafta kadar kaldım.
M. Sarmış: Kanun, Türk sanat müziği çalgısı; siz sanat müziği mi, halk müziği mi söylüyorsunuz?
N. Yıldırım: Hem sanat müziği hem halk müziği okuyorum.
M. Sarmış: Urfa'ya döndünüz. Bu arada berberlik de devam ediyor. Geldikten sonra müzik işleri ne oldu?
N. Yıldırım: Vazgeçmek yok. Aynı yıl içinde bir müzik ekibi kurdum. "Urfa Yıldırım Saz Ekibi."
(Kalkıp içinde çok sayıda fotoğrafın da olduğu küçük bir sandıktan bir takım basılı malzeme getirdi. Tek tek gösterdi. Fotoğraflarının olduğu tanıtım kartları var. Reklamlar var. Konser afişleri var.)
M. Sarmış: Anladığım kadarıyla öyle amatörce değil, iş bir hayli ciddi.
N. Yıldırım: Tabii tabii, her şey resmi. Ekibi kurdum. Gazeteye ilan verdim. Emniyet'e gittim, dip koçanlı kâğıtlarını aldım. Maliyeye müracaat ettim.
M. Sarmış: Dernek gibi bir şey olmuş.
N. Yıldırım: Dernek değil, ama her işimiz resmi. Fiş almışısız, yani bir çeşit makbuz, adisyonlu. Çalışmalarımızı sürdürmek için para topluyorum, bunun karşılığında da o fişleri kesip veriyorum. Mesela Avukat Fazıl Kürkçüoğlu vardı. Onun yanına gittim. "Necdet'im," dedi. "Sen benim yanıma gelmişsin. Seni hiç kırar mıyım?" Çıkarıp 100 "pangınot (kâğıt para) verdi bana, yani 100 lira. Düşünebiliyor musunuz? Mesela Mustafa Kılıç'ın yanına gittim. Urfa Belediye başkanı. (1963-1973) O adam bana 150 lira verdi.
M. Sarmış: Bu kartlarda sizin başkan yardımcısı olduğunuz yazılı.
N. Yıldırım: Neden? Kendi kendini öne çıkarıyor demesinler diye arkadaşımı başkan olarak gösterdim.
M. Sarmış: O kim?
N. Yıldırım: Unuttum desem, inan yav.
M. Sarmış: Peki, sizden başka böyle ekip kuranlar var mı?
N. Yıldırım: Ben duymadım.
M. Sarmış: Kimler var ekibinizde? O az önce saydığınız isimler mi?
N. Yıldırım: Yok, bu sefer başka. Mesela Cihat Kürkçüoğlu var, rahmetlik Mahmut Rastgeldi var, Ahmet Saatçi var, Güven Evcan var, Süleyman Öztop var, şimdi İbrahim Tatlıses'e kaval çalıyor, Eczacı Ömer Ertekin var, Abdurrahman Boydak var. Bunlar Urfa'nın kalburüstü ailelerinin çocukları.
M. Sarmış: Cihat Hoca da ilk zamanlar müzikle uğraşmış.
N. Yıldırım: Çok güzel bağlama çalardı. Onu evden çok zorluklarla çıkarırdım. Çünkü onun babası da benimki gibi karşıydı o işlere, izin vermezdi. Kondıraçı Bekir 'Emmi… Rahmetlik çok sert bir adamdı.
M. Sarmış: Siz türkü söylüyorsunuz. Kanun da çalıyor musunuz?
N. Yıldırım: Yok, artık sadece söylüyorum.
M. Sarmış: O kanun ne oldu?
N. Yıldırım: Babam çok rahatsız oluyordu. Elden çıkarmaya karar verdim. Kilisli bir vatandaşla değiştirdim. Adamın adını hatırlayamıyorum şimdi. Ben ona kanunu verdim; o da bana mealli bir Kur'an-ı Kerim verdi, üstüne 50 lira da para verdi. 1970'lerin başı.
M. Sarmış: Ekibinizle ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
N. Yıldırım: Düğünlere gitmiyoruz. Davet üzerine çeşitli programlara katılıyoruz, çalıp söylüyoruz. Mesela bir "Öğretmenler Gecesi"ne katıldık. Şurada resmi de var. Öğretmenevi Asfalt Yol'da idi o zaman. Yine mesela Mehfel'de subaylara çalıp söylüyoruz. Mehfel'i bilir misiniz?
