Şehre dair kime sorulursa sorulsun, " Yalnızlık" sohbette yerini bulan ifade olur.
Herkeste tedirginlik, kıymetinin bilinmeme endişesi.
Gittikçe ömründen zaman alanlarda, öne çıkma arzusu...
" Şehir için ne yaptık ki unutulmayalım?" Sorusu, cevapsız çoğunlukla.
Önceleri bir köprü yapılır, üstünde kitabesi nakşedilirdi.
Bir han ya da konak.
Bir imarethane...
Bilemediniz bir çeşme...
Bir ibadethane...
Şimdiki şehir hayatında herkesin aklından çıkarmadığı bir soru: Ölünce unutulur muyum?
Başka bir şekle bürünmüş sekli: Ölünce mi kıymetim bilinecek?
Cevapsız, aynı minvalde sorular sorular...
Bir-iki kitap yazmış olanlar, telaş içinde.
Aynı soruları onlar daha çok sorar, oldu:
- Yazar olarak benim adım, niçin yok, kitaplarda?
Fuarlarda, etkinliklerde boy boy paylaşımlar...
Bu kalabalıklarda yalnızlığın mı işareti?
Yoksa insanın ihtirasının önüne geçemeyişi, esaretin mührü mü?
Kadr û kıymet bilmeme, çözülen, değer itibarıyla hiçe sayılan günümüz yaşantısının arzulanan hayat biçiminin ilkesi.
Her şeye karşı baş kaldırı.
Kendi kendine yaşam, çok kazanıp dünyevî hayata dört elle sarılma, paranın ve statünün kıble bilinme arayışı.
Ne değer varsa itibarsızlaştırma yoluyla "Biz" değil " Ben" ifadesini ön plâna çıkarma uğraşı.
Eskiden kitap yazanların meşhûr olma isteği mi vardı?
Daha önce kitap yazanların beklentisi, el üstünde tutulma arzusu muydu?
Benlikten sıyrılmama hali.
Dünyanın etrafında döndüğü hissi.
60-70 Yıl ile sınırlı zaman diliminde yok olma korkusu...
Handa, hamamda, köprüde, çeşmede hala ismi yaşayanlar var.
Devasa yapılar ki kilise olsun cami olsun...
Medreseler, arastalar...
Bir-iki, birkaç kitap yazmış olanın kendisinin unutulma kaygısı.
Biz, işimizi dört dörtlük yapmadıkça, mesleğimizde ehil olmadıkça mal ve mülk hayatta olduğumuz müddetçe hatırlanma maskesi.
Bu dünyadan nice Süleyman geçti ...
Kimi Süleyman peygamberdi kimi padişah kimi fotur şapka sallayan...
Biz, kalabalıklarda yalnız hissetmedik, kendimizi.
Şehir sevdasına gönül verdik ki ismi medeniyet oldu.
Anlaşılmamak, Çağın hastalığı.
Bu hastalığa derman olsun istedik, uğraşımız.
Şehir ve Yalnızlık...
Sıradan, gelişigüzel, farkındalık oluşturmayan işlerde bulunma, kıymet taşımazken değerli olduğunu hissettirme vehmine hiç bir zaman kapı aralamadık.
Biz, tek eserimiz olacak ŞEHİR ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ile öldükten sonra hayırla hatırlanacaksak, kârımız, kazancımız bu olur.
Teneke de metal altın da metal.
Birisi kolay bulunur birisi zor.
Kolaya talip olmak herkesin yapabileceği...
Zor olanı sahiplenmek, fedakârlık ister, metanet ister, sıkıntılara göğüs germeyi gerektirir.
Biline ki kişi, öldükten sonra hatırlanmak istiyorsa çağın veba hareketlerinden, ödüllerden, mükafâtlardan, madalyalardan yaşarken uzak durmalı.
Düne bakmalı.
İsmi yaşayanları kendisine bayrak edinmeli.
Şehirdeki yalnızlık sendromuna kapılanlara ne demeli?
Bir avuç kalmışsak bile kimsesiz değiliz, bu Şehrin kalabalığında ve yalnız kalmadık.
Kimsesizlerin kimsesine maruzatımız belli.
Bu bizim, arz-ı hâl istidamız.
Dilekçemiz, özetle bu minvalde, doğrultuda.