Suriye'deki savaşın insanların hayatını olumsuz bir şekilde etkilemesi nedeniyle insanlar evlerini, iş yerlerini, sahip oldukları değerlerini bırakıp sığınacakları yerler aramaya başladılar.

Bir baba çocuklarının geleceği için hayat şartlarının iyi olduğu yerleri tercih eder. Eğitimini alabileceği, kariyer ve iş sahibi olabileceği yerleri tercih eder. Mültecilerin istedikleri bundan ibarettir. İnsana yakışır bir hayat yaşamak istiyor mülteciler. Bu istekler en doğal haklarıdır.

Mültecilerin bu isteklerine hangi devlet yeşil ışık yakıyorsa oraya akın etmek istiyorlar. Kendini insanlığın hamisi olarak gösteren batının yalan ve kirli propagandası neticesinde, batı, mültecilerin tercihi haline geliyor.

Avrupa'nın mültecilere tanımış olduğu sosyal haklar mültecileri cezp ediyor. Peki, bu cazibesi olan yerlere nasıl gidiliyor? Elbette bunun da bir bedeli vardır. İlk bedel, insan kaçakçılarının sömürüsüne maruz kalma tehlikesi. Daha tehlikeli olanları ise deniz, denizin dalgaları, bir de Yunan sahil güvenliği. Bu engelleri aştıkları takdirde Yunanistan'dan sonra başlayan zorlu bir yolculuk: ormanda yolculuk, kışın soğuğu, örülen duvarlar vb.

Yukarda saydığımız engeller, Avrupa'nın ne kadar insan haklarına riayet ettiğini ve ikiyüzlü olduğunu bize gösteriyor. Şu hususu da hatırlatmadan geçemeyeceğim. Batı, İnsan hakları deyince; bu hakların sadece batı insanı için olduğunu düşünüyor.

Kanıksadığımız haberlerden biri yine medyaya düştü: Ege'de umut yolculuğunda bu kez 4 çocuk ege denizinde boğularak can verdi. Yeni Aylan bebeklerin haberini bu şekilde okumak istemiyor olsak bile, bunlar gördüğümüz acı gerçeklerdir.

Ölümü hak etmiyorlardı bu bebekler. Denizin kucağında, yükselen dalgalarda, karanlıkta meçhule yolculuk yapmamalıydı bu aileler. Bu yolculuk ölüme bile bile yapılan bir yolculuktu. Hayatta ümidin kalmamasının ve hayata bağlayacak değerlerin tükenmesinin bir sonucudur bu.

İçimizi yakan mülteci dramlarına seyirci kalan batı, insan haklarından dem vurmaya devam etsin! Mülteci dramlarına kör ve sağır olmaya davam etsin! Bu yaşananlar tarihe kara bir leke olarak yazılacaktır.

Rabbimiz şöyle buyuruyor: Tekvir /8-9." Kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman".

Bu çocukların ölmesinde acaba biz de pay sahibi miyiz diye kendimize sormalıyız.
Bu mültecilerle her zaman karşılaşıyoruz. Onlara nasıl bir muamelede bulunuyoruz acaba? Hor ve hakir birileri mi, yoksa Allah'ın yarattığı değerli birer kul olarak mı bakıyoruz?

Bu yaşanan acı dramlara karşı duyarsız kalmamalıyız. Her insan değerli bir varlıktır, anlayışı bizim için bağlayıcı olmalıdır. "Onun mazlumiyeti kimliğidir" ilkemiz olmalıdır. Bizim için ırkı, mezhebi, ideolojisi, belirleyici olmamalıdır. Allah Resulünün buyruğu gereği, mazlumun dini sorulmaz.