M. Sarmış: İçine hiç girmedim, ama bilirim. Askeri gazino… Samsat Meydanına giderken Karakoyun Deresinin üst tarafında hemen yolun üzerinde…
N. Yıldırım: Evet, oraya bedava giderdik. Bize bir yemek yedirirlerdi, o kadar. Subaylar hanımları ile beraber gelirdi.
M. Sarmış: Şu pembe karton da reklam için galiba.
(Ortasında büyük harflerle "Urfa Yıldırım Folklor ve Saz Ekibi İftiharla Sunar." Solda fotoğrafının altında "Genç Sanatkâr Urfalı Necdet Yıldırım" ve sağda fotoğrafının altında "Sihirli Darbuka Abdurrahman Boydak")
N. Yıldırım: Abdurrahman Boydak benim ritimcim.
M. Sarmış: Şurada çok ilginç bir afiş var. Şimdiki deyişle bir A4 sayfası. Altında yazdığına göre "13.7.1969 Pazar Günü Akşamı Saat 20.30'da" bir konseriniz var. Baş tarafında büyük harflerle "Müjde! Müjde! Yılın Dev Aile Konseri Şehrinizde" yazıyor. Ekipte Güven Evcan dışındaki isimler farklı. Her ismin başında da ilginç nitelemeler var. Kayda girsin diye okumak istiyorum. Yukarıdan aşağıya sırasıyla şöyle: "Sesiyle, Bestesiyle Şöhrete Ulaşan Genç Sanatkâr NECDET YILDIRIM; İsmi Dillerde Dolaşan Sempatik Sanatkâr GÜVEN EVCAN; Billur Sesli Klasik Şarkıcı MÜSLÜM İNCİ; Anzılha Şiiriyle Ün Yapan Genç Şair Emin TAHTASIZ; İnci Kadar Sesi de Güzel Olan ADNAN İNCİ; İçli Ses AHMET BALIKÇI; Okuduğu Uzun Havalarıyla Göz Yaşı Döktüren OSMAN İNCİ ve Korosu; Kıymetli ve Deyerli Halk Türküleri Sanatkârı HALİL KENDİRLİ, Seçkin Saz Ekibiyle Beraber"
Burada geçen Yeşil Ova Sineması nerede?
N. Yıldırım: Akçakale'de… Bu afişten 50-60-100 tane bastırıp gönderiyorduk gideceğimiz yere. Onlar da çeşitli yerlere asıyorlardı, camlara yapıştırıyorlardı. İlk olarak Akçakale'ye gittik.
M. Sarmış: Başka nerelere gittiniz?
N. Yıldırım: Müracaat edenler oluyordu. Ben çalıştığım için her zaman kendim gidemiyordum, o zaman arkadaşlarımı gönderiyordum. Mesela Viranşehir'e gittiler.
M. Sarmış: Sizin kurduğunuz ekipteki arkadaşlarla bu afişteki ekip farklı.
N. Yıldırım: Ekip için saydığım isimler bağlama, darbuka çalanlar; bu afişteki isimler ise söyleyenler. Afişte çalanların ismi olur. Onlar da bizim ekibimizde. Bir program olduğu zaman görüşüyoruz, müsait olup olmadığını soruyoruz, tamam derse dâhil ediyoruz.
M. Sarmış: İki tane tanıtım kartı var. İsimleri değişik. Biri "Urfa Yıldırım Klasik ve Folklor Ses Ekibi Tanıtım Kartı." Diğeri "Urfa'yı Tanıtma ve Turizm Derneği Folklor Ekibi Tanıtma Kartı" Üzerinde "Kart No: 21, Necdet Yıldırım folklor ekibi elamanı" yazıyor.
N. Yıldırım: O derneğin başkanı Ferit Hamevioğlu idi. Müzikle, tiyatroyla, kısaca sanatla uğraşanlar oraya kayıt yaptırırdı. Ben de müziğe çok meraklı olduğum için kaydolmuştum. O kartı onlar verdi. O zamanın imkanları böyleydi.
M. Sarmış: Şurada bir de "Bahçelievler Halkevi Üye Tanıtma Kartı" var. Üzerinde 1972-1973 yazıyor.
N. Yıldırım: Dede Dündar diye bir arkadaşımız beni kaydettirdi. Urfalı, ama Ankara'da kalıyordu. Dedi "Sen müziği çok seviyorsun, iyi de yapıyorsun. Seni Ankara'ya getirelim, kaydını yapalım, burada çalış. Tamam dedim, ama hiç gitmedim. Babamın korkusundan gidemiyorum ki!
M. Sarmış: Artık 23-24 yaşlarındasınız, askerlik yapmışsınız, evlisiniz, ayrı bir işiniz var. Ama Hâlâ babanızdan korkuyorsunuz?
N. Yıldırım: Babam çok asabi. Yaş maş önemli değil onun için. 1973'te emekli oldu. Ben yine korkuyordum. Ölüp gitmiş, ben halen babamdan korkuyorum. (Gülüyor. Gülüyoruz.